Ceddin deden, neslin baban, hep helâl rızık peşindeydi

04:0013/07/2018, Cuma
G: 13/07/2018, Cuma
Mehmet Şeker

Sakarya’da bir sakar. Aynı zamanda dalgın, unutkan.Evden çıkarken kapıyı kilitlediğinde, anahtarı üzerinde unutup giden.Komşular sağ olsun, gördüklerinde anahtara sahip çıkar, akşama -alışılmış bir gülüşle- verirler.Bir kahve yapsa, ocağı açık bırakır. O yüzden mutfağa yaklaşma yasağına maruzdur yıllardır.Bugüne kadar kaç defa şemsiye kaybettiğini saymakta zorlanır. Artık taşımaz.Atm’den para çektiğinde, kartını makinede bırakıp uzaklaştığı olmuştur birkaç defa.*Ne kadar dikkat etse de ara sıra

Sakarya’da bir sakar. Aynı zamanda dalgın, unutkan.

Evden çıkarken kapıyı kilitlediğinde, anahtarı üzerinde unutup giden.

Komşular sağ olsun, gördüklerinde anahtara sahip çıkar, akşama -alışılmış bir gülüşle- verirler.

Bir kahve yapsa, ocağı açık bırakır. O yüzden mutfağa yaklaşma yasağına maruzdur yıllardır.

Bugüne kadar kaç defa şemsiye kaybettiğini saymakta zorlanır. Artık taşımaz.

Atm’den para çektiğinde, kartını makinede bırakıp uzaklaştığı olmuştur birkaç defa.

*



Ne kadar dikkat etse de ara sıra yeni kart çıkartmaktadır.

Telefonla bankanın çağrı merkezini aramak ne sıkıntılıdır.

Şunu tuşla, bunu tuşla, şimdi biri, olmadı ikiyi, yanlış tuşladınız, ana menüye dönmek ister misiniz vs.

Ona öyle gelmektedir ki, bankaların çağrı merkezinde görev yapanlar, artık bunu sesinden tanımaktadırlar.

Aralarında bahis bile olmaktadır, bu ay arayacak-aramayacak şeklinde. Ayın ilk yarısında, hayır ikinci yarıda.

*

Geçen akşam bu abimiz, büyük bir dikkatle makineden para çekmiş.

Kart yenilemekten yıldığı için, bu defa son derece aklı başında davranmaktaymış. Pür dikkat.

Kartı unutma, kartı unutma… Çok şükür kartını yuvasında unutmamış.

Arabasına atlayıp yoluna devam etmiş.

Yarı yolda markete uğraması gerektiğini hatırlamış.

Alacaklarını almış, kasaya geldiğinde elini cebine atmış ki para yok.

Kartı unutmamış ama paralar kalmış bu defa.

*

Sıcak ve yorgunluğa rağmen, bir umut diyerek atm cihazının olduğu yere dönmüş.

Bakmış ki boş. On beş yirmi dakika içinde kim bilir kimler geldi gitti o cihazın başına.

Mecburen tekrar nakit çekmiş.

Nasılsa kart elinde.

Can sıkıntısı içinde sağa sola bakınmış.

O sırada karşıdaki lokantacı ona dikkatle bakmaktaymış; bir şey söylemek ister gibi.

Hafif göbekli, otuz beş yaş civarı, güler yüzlü esmer lokantacı seslenmiş.

“Siz az önce de geldiniz mi?”

“Evet, geldim.”

“Para çektiniz?”

“Çektim.”

“Sonra ne oldu?”

“Ne olacak, parayı almadan çekip gitmişim.”

“Hah. Ben de öyle tahmin etmiştim. Paranız burada.”

“Sahi mi? Nasıl oldu?”

Masalardan birinde yemek yiyen birini işaret etmiş lokantacı.

“İşte bu abimiz bulmuş. Buyurun.”

*

Teşekkür faslını abartmak, iki taraf için de iyi olmaz böyle durumlarda.

“Ne var ki bunda? Helâl olmayan parayla ne işimiz olur bizim? Buyurun yemeğimi yiyin. Hem galiba tanıyorum ben sizi.” diyen elli yaşlarında, temiz yüzlü, seyrek beyaz saçlı, kısa sakallı adam…

“Siz filanca bey değil misiniz?”

“Evet, ismim budur.”

Meğer yazdıklarını okuyan biriymiş karşısındaki. Kitaplarını da bilirmiş. Yemek için ısrar etmiş.

“Allah aşkına bir yemek ikram edeyim, yoksa hakkımı helâl etmem.”

*

Sakarya Serdivan’da o lokantada yemekler yenir, çaylar içilir.

Dalgın abimiz, arabasından çantasını getirir, son çıkan üç kitabını imzalayıp takdim eder.

Söz konusu paranın miktarı büyük değil ama buradaki incelik, insanlık ölçüye gelmez.

İyilik ölmez demektedir bizimki.

Niye ölsün der öbürü.

Buna benzer hadiseler, her gün farklı yerlerde yaşanmaktadır.

“İnsanlık ve iyilik ölmemiştir ve kıyamete kadar da ölmeyecektir. Yaşasın iyilik, yaşasın iyiler.” diye diye evinin yolunu tutar.

İçinde mehter çalmaktadır, yüzünde geniş bir tebessüm.

Tanıyanlar ona Fahri Tuna der; ben de çok yaşa Farabi…

#Sakarya
#Dostluk