Paraya ihtiyacınız olduğunda…
Sevgiye, şefkate ihtiyacınız olduğunda…
Sağlıklı olmaya, morale, desteğe ihtiyacınız olduğunda…
Huzura, yalnızlığa, kalabalığa, konuşacak iki kelâm edecek insana ihtiyacınız olduğunda…
Uzanıp dinlenmeye, biraz uyumaya ihtiyacınız olduğunda…
Hiç tereddütsüz o ihtiyacınızın farkına varırsınız.
Eleştiriye ihtiyacınız olduğunda ise, eleştiriye ihtiyacınız olduğunu kolay kolay fark etmezsiniz.
*
Ayakkabısız sokağa çıkıp gezemezsiniz.
Kıyafetsiz sokağa çıkamazsınız.
Bunlar en basit ihtiyaçlar olduğu için, garip karşılanır, yanlış olarak görülür, hatalı bulunur.
Garipliği, yanlışı, hatayı bir yana bırakın, deli diye tutar götürürler.
Gerçi hiçbir şey yapmasalar ne fark eder?
Anormal bulunursunuz, acınır duruma düşersiniz.
Fakat eleştiriye ihtiyacınız olduğu hâlde, kıyafet gibi, ayakkabı gibi giyinemediğiniz için, gerekli eleştiriyi kuşanmadan çıkabilir, caddede sokakta dolaşabilirsiniz.
Fikrî, sosyal, insanî herhangi bir eleştiriye ihtiyaç duyduğunuzdan habersiz olduğunuz için, eleştiri mağazasına gidip ihtiyacınızı gideremezsiniz.
Öyle bir mağaza da yoktur zaten.
Sizin bu ihtiyacınızın farkına başkaları varabilir; çoğu söylemez.
Söyleyenlere de siz iyi gözle bakmazsınız.
*
Hâlbuki dünyanın her yerinde meşhur olmuş bazı beylik sözler vardır ki, orada “sizi övenlere itibar etmemeniz gerektiği” hatırlatılır.
Gerçek dostun, samimiyetle eleştiren kişi olduğuna vurgu yapılır.
Kusursuz insan olamayacağı, herkesin ufak tefek de olsa hatası bulunduğu anlatılır.
Büyük filozoflar söylemiştir o sözleri.
Meşhur yazarlar yazmıştır.
Dinî metinler, aynı ifadeleri defalarca, defalarca, defalarca tekrar ederler.
Fakat yine de siz övenleri seversiniz, biz de aynı şekilde övenleri severiz.
*
Orhan Gencebay haksız olamaz.
“Hatasız... Kul olmaaaz…” derken, tam anlamıyla gerçeği dile getiriyordu.
Hatasız kul olmayacağına olamayacağına göre, herkesin eleştiriye ihtiyacı vardır.
Eleştirenlere teşekkür etmeli, övgü dolu sözlerle gönlümüzü almaya çalışanları susturmalıyız.
İşte böylece, mesajımızı da vermiş olduk.
*
Gelelim Diyarbakır’a… Birdi, üç oldu, beş oldu, şimdi yediye ulaştı.
Çocuklarının dağa kaçırıldığını, onları geri istediklerini haykıran anneler, HDP binası önünde oturma eylemi yapıyorlar.
Babalar da katıldı aralarına. Yakın zamanda sayı artabilir.
HDP İl Binası, irtibat ofisi gibi.
Bizim İstanbul’da başkan koltuğundaki sevimli arkadaş da Diyarbakır’a gidip, görevden uzaklaştırılan HDP’li başkanlarla kol kola giriyor, halay çekiyor.
Bu zamanda her kimin yolu Diyarbakır’a düşecek olsa, gidecek ilk yer, o binanın önüdür; desteklenecek olan ilk sıradaki kişiler, yavrusunu kurtarmak isteyen o annelerdir.
Öyle olması gerekir. İnsanlık bunu gerektirir, vicdan bunu gerektirir.
Fakat başka türlü düşünüyor olmalılar ki bazıları başka yere gidiyor, o yüreği yanık anneleri babaları hiç görmüyorlar.
*
O muhteremin genel başkanı da evvelce “YPG bize mi saldıracak?” demişti.
Şimdi işi büyütmüş, daha ileri seviyede konuşuyor.
Diyor ki “S-400’ler niye alındı, kimse bilmiyor?” Gereksiz olduğunu söyleyip gerisini de şöyle getiriyor:
“Suriye bize mi saldıracak? Mısır mı bize saldıracak? Yunanistan mı, İran mı bize saldıracak? Rusya mı bize saldıracak?”
Tam Amerikan ağzı. Onun ‘biz’ derken kastettiği herhalde kendi ve yakın çevresi, ailesi, parti yönetimi.
Biliyorsunuz, 15 Temmuz gecesi de ona Atatürk Havalimanında kimse dokunmamış, tankları çekerek namluların arasından açmışlardı.
Yahu merak etme, sana kim dokunsun? Ben bile dokunmam.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.