|
Yalan söylemediği bir konu bulabilir miyiz?

Deniz Baykal’ın bir konuşma tarzı vardı. Normal tonda konuşurken, bazen sesini kısar, heyecan katardı.

Torununa masal anlatır gibi konuşurdu.

Dinleyenler, “Galiba burada çok önemli bir şey söyleyecek” düşüncesine sevk edilmiş hâlde bulurdu kendini.



Zehaba kapılmak denemez ama Baykal, sır verecekmiş havası katardı konuşmasına.

Sonrasını dinleyince bakardık ki aslında pek de öyle değilmiş.

Kemal Bey’in tarzı malûm. Ağzına ne gelirse söylüyor. Bazen eğri, bazen büğrü.

Söylediği yalanlar ve hakaretler yüzünden az tazminat ödemedi.

En son “Doğu Akdeniz’de bir tek Türkiye yok” açıklaması var ki evlere damlara, bağlara bostanlara şenlik.

Neyse, konumuz Kemal Bey değil.

Bugünlerde gündem İstanbul seçimi ve CHP adayının, genel başkanına taş çıkartacak performansı.

*

Bu arkadaş da (sözün gelişi arkadaş dedik, yoksa tanımam etmem, tanısam bile fark etmezdi) kendine has bir konuşma tarzına sahip.

Nişanlısına vaatte bulunur gibi konuşuyor. Pembe tablolar çiziyor, vurguları orijinal.

Hep gülücük, hep bir sevecenlik havası. Ne var ki yapay olduğu çok belli.

Nişanlıyken saçının bir teline methiyeler düzen, evlendikten sonra yemekten bir tel saç çıkınca dayak atma garantisi olanları hatırlatıyor.

Söylediklerinin satır aralarında “Hele bir seçileyim, görürsünüz siz” cümlesi barizce öne çıkıyor.

Bu romantik genç üslubuyla hareket eden adayın sloganı da gayet afakî.

“Her şey çok güzel olacak.”

Vallahi doğru… O kadar güzel olacak ki, gören duyan kim varsa şaşıracak.

Paket üstüne paket açıkladı fakat elle tutulur bir proje sunamadı.

Binali Bey’in dediği gibi yayında yapacaklarını söylemeyi unuttu.

Kimlerle çalışacağını biz biliyoruz ama ekibi sorulunca, “Benim ekibim 16 milyon İstanbullu” deyip çıkıverdi.

Yahu tamam, romantik konuşacaksın da insan ekip deyince, ayağı yere basan bir cümle kurar.

Kuramıyor, çünkü tam açıklasa, oy kaybeder.

Yarım açıklasa, birileri kızar. Dağda bayırda olanlar özellikle.

“Kazanacaksa bizim desteğimizle kazanacak” diyenler.

*

Yakın zamana kadar çok fazla ‘ben’ diyordu.

“Üğrünü üğrünü gelir dereden, ‘Ben’lerini sayamadım kareden…”

Bir defa buradan uyardık, galiba danışmanlarından biri gördü.

Fakat yine ‘ben’ demeyi çok sevdiğini belli ediyor.

Ne yapsın? ‘Biz’ dese, “Kimlersiniz, ekibinizde kimler var?” sorusuna muhatap olacak.

Açıkladığı paketler, neredeyse marketlerin Ramazan paketi gibi bir şey.

Öte yanda Binali Yıldırım okkalı projelerle halkın karşısında.

Yaptıkları da yapacakları da ortada.

Hâl böyleyken, Binali Yıldırım’ın büyük hamleler anlamına gelen projelerinin karşısında gayet cılız kalan Ekrem Bey, son derece garip bir laf etti.

“Binali Bey’in vaatlerde bulunmaya hakkı yok.”

Vay canına… Hatta fay çanına… Bu ne güzel mantık?

Olur cancağızım, söyleyiver seçime de sokmasınlar.

İçinden gelen buysa, “Seçime girmeye de hakkı yok” de gitsin.

Kameramanların işten atıldığını söylemesi anında yalanlandı fakat o aynı lakırdıyı üç kanalda tekrar etmekten ve karşısında kamera gördüğü anda hemen işten atılmayın aman ha gibi takılmaktan vazgeçmedi.

*

31 Mart seçiminde oyların tamamının sayılmasına itiraz ettikleri halde, “Biz itiraz etmedik” dedi. Canlı yayında da bunu söyledi. Burada ‘biz’ derken, aile fertlerini mi kast ediyor acaba?

Ordu’daki hakaret küfür konusunda hâlâ çarpıtma devam ediyor.

Yetmezmiş gibi özür bekliyor ve “Bu konu İstanbulluları ilgilendirmez” deyiveriyor.

“Küfür ve hakaret İstanbulluları ilgilendirmezse, yalanların da ilgilendirmez, sen de ilgilendirmezsin, güle güle git” diyeceğiz Pazar günü.

Oy sayıları hakkında yalan söylüyor… Veri kopyalama konusunda yalan söylüyor...

Binali Yıldırım “Neden kopyaladın” diye sorunca, “Liseden kalma alışkanlık” dese, “Orada da sınavlarda hep kopya çekerdim” bile dese, bir derece inandırıcı olacak.

Dışarıdan adam getirme hakkında tek kelime etmiyor. Tek kelime etmediği başka hususlar da var.

Fetö’den hiç bahis yok. Dağdaki terör örgütüne hiç laf dokundurmuyor.

Gayet pişkin, sırıtmaya çalışıyor.

Binali Bey, yüzüne karşı yalan konuştuğunu söyleyince, “üzüldüm” demekle yetiniyor.

Gazeteler manşet atıyor, yalanlarıyla ilgili. Köşe yazarları yalanlarını her gün sıralıyor. Televizyonlarda söylemeyen kalmadı.

Nasıl oluyorsa, hiç kimseye dava bile açmıyor.

Hakikaten yalan söylemiyorsa, gerçeği çarpıtmıyorsa, doğru konuşuyorsa, öyle bir tazminat alır ki ömür boyu başka iş yapmasa bile geçimini temin etmeye yeter. Peki niye dava açmıyor kimseye?

“Ben o kadar yukarıda biriyim ki sizinle muhatap olamam, ne derseniz deyin” mesajını mı vermek istiyor yoksa?

#CHP
#İstanbul
#Seçim
#Yalanlar
5 yıl önce
Yalan söylemediği bir konu bulabilir miyiz?
Uyanıklığa övgü
Yapay zeka bizi nasıl işsiz bırakır?
Perdeler çok kalınlaşmış
Doğrudan yatırım doğudan gelir
Temmuz sonrasında memurların bilmesinde fayda olan pratik güncel mali bilgiler