İngiliz casusu Lawrens’i mat eden adam

04:001/01/2019, Salı
G: 1/01/2019, Salı
Mehmet Şeker

Bir gün biter, bir gün başlar. Gün ne ki, bir yıl biter, bir yıl başlar.Müslümanların yılbaşını niye kutladığına akıl erdiremeyen kilise rahipleri, hayretlerini samimiyetle ifade eder.Ona bir şey söylenmez de “Bak papaz ne diyor” diyenlere tepki gösterilir.*Kasabın camında “Köy hindisi geldi” yazısını gören müşteri, içeri girince “Köy hindisi ha?” diye sorar.Tezgâhın ardından kasap “Geldi abi” cevabını verir.“İyi… O zaman, üçlük bir süt ver bakalım.”Orada süt de satılmaktadır, kendi çiftliğinden.Kasabın

Bir gün biter, bir gün başlar. Gün ne ki, bir yıl biter, bir yıl başlar.

Müslümanların yılbaşını niye kutladığına akıl erdiremeyen kilise rahipleri, hayretlerini samimiyetle ifade eder.



Ona bir şey söylenmez de “Bak papaz ne diyor” diyenlere tepki gösterilir.

*

Kasabın camında “Köy hindisi geldi” yazısını gören müşteri, içeri girince “Köy hindisi ha?” diye sorar.

Tezgâhın ardından kasap “Geldi abi” cevabını verir.

“İyi… O zaman, üçlük bir süt ver bakalım.”

Orada süt de satılmaktadır, kendi çiftliğinden.

Kasabın “Hindi?” diye sorması havada kalmaz.

“Yok. Papaz olmayalım. Süt yeter.”

*

Marketlerdeki alışveriş kuyruklarının şaşırtıcı derecede olması, “İyi ki yılbaşını kutlamıyoruz” dedirtir. Ya bir de kutlasaydık…

“Valla biz Noel’i kutlamıyoruz. Yılbaşı da öylesine işte. Sadece eski yılın bitip yeni bir yılın başlaması… Hani muhasebe yapmak falan. Bir yıl nasıl geçti diye…”

İyi… Yıl ne ki? Yüz yıllar geçiyor.

Muhasebeyse, gelin yapalım. Yüz yıl önce nerelerdeydik, nasıldık, neler yaşadık?

Çöken koca bir devletin enkazından, sönen ocaklardan, yıkılan yuvalardan, savaşlardan, şehitlerden, kolunu bacağını cephede bırakıp güç bela memlekete dönen gazilerden, kaybolan topraklardan, bozulan birlikten, kalmayan dirlikten bahsedelim.

*

Çanakkale’yi hatırlayalım, Yemen diyelim, Balkanlar’ı düşünelim.

Yüz yıl önce kaç devletle birden savaştığımızı hatırlayalım.

Hemen “yedi düvel” aklımıza gelse de aslında çok daha fazla.

Lawrens, yaralı ele geçirilen Eşref Bey’e teslim olmaktan bahsedince, o tepki gösterir. “Ne demek teslim olmak? Bu mendebur kelime bir başka dilden gelmiş. Bizim dilimizde teslim olmak diye bir şey yoktur. Kanımızın son damlasına kadar dövüşürüz.”

İşte o zaman Lawrens, savaşın durumundan bahseder. “Görmüyor musunuz, Yemen elinizden çıktı. Suriye’de de kaynaşma var. Şu anda kırk dört devletle savaş halindesiniz.”

*

Kuşçubaşı Eşref, daha önce hiç karşılaşıp karşılaşmadıklarını sorar. Lawrens, ilk defa görüştüklerinden emindir.

Mehmet Niyazi, Yemen kitabında o sahneyi çok güzel anlatır:

“Mister Lawrens, siz uykudasınız, sizinle görüştük. Sizi bir gölge gibi takip ediyorduk; Yemen’de, Baalbek’te sözüm ona ilmî faaliyet yaptığınız Ceres’te adım adım peşinizdeydik.”

Lavrens’in rengi, bakışları değişti; fakat bir türlü hatırlamıyordu.

“Bu dedikleriniz doğru olabilir; ama ben sizinle hiçbir yerde görüşmediğimi kesinlikle biliyorum.”

“Musa El-Atras’ı tanır mısınız?”

“Tanırım.”

“Siz onun delâletiyle Ceres’deki, güya ilmî toplantınızdan bir gün önce Yemen’in Maskat bölgesinde yaşayan Ravsağ kabilesinin şeyhiyle konuştunuz. Siz ona ‘Bölgeniz Sabah Et-Türkî aşiretinin nüfuz bölgesinde midir?’ diye sordunuz. Zira Babür’ün Türk-Moğol İmparatorluğu’ndan bu bölgede kalan o aşiretin aşırı Osmanlı taraftarı olduğunu biliyordunuz.”

Lawrens konuşmayı hatırladı; ama karşısındakinin bunu nereden bildiğini düşünüyordu. Eşref Bey devam etti:

“O size şöyle cevap verdi: ‘Allah’a şükür ki benim vaha, onun develerinin izleri olan yerlerden çok uzaktadır. Birbirimize ırak mesafelerden soğuk bakarız.’ Bunun üzerine siz memnuniyet duyarak ‘El-Türkî’den bu kadar nefret etmenizin sebebi nedir?’ diye sordunuz. O size ‘Adı Türkleri hatırlatıyor da onun için!’ cevabını verince, memnuniyetiniz bir kat daha artmıştı.”

Lawrens tereddütsüz doğruladı: “Evet.”

“İşte o Ravsağ kabilesinin şeyhi bendim.”

Lawrens bir tuhaf oldu; ne diyeceğini kestiremiyordu. Hafif bir ter bastı.

*

İşte, çökmek üzere olan koca devletin Teşkilat-ı Mahsusa lideri.

Her olan biteni anında haber aldığı için, kuşların dilinden anladığını düşünen Arapların “Kuşların padişahı” dediği, kılıktan kılığa giren, Lawrens’i bile mat eden adam.

Enver Paşa’nın ricası üzerine, Yemen’e üç yüz bin altını vuruşa vuruşa ulaştıran Eşref Bey…

Sadece kırk üç kişiyle, koca bir isyancı ordusuna karşı duran ve onlara, karşılarında çok büyük kuvvet olduğunu düşündüren yiğit. Ruhu şad olsun.

#Enver Paşa
#Lawrens