Fırtınayı kucaklamaya hazırız

04:005/02/2019, Salı
G: 5/02/2019, Salı
Mehmet Şeker

“Senin roman yazan tanıdıkların var değil mi?” diye sordu bir arkadaşım.“Var” dedim. “Ne olacak?”Onlardan biriyle tanıştırmamı istedi.“Sebep?”“Benim hayatım roman gibi” dedi, “ama kendim yazamıyorum. Öyle bir yeteneğim yok. İstiyorum ki ben anlatayım, o yazsın.”Henüz yirmili yaşların başındaydık.Üniversite öğrencisi.“İlâhî” dedim.Sonra bir şeyler daha söyledim.*Aradan geçen yıllar içinde, roman ve hikâye yazan pek çok tanıdığım, arkadaşım, dostum oldu.Hiç birinin yazacak konu arayışı içinde olduğunu

“Senin roman yazan tanıdıkların var değil mi?” diye sordu bir arkadaşım.

“Var” dedim. “Ne olacak?”

Onlardan biriyle tanıştırmamı istedi.

“Sebep?”

“Benim hayatım roman gibi” dedi, “ama kendim yazamıyorum. Öyle bir yeteneğim yok. İstiyorum ki ben anlatayım, o yazsın.”

Henüz yirmili yaşların başındaydık.

Üniversite öğrencisi.

“İlâhî” dedim.

Sonra bir şeyler daha söyledim.


*

Aradan geçen yıllar içinde, roman ve hikâye yazan pek çok tanıdığım, arkadaşım, dostum oldu.

Hiç birinin yazacak konu arayışı içinde olduğunu görmedim.

Yazar milletinin derdi, “ne yazmalı”dan ziyade, “nasıl yazmalı” sorusuna cevap aramak.

Yazı çizi dünyası içinde olunca, elbette çok kişiyle ahbaplık kurulur.

Ancak bir husus var ki, o epey ince bir noktadır.

Matbaadan gelen ilk kitabın imzalanması.

*

İşte bu konuda bir imtiyazım vardı.

(Sadece bir… Yüzlerce yazar arkadaş olsa bile, bu konuda ilk olmak kolayca sağlanabilecek türden bir kazanım değil.)

Mustafa Kutlu, uzun yıllardan beri ilk kitabını fakire imzalardı.

Koliler açılırken, henüz dumanı üstündeyken, taze mürekkep kokusu duyulurken.

Bu yüzden kendimi son derece şanslı hissederdim.

*

Ancak, son yıllarda bu gelenek aksadı.

Mustafa Abi unuttuğundan değil; kitaplar matbaadan geldiğinde yanında olamadığımdan.

“Sevincini Bulmak” kitabında epey tashih görünce, üzüldüm.

Geçen hafta Mukadder Gemici ile beraber ziyaretine gitmiştik.

“Bu böyle olmaz abi” dedim.

Basılmadan önce on defa okunan kitapta hâlâ hata çıkmasını anlamak zor tabii.

Bir sonraki kitabın tashihini üstlenmeyi teklif ettim.

Kabul etti ve kapalı zarf içinde, yeni çıkacak kitabının kâğıt çıkışlarını verdi.

“Oku bakalım. Yalnız, kimse duymasın. Adını da açık etmeyelim.”

*

O teklifte bulunurken, birkaç ay sonradır herhâlde diye düşünmüştüm.

Dosya hemen gelince, sevincim beni buldu.

Vedalaşıp yanından ayrılırken, dosyayı sımsıkı tutuyordum.

Zannımca bu vites büyütmek.

Kitap henüz çıkmadan okumak, kendi adıma büyük mutluluk, aynı ölçüde şeref.

Başkasını bilmem.

*

Titizlikle okuyup bitirdim, bugün teslim edeceğim. (Bugün burada dündür.)

Teslim ederken üstada “Madem okundu, tashihler tamamlandı ve yakın zamanda basılacak, o halde kitabın adını duyurmakta bir sakınca yoktur diye düşünüyorum” diyecektim ki, aynı cümleyi telefonda ondan duydum.

Al sana bir güzellik daha.

Kitabın adı, “Fırtınayı Kucaklamak”.

Bir hafta, on gün içinde kucaklarız fırtınayı.

*

Dergâh dergisinin Şubat sayısını da ziyaret hediyesi olarak almıştık çıkarken.

Meğer Mukadder kardeşimin de bir sürprizi varmış.

Hiç bahsetmedi, iyi mi?

“Hikâye Bitince” adlı yazısında, aylarca uğraştığı hikâyesini bitirince, ilk önce eşi Ahmet’e, sonra ablasına, sonra da Mehmet Abisine okuttuğunu, görüşlerini aldığını yazmaktaymış.

Yazmak güzel tamam, lâkin okur olmak da çok çok kıymetli.

Bakınız, burada bir değil, iki tane ‘çok’ var.

Hattâ, isterseniz, üç bile olur.

Çok, çok, çok.

#Yazar
#Roman
#Sevincini Bulmak
#Mukadder Gemici
#Fırtınayı Kucaklamak
#Dergâh dergisi