Eskiden Fransız sömürgesi olan Afrika ülkelerinden birindeyiz. Nasıl denk düşmüşse, Türkiye kökenli üç yardım kuruluşu, aynı günlerde dört koldan bir nevi çıkarma yapmışlar.
Su kuyuları açılıyor, hastane inşa ediliyor, hediyeler dağıtılıyor, sağlık taraması ve ameliyatlar yapılıyor, okullar kuruluyor, ayni yardımlar dağıtılıyor.
Bütün bu faaliyetler, cümle âlemin çok iyi bildiği gibi, tek kuruşluk karşılık beklemeksizin.
Açılışlar şenlik havasında.
Büyük kalabalıklar toplanıyor, çalgılar çalınıyor, şarkılar söyleniyor, danslar peş peşe.
Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek herkesin gözünde büyük bir sevinç var, heyecan dolu alkışlar aralıksız.
*
Rengârenk kıyafetler içindeki siyah derili insan kalabalığı arasında, karı koca olduklarını tahmin ettiğim bir çift Fransız var.
Pasaportlarına bakmadığım halde Fransız olduklarını zannetmem için yeterli bulduğum sebep şuydu:
Evvela sivri burunları, sarışınlıkları ve bir de Fransızca konuşmaları.
İngiliz veya Alman olsalar, niye Fransızca konuşsunlar değil mi?
Baştan sona hayret içinde takip ettiler programı.
Ama en fazla gözlerini ve ağızlarını açtıkları kısım, protokol konuşmaları sırasında, bütün bu yardımların karşılıksız olduğuna vurgu yapıldığı andı.
*
“Biz bunca yıl bunları öylesine sömürdük. Dillerini bile unutturduk, kendi dilimizi yaygın ve mecbur hale getirdik. Gençlerden kendi dillerini bilmeyenler dahi var. Bunca zaman kültürümüzü de yerleştirmeye gayret ettik. Elimizden geleni ardımıza koymadık. Her ne yaptıysak kendi çıkarımız için yaptık. Ülkeyi -yer altı ve yer üstünde ne varsa- sildik süpürdük. Şimdi bu Türkler gelmiş, bizim onlarca yıl içinde inşa ettiğimiz ne varsa hepsini bir çırpıda yıkacaklar. Nasıl hayret etmeyelim? Üstelik bir sömürü faaliyetine de niyetli değiller. Zaten pek de bir şey bırakmadık. Olacak iş değil. Olacak iş değil. Ama olacak galiba bir şeyler.”
*
Lisanla söylemiyorlardı tabii bunları.
Eliyle çenesini kavramış halleriyle söylüyorlardı.
Açılmış gözleriyle söylüyorlardı.
Bacaklarını değiştirirken, birbirlerine dirsek dürterken söylüyorlardı.
“Şak şak” fotoğraf çektiklerini de hatırlıyorum.
Belge isteyen olursa, işte belge diye göstermek için.
İnanmayanları inandırmak için.
«
O eski sömürge (zaten Afrika’da bir zamanlar sömürge olmayan tek ülke bile bulunmaz) ülkesinde karşılıksız yardımda bulunan kuruluşlar hangileriydi, tahmin edersiniz.
TİKA, Deniz Feneri, İHH, Yeryüzü Doktorları gibi iyilik yarışındaki kuruluşlar.
Şimdi bir abla çıkmış, TİKA’yı kapatacağını söylüyor.
Diğerlerini de kapatacağını söylemediyse, unutkanlığındandır. Yoksa birini diğerinden ayırmak olmaz.
Kızılay’ı da zikretmemiş nedense; eli değmişken, hepsini birden tek kalemde çizivermesi gerekir.
*
Eğer bu saydıklarımızdan, hangi yardım kuruluşunun, Afrika’nın hangi ülkesinde, ne tür yardımlar yaptığını merak ediyorsanız, iki tık, bir şık ile üç dakika içinde öğrenebilirsiniz.
Burada hepsini sayıp dökmemiz için, yerimiz müsait değil.
O ablamızın TİKA’nın faaliyetlerini çok iyi bildiğini anlıyoruz yaptığı açıklamalara bakarak.
Anlayamadığımız kısmı, neresinden rahatsız olduğu.
Sebebine dair tahminimiz var elbet.
Fransız çift gibi boş boş bakmıyoruz. Sadece başını yastığa koyduğu zaman, vicdanına kabul ettirebiliyor mu bu söylediklerini; asıl merak edilesi yan burası işte.
*
Neyse…
25 Haziran sabahına kalmaz, millet 24 Haziran akşamına cevabını verir.
TİKA kapanacak mı, açık mı kalacak, hep beraber öğreniriz.
Ve tabii diğerlerini de.
Eğer sandıkta her zamanki gibi sağduyu galip gelirse, çaylar benden; kahvelere karışmam. Şayet aksi çıkarsa, ört yorganı ben ölem. Bu sıcakta pike de olur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.