-Arkadaşlar bu Molla’nın zuhuru ilkin vaaz kürsüsünde başladı. Şöyle ki kendisi dağda yetişmiş okuma-yazma bilmez bir Yörük delikanlısı idi. Ama zeki, ama atılgan. Askerde Tabur İmamı bunu keşfediyor. Diyor ki delikanlı sende cevher gördüm, istersen yamacıma yanaş seni okutayım. Tabii bunun canına minnet. Emrin olur deyip diz çökmüş. Tabur İmamı’nın çakmak çakmak gözlerine bakarak hıfzını tamamlamış. Ara sıra imamete geçip namaz kıldırmaya başlamış. Tabur İmamı "Murat sen artık yarı piştin sayılır, bundan gerisi ilimdir, var mısın?" deyince, bu bir topuk selamı çakıp hocanın elini öperek yine diz çökmüş.
Efendi hadis olur, Kur’an olur, fıkıh olur, tasavvuf dâhil az zamanda ilim deryasına dalmış ki, baştan ayağa nur olmuş nur.
Molla Murat:
- Zevklenme Mustafendi.. Yalanın da bir haddi var. Nedir o, nur falan.
- Doğrudur efendim, sözlerimde kıl kadar yanlış yoktur. Nerde kalmıştık, ha, ilim deryasında balık gibi yüzmeye başlamış.
Bir denizden ötekine gidip gelerek dolmuş da dolmuş. O kadar dolmuş ki arkadaşlar, zaman zaman kendini unutup hocasına karşı çıkmaya başlamış.
- Höst bre nâbekâr. Hocaya karşı çıkmak ne demek?
- Efendim biz duyduğumuzu söylüyoruz. Hoca bakmış bunu zaptedemiyor, zaten tezkereyi almış. Hadi demiş, seni azat ettim, git filan falan yerlerde, şu şu hocalardan oku, benim sana himmetim bu kadardır.
Murat’ta ne de olsa bir Yörük asaleti var. Hocasının elini öpüp hayır duasını alarak tozlu yollara düşüyor.
*
Arkadaşlar o zamanın vesaiti olarak kâh katır sırtında, kâh yelkenlide, kâh yalın ayak keçe külâh belde belde dolaşıp nerde bir âlim var ondan ders alarak, Rumeli’nde, Anadolu’da; Şam, Halep, Bağdat, Tebriz, Buhara, Semerkant…
- Yahu yalan, bunca yer dolaşmaya bir ömür yetmez. Dinlemeyin bu sefili.
Muhabbeti can kulağı ile dinleyen kahve milleti:
- Dur hele Molla.
- Bırak anlatsın.
- Yalanı varsa, mübalağa ediyorsa, biz onu ayıklarız.
- Ha şöyle! Mübalağa da bir sanattır. Biz adamın derya-deniz ilim ile dolarak, artık kabına sığmayıp taşarak, cedel vadisinde pehlivanım diyenleri bir bir devirerek nasıl mat ettiğinden bahsediyoruz.
*
Neyse madem uzatma diyor, uzatmayalım. Döne dolaşa gelmiş Bursa’ya. Kendisi gelmeden şöhreti gelmiş. İlmiye, askeriye, belediye her ne varsa harekete geçip, yollarına halılar sererek…
- Ben kalkıyorum, artık dayanamayacağım.
Cemaat:
- Otur Molla, otur. Lafa limon sıkma.
- Yahu hatırınız var. Yoksa bu sefili bir dakika dinlemek cinnete sebep olur ki kat’iyyen yasaktır yani.
- Ne yapalım yolda yoldaşımız, halde haldaşımız, pîrimiz, efendimiz. Anlatmasam çatlarım.
- Anlat, anlat.
- Evet Bursa’ya geliyor. Tabii o zamanlar böyle kamburu çıkmış, ağzında diş kalmamış, gözde fer dizde derman…
- Uzatma, uzatma.
- Yani ak düşmemiş sakallar simsiyah, kara göz kara kaş, başta ak sarık. Yakışıklı ama ne kadar. Tüm Bursa kadınları kafeslere doluşup seyrine durmuş. Bu sanki bir şehzade, halkı selamlayarak kır at üzerinde Ulucami kurbuna kadar gelmiş. Orada attan inip yer öpmüş.
- Saygıya bak saygıya.
- Ee! Ne de olsa kalp gözü açık. Kimbilir kimleri gördü ki, eğildi.
*
Kim bilir, kimler bilir? Bilen bilir. Okuyan, gezen, gören, duyan. Bu satırları Mustafa Kutlu’nun son kitabı Tarla Kuşunun Sesi’nden okuduk.
Senede bir, böyle yaparız. Eskiler bilir. Bu açıklama yeniler için.
Mustafabi her sene bu vakitler bir kitap çıkarır, biz de büyük bir keyifle okuruz.
Kitap hakkında yorumda bulunmak, haddimizi aşmak olur.
Kırk yıllık ustalık karşısında dudak bükenlere karışmaktan Allah bizi korusun. Belalardan, kazalardan koruduğu gibi.
Telif bahsi derseniz, biz usta ile bir şekilde helalleşiriz; o tarafına kimse kafayı takmasın.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.