Kendini herkesten akıllı sanan, en büyük akılsızdır

04:0018/06/2019, Salı
G: 18/06/2019, Salı
Mehmet Şeker

Beklenen yayın gerçekleşti, şükürler olsun. Adaylar muhteşemdi. Hem birbirine saygılı, hem konularına hâkim. Hiç yalan söylemediler. Tek yanlış lakırdı etmediler. Yönetici de harikaydı. O kadar nefis bir program oldu ki seyretme de karşısında yat.Önceki seçimde zaten birbirine çok yakın oy almışlardı, şimdiyse tam anlamıyla eşit paylaştılar. Ne bir eksik, ne bir fazla. Bu durumda hangisini seçsek, ötekine ayıp olacak.Şöyle yapalım: İstanbul iki yaka malûm. Anadolu yakasını biri yönetsin, Avrupa

Beklenen yayın gerçekleşti, şükürler olsun. Adaylar muhteşemdi. Hem birbirine saygılı, hem konularına hâkim. Hiç yalan söylemediler. Tek yanlış lakırdı etmediler. Yönetici de harikaydı. O kadar nefis bir program oldu ki seyretme de karşısında yat.



Önceki seçimde zaten birbirine çok yakın oy almışlardı, şimdiyse tam anlamıyla eşit paylaştılar. Ne bir eksik, ne bir fazla. Bu durumda hangisini seçsek, ötekine ayıp olacak.

Şöyle yapalım: İstanbul iki yaka malûm. Anadolu yakasını biri yönetsin, Avrupa yakasını diğeri.

Boğaz’ı da çok başarılı yönetiminden dolayı İsmail’e verelim. Ondan izin almadan gemiler geçemesin.

O kadar başarılı ki adaletten kırıldı. Aynı zamanda yöneticiyi Yargıtay’ın başına mı getirsek?

*

İşte böyle bir değerlendirme yaptık, bir tablo çizdik. Aynı zamanda bir imaj oluşturduk.

Üç kişiyi birden memnun etmeye çalıştık. Oldu mu? Mümkün değil. Olamaz.

Her iki aday da İstanbul’u bütün istiyor. Boğaz dâhil. Hoş tutalım, şirin görünelim, millet algıya bakar ve nasıl olsa inanırlar düşüncesi, sonunda sert bir kayaya toslar. O kayanın adı ‘gerçek’tir.

*

“Medenî cesaretlerinden dolayı tebrik etmek” ne demek? Daha başlarken yanlış bir kelâm...

Karşında, münazaraya çıkmış iki ortaokul öğrencisi mi var?

İlk bölüm, önceki seçim üzerine yapılan boş değerlendirmelerle geçti. Gereksiz yere uzadı. Asıl konuşulması gerekenler sonraya kaldı ve bir kısmına hiç sıra gelmedi.

İki saat planlanmıştı, üç saat bile yetmedi.

*

İmamoğlu’nun ‘rem’i düşük. Hafızası zayıf. Söylediklerinin bir kısmını unutuyor, gerçek dışı beyanlarına bir süre sonra kendi de inanmaya başlıyor. Ona ek ‘rem’ lâzım.

*

Ekranda üç kişi vardı, üçü de heyecanlıydı. Beklenti yüksek tutulunca, fazla anlam yüklenince, böyle olur.

31 Mart’ta oyların çalındığını kabul etmiyor Ekrem Bey. “Kim çaldı? Bana onu söyleyin” deyip duruyor.

Hakikaten, kim çaldı?

Yüzde onluk kısım yeniden sayılınca bütün sandıklarda tek tarafın aleyhine işlem yapılması, herhangi bir şekilde izah edilebilir mi? Niye hepsinde sadece Binali Bey zarar görüyor?

Çalmanın görüntüsünü isteyecek neredeyse. Görüntüsü yok ama belgesi var. Her ne kadar kabul etmek istemese de çuvala sığamayacak kadar büyük bir mızrak hâlinde orta yerde duruyor.

Oy farkının 29 bin 408 olduğunu seçim gecesi kendi tivitinde yazmıştı. Kameraların karşısına geçip söylemişti. Yanıbaşında Canan Kaftancıoğlu da vardı.

Yayında inkâr etti. 23 bin, 24 bin olduğunda ısrarcıydı. Peki o kayıtları ne yapalım? Kimsenin bilmediği, gizli bir kasanız varsa, oraya tıkalım.

*

İlkokulda çocuğun biri yellenmiş. Durumu kurtarmak için sırayı hareket ettirip ses çıkarmış.

Öğretmen “Evladım” demiş, “sesi benzettin de kokuyu ne yapacaksın?”

Tam bu durum işte.

Aynı şey, Ordu bahsinde de geçerli. “Ben ne söylediğimi biliyorum” diyor durup durup.

Vallahi biz de biliyoruz. Ne söylediğini gayet iyi gördük, duyduk.

Yakın arkadaşı televizyoncu, RTÜK’ten ceza almamak için yayınlayamadığını söyledi, daha ne olsun?

Sonra başka kanallar sırayla yayınladılar Ordu macerasını.

*

Sinirlenince şirin çocuk rolü son buluyor.

Bütün alıştırmalara, bütün telkinlere rağmen kendine hâkim olamıyor.

Ya eliyle, ya diliyle, ya ikisiyle birden harekete geçiyor.

Küfrediyor, hakaret ediyor, aşağılıyor.

Ayıp oldu, yanlış oldu diye eleştirilince de inkâr ediyor.

Özür de dilemek yok… Aksine, özür bekliyor. Vali ondan özür dilesinmiş. İtlik dememiş, basitlik demiş. Büyük basitlik… Belki de “italik” demiştir, tabelalardaki yazılardan bazıları yana yatık yazıldıysa…

Görüntü yayınlanıyor, sesi duyuluyor, hareketleri görülüyor…

Yine zerre kadar utanma yok.

Tevil ediyor, çarpıtıyor.

Yahu sen bu milletin aklıyla zekâsıyla niye dalga geçiyorsun?

Aklını zekâsını geçelim, gözüyle ve kulağıyla da alay ediyorsun.

Kendini herkesten akıllı sanan, en büyük akılsızdır; bilmez misin?

*

Adam gibi milletin karşısına çıkıp “Yanlış yaptım” desen, özür dilesen, hiç mesele kalmayacaktı.

Niye bu kadar çırpınıyorsun ve çırpındıkça batıyorsun?

VIP kuralları değiştirilebilir, mesele değil. İstanbul’a aday olanlar da geçmelidir. Fakat o ayrı dava. Belki bundan sonrası için yeni bir düzenleme yapılır.

Ama şimdilik vaziyet böyle.

VIP için oradan geçiş hakkına sahip değilken böyle zorlar, sıkıntı doğurursan, o hakka sahip olanların elindeki diğer hakları da isteyebilirsin günün birinde.

Neyse, canlı yayının yapıldığı Lütfi Kırdar salonuna VIP 2 kapısından girdi çıktı.

Bu da bir şeydir. Otur sevin. İleride “Aday olduğumda VIP’i kullanmıştım” dersin. Hem de VIP, italik yazılmamıştı.

#İstanbul
#Seçim
#Program