Sonbaharın baş döndüren ağaçları, şu günlerde üzerindeki renklerin en güzel tonlarını sergilerken, yapraklardaki o cümbüşü görmek, güneş oyunlarını fark etmek, hakikaten büyük bir nimet. Baskı ve zulüm altında yaşamaya mecbur kalan, bir lokma ekmeğe bir yudum suya muhtaç, evini barkını terk etmiş, anasını babasını kaybetmiş çocukların, sonbaharın güzelliğini görmeleri mümkün değil. Ne yapraklardaki renklerin cazibesi… Ne güneş ışıklarının şefkati… Ne de çiçeklerin, salkım söğütlerin suda yansıması…
Sonbaharın baş döndüren ağaçları, şu günlerde üzerindeki renklerin en güzel tonlarını sergilerken, yapraklardaki o cümbüşü görmek, güneş oyunlarını fark etmek, hakikaten büyük bir nimet.
Baskı ve zulüm altında yaşamaya mecbur kalan, bir lokma ekmeğe bir yudum suya muhtaç, evini barkını terk etmiş, anasını babasını kaybetmiş çocukların, sonbaharın güzelliğini görmeleri mümkün değil.
Ne yapraklardaki renklerin cazibesi… Ne güneş ışıklarının şefkati… Ne de çiçeklerin, salkım söğütlerin suda yansıması…
*
Yine de o yiğit çocukların ümidi yüksek, inancı sağlam.
Onlar güneş ışığından çok, yollarını aydınlatan şehitlerin ışığına hayran.
Görüyoruz ki tevekkül kulaktan dolma öğrenilmiyor, yaşayarak ortaya konuluyor.
O yiğitler kendi sıralarını bekliyorlar.
Fakat yaşamak, mücadele etmek ve kazanmak çok daha öncelikli.
*
İsrail’in çok övündüğü demir kubbenin bazı kısımları mukavva çıktı. Yahut tahta.
Kimsenin zoruna gitmesin, her tarafı demir değilmiş.
Demir kubbenin pekâlâ delinebildiğini gördük.
Kesin odur diyemem belki de kontrplaktır.
Yoksa niye delinsin?
*
Demir kubbeyi delenler ise bir devlet bile değil.
Tankı yok, uçağı yok.
Sahip oldukları imkânlar da elbette İsrail’in imkânlarıyla mukayese edilemez.
Buna rağmen, denkmişler gibi mücadele sürüyor.
*
Demir kubbeye o kadar güveniyorlardı ki, atılan füze ve roketleri havada imha edeceğine inanıyor, rahat rahat sahilde denize giriyor, güle oynaya köpeklerini gezdiriyorlardı.
İlk aylar böyleydi. Artık değil. Siren sesleri kulakları tırmalıyor.
*
Şimdi sadece sokaktaki halk değil, askerler de güvenlik endişesi duyuyor.
Canları pazarda. Şakaya gelmez bir durum.
Barbar İsrail askerleri korku içinde.
“Demir kubbenin koruyamadığı açık kalan yer, ya bizim tepemizdeyse?” diye korku duymak, hepsinin ağzının tadını kaçırmış durumda.
İsrail vatandaşları ülkesini terk ediyor. Neredeyse onda biri bıraktı gitti.
*
Yalnızca atılacak füze ve roketlerden değil duydukları korku.
Bir araçtan fırlayıp kendi kafasına göre yuvarlanan bir araba tekerlekten de çok fena korkuyorlar.
Tekerleğin kafası olur olmaz tartışmasının sırası değil.
İsrail askerlerinin korkmadığı ne var?
Bunu test etmek de zor.
Namaz kılanlardan korkuyorlar…
Taş atan çocuklardan korkuyorlar…
Kundaktaki bebeklerden korkuyorlar…
Vatanını savunan Filistinlilerden korkuyorlar…
Gazetecilerden, kameralardan, kefiyeden korkuyorlar…
*
Korkmadıkları ne kaldı?
Bir uçan kuş…
Bir de esen yel.
Biraz sert esse ondan da korkarlar.