Dediklerinizi okuduktan sonra anladım ki sizin öyle esastan yüzleşme-hesaplaşma eksenine oturan bir helalleşme ile zinhar alakanız yok. Yaptığınız sadece çeşitli kesimlerin ağzına bal sürerek kandırmaca siyaseti.
28 Şubatçıların açtığı yaraları sarmak için ikna odaları üzerinden başörtülü kızlarla helalleşmeyi istediğinizi söylediğinizde eksik de olsa bu kadarcık lafınızı önemsediğimi belirtmiştim. Oysa 28 Şubat sadece üniversitelerde okuyan başörtülü kızlarımızı değil, topyekûn dindarları hedef alan zalimane bir darbeydi. Bu eksik ve sorunlu bakış açınıza rağmen bu kadarcık lafınızı bile önemli addedip alkışlarken siz kalkıp 28 Şubatçıların eşlerinden birinin tepkisi üzerine anında çark ettiniz. 28 Şubatçıların da aslında FETÖ mağdurları olduğunu söylemeye başladınız. FETÖ kumpasına itirazımız yok, lakin 28 Şubatçıların bu ülkede yaptığı mezalim kelimelerle tarif edilemeyecek kadar kapsamlı ve büyüktür. O yaraların izleri henüz duruyor kalplerimizde. Asıl bu zalim zihniyetin kendisiyle hesaplaşmadıktan sonra gayrısının ne önemi var? Siz sadece başörtülülerden helallik istemekle gerçekte bir zihniyet hesaplaşmasını da ötelemiş oluyorsunuz. Azımsanmayacak bir maharet sizinkisi, bravo!
Kendi özeleştirinizi vermeden koskoca bir zulüm dönemini yalnızca ikna odalarına sıkıştırmaya çalışmanız samimiyetle bağdaşmıyor. Zira o ikna odalarının mucidi ve uygulayıcısı olan rektör yardımcısını bizzat siz milletvekilliği ve parti meclisi üyeliğiyle taltif ettiniz.
Helalleşme evvela yüzleşmeyi gerektirir. Yüzleşmek ise hesaplaşmayı. İkisi olursa ancak helalleşmenin bir anlamı ve karşılığı olur.
Görünen o ki siz ne yüzleşmeye ne de hesaplaşmaya yanaşmadan kandırmaya dönük bir retorikle siyaset yapmayı marifet sanıyorsunuz. Başka bir deyişle, yaptığınız bu şey, helalleşme kılıfı altında siyasi ikna odaları açmak.
İlk videonuzda “CHP’nin açtığı yaralar”dan bahsedip bu yaraları telafi edeceğinizi söylediniz. Sonra parti içinden gelen tepkiler üzerine çark ettiniz. Bu mudur sizin devrimci cesaretiniz? Sonrasında yaptığınız açıklamaların hiçbirinde partinizin yol açtığı derin yaralardan bir tekine bile parmak basmadığınız gibi bir zihniyet hesaplaşması yaparak helallik isteminde de bulunmadınız. Partinizin yol açtığı hangi derin yaralarla yüzleşebildiğinizi açıklayınız da bilelim.
Sadece “Roboski” üzerinden PKK-HDP canibine, Kahramanmaraş ve Sivas üzerinden Alevi-sol kesime mesaj verdiniz. Her ikisi de dönemsel olarak partinizle alakalı değildi. Asıl siz bize partinizin yol açtığı o derin yaralardan söz ediniz de o vakit helalleşme bahsinde samimi olup olmadığınıza karar verelim.
Madem “Roboski” üzerinden hem HDP’li Kürtlere mesaj verip hem de AK Parti’yi vurmak gibi bir amaç güdüyorsunuz, o vakit söyleyiniz, niçin “Dersim” ve “Zilan” üzerinden tek kelime laf etmiyorsunuz ve bu bahiste helallik dilemiyorsunuz?
Kürt kimliğini inkâr eden sizin partiniz. Kürt dilini ve kültürünü yasaklayan sizin partiniz. Yani bu ülkede inkâr, asimilasyon ve baskı politikalarının mucidi de uygulayıcısı da sizin partiniz. Niçin “Kürt sorunu”nu bu zihniyet ve pratik dolayısıyla var eden ve dolayısıyla PKK’nın da beslenip büyümesine zemin hazırlayan partinizin geçmişiyle yüzleşip Kürtlerden helalleşme talebinde bulunmuyorsunuz da sadece “Roboski” diyorsunuz? Samimiyet bunun neresinde Kemal Bey?
Dinin sadece devlet hayatından değil, memleket ve toplum hayatından sökülüp atılmasını isteyen laikçi anlayışın mucidi de uygulayıcısı da sizin partiniz. Partinizin muktedir genel sekreteri ve ideoloğu Recep Peker’in bu laikçi anlayışının yol açtığı derin yaralarla hesaplaşmadan helallik dilemek ne menem bir siyasettir? Ezanı Arapça’dan Türkçe’ye dönüştüren ve dindar çoğunluğu “karşı devrimci”, “Cumhuriyet düşmanı” ve “gericiler-yobazlar” diye yaftalayıp iç düşman gibi gören bir zihniyetle yüzleşip hesaplaşmadan ikna odaları üzerinden sadece helallik istemek nasıl bir tarz-ı siyasettir Kemal Bey?
Keşke helalleşme kavramına bari siyasi leke düşürmeseydiniz Kemal Bey.
Amaca ulaşmak için her yolu mubah gören bu siyaset anlayışınız sizi daha çok dibe çekiyor.
Keşke esaslı bir zihniyet hesaplaşmasına dayalı helalleşme olgusunu gündemimize taşısaydınız da biz de gönül rahatlığıyla “Helal olsun!” deseydik.
Ama bunu yapamazsınız. Sizi bir gün bile o koltukta oturtmazlar.
Sizin yaptığınız “Roboski” söylemi üzerinden PKK-HDP canibiyle, KHK ihraçları üzerinden FETÖ-PKK unsurlarıyla helalleşme kılıfı altında sarmaş-dolaş olma. Bu arada dindar-muhafazakâr kesimin ağzına da bir parça bal sürmek.
Abdurrahman Dilipak’ı 80’li yıllardan tanırım. Birlikte mücadele ettiğimiz o zor yıllardan. Her konuda aynı düşünmesek bile aynı hedefe yol yürüyen bir dava adamı olarak hep sevdim, takdir ettim kendisini.
Açıkça belirtmek isterim ki son zamanlarda Reis’e ve AK Parti’mize yönelik itibar suikastından beter bir üslupla yaptığı suçlamaları okudukça üzüldüm. Tanıdığım-bildiğim Dilipak değildi bu. Kimi eleştirilerine katılmakla beraber üslubu ve suçlamaları yenilir yutulur değildi. Biteviye bir kronik muhalefet diliyle yazdığı yazılar, iyi niyetine dair hüsnüzannımı giderek aşındırıyordu. Çünkü zaman zaman FETÖ’cülerin argümanları üzerinden yaptığı suçlamalar ve Reis düşmanı çevrelerin husumetinden beter bir hasmâne duyguya yaslanan dil, kısmen katıldığım kimi eleştirilerine de gölge düşürüyordu. Nitekim bu yüzdendir ki kendisini ilk eleştirenlerden biri oldum. Son derece kardeşçe yazdığım bir yazıda bu üslupla yaptığı suçlamaların Reis’i devirmek isteyenlerin değirmenine su taşıdığını ihtar etmiştim. Ayrıca her konuda bir tek kendisinin haklı olduğunu varsayan ve kendisine karşı çıkan herkese Allah’ın âyetleri üzerinden haksızca saldıran kibirli dilinin de ziyadesiyle sorunlu olduğunu vurgulamıştım. Kur’ân âyetlerini sadece kendini haklı, karşısındakileri haksız göstermek için kullanan bir Dilipak gerçekliğini gördüğümde bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Belli ki köprünün altından çok sular akmıştı. Tüm iyi niyetimi kuşanarak kendisini eleştirsem bile sahiplenmeye devam ettim.
Kadınlarla ilgili yazdığı yazının dili beni tarifsiz rahatsız etmişti. Çok çiğ ve çirkin bir dildi. Seviyeyi dibe çeken bu dili şiddetle eleştirmiştim. Kendisine isnat edilen o cürmü işlediğine şahsen inanmasam bile o cürümden bin beter olan dili karşısında utanmış ve üzülmüştüm. O yüzden bir yanda kendisini şiddetle eleştirirken öbür yanda da kendisini linç edenlere karşı savunmaya çalışmıştım. Kendisini bir açıklamayla özür dilemeye davet etmiştim. Bunu bizzat demek için bayramın ilk günü telefonla aradığımda ise ne yazık ki yazdıklarıma duyduğu rahatsızlıktan olsa gerek cevap vermemişti. O süreçte araya giren değerli dostlarımızın bu yöndeki önerilerini geri çevirdiğini duyduğumda da ayrıca üzülmüştüm. Arkasına takacağı kitlelerle Reis’e meydan okuyabileceğini ima eden o kibirli tavrına ise ziyadesiyle kırılmıştım.
Dilipak’taki değişimin sebebi üzerinde duracak değilim. Lakin kendi ismini bu kadar çok kutsaması, mütevazılık kisvesine bürünmüş kibir abidesi haline nefsini dönüştürmesi üzücüydü.
Kibri kendisini boğmamış olsaydı ilk gün çıkar uygun bir açıklamayla üslubundan dolayı özür dilerdi. Konu da kapanırdı. Ne yazık ki sonrasında yazdığı yazılar, o çirkin sözleri AK Partili kadınlar için demediğini içerse bile kaba üslubu dolayısıyla samimi bir özür temelinde helalleşme içermediği için davalar süreci başladı.
Dilipak hâlâ FETÖ’cüleri ve bilumum Reis düşmanlarını memnun edecek yazılar yazmaya devam ediyor.
Kendinde herkesi eleştirme hakkını görüyor. Görsün. Eleştirinin gerekli olduğunu söylüyor. Desin. Lakin kendisine yönelik bir eleştiri olduğunda tahammül katsayısı en alta düşüyor. Kendisini eleştirenleri adeta düşman gibi görüyor. Yol yakınken bu kibrinden vazgeçmesini salık veririm.
Kendi adıma Dilipak’ı son zamanlardaki söylemi ve duruşu itibariyle sorunlu görüyorum. Bana göre haksız. Ve girdiği yol, Reis düşmanlarının açtığı tehlikeli bir yol. Nitekim o cenahtakilerin Dilipak’ın dediklerinden ve yaptıklarından duyduğu memnuniyet şayet Dilipak’ı düşündürmüyorsa bizi ziyadesiyle üzüyor. Ama her şeye rağmen eski mücadele yıllarımızın hatırına kendisini bir değerimiz olarak gördüğümüzü söylüyoruz. Bunun kıymetini bilip fitnecilerin oyununu bozmak varken başka türlü davranmak gayrı kendisini değersizleştirir, biline! Unutulmasın ki değerimiz, başkalarına verdiğimiz değer kadardır.
Dilipak gerekli özür beyanında bulunursa helalleşmenin kapısı ardına kadar açılır. Bu ilk adım ona düşer. Husumet anlayışını da bu saatten sonra bırakırsa büyür.
AK Partili onurlu kadınlarımız velev ki Dilipak bu konuda adım atmasa bile hem geçmişin hatırına hem de bu konunun fitneciler tarafından istismar edilmesine mani olmak için davalarını geri çekmelidirler. Bu fark, AK Partili kadınlarımıza daha çok yakışır.
Herkes kendine yakışanı yapar elbet.
Benim helallik bahsinde her iki tarafa da önerim budur.
Dilipak şayet husumet cephesinin bir neferi olmak istemiyorsa yeni bir sayfanın açılması sürecine herkesten önce katkı sağlamalıdır.
Gün kendi içimizde helalleşmeyi sağlayacak ahlaki olgunluğa sahip olduğumuzu herkese gösterme günüdür.
Bir özürle noktalayayım.
Konunun halli için Reis’ten ve partimden ricada bulunmuştum. Lakin birilerinin konuyu niyetimden gayrı başka bir alana taşıyarak yeni bir fitneye sebebiyet vermemesi için belirtiyorum: Konunun doğrudan muhatapları elbette AK Partili kadınlarımızdır. Siyasetin en değerli ve en belirleyici aktörü olarak görüp gururla selamladığım AK Partili kadınlarımız eminim ki sözlerimden yanlış bir anlam çıkartmazlar. Buna rağmen doğrudan kendilerinden dilemem gereken ricayı Reis’ten/partiden dilemem uygun düşmedi. Bu da benim özeleştirim olsun. O yüzden özrümü de ricamı da kendilerine yapıyorum buradan.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.