Hatırlayın… MHP’nin bilge lideri Sn. Devlet Bahçeli’nin o tarihi çağrısından sonra Kandil-DEM cephesi süreci sabote etmek ve Öcalan’ı da peşinen hükümsüz kılmak için şunu dediler: “Devlet-Hükümet sıkıştığı için bu adımı atıyor.” Yani devlet bize mecbur ve mahkum demeye getirdiler. O yüzden uzatılan eli tutmak yerine şımarık, tehditkar ve pazarlıkçı bir ses tonuyla el yükseltmeye kalkıştılar. Kandil onaylı DEM bildirisi tam da böyle bir şeydi. Başlaması istenen sürece sabotajdı. TUSAŞ’taki saldırının
Hatırlayın…
MHP’nin bilge lideri Sn. Devlet Bahçeli’nin o tarihi çağrısından sonra Kandil-DEM cephesi süreci sabote etmek ve Öcalan’ı da peşinen hükümsüz kılmak için şunu dediler:
“Devlet-Hükümet sıkıştığı için bu adımı atıyor.”
Yani devlet bize mecbur ve mahkum demeye getirdiler.
O yüzden uzatılan eli tutmak yerine şımarık, tehditkar ve pazarlıkçı bir ses tonuyla el yükseltmeye kalkıştılar.
Kandil onaylı DEM bildirisi tam da böyle bir şeydi.
Başlaması istenen sürece sabotajdı.
TUSAŞ’taki saldırının siyaseten karşılığıydı.
Terör üzerinden bir kez daha siyasi sonuç devşirmeye kalkıştılar.
PKK’nın silahını sopa gibi kullanarak olmayacak taleplerde bulundular.
Oysa henüz başlayan bir süreç yoktu.
Olması istenen bir süreç vardı.
Bahçeli’nin hamlesinin sadece kendi oyun planlarını değil efendileri olan ABD-İsrail cephesinin oyun planını bozduğunu gördükleri için işin hemen başında ipe un sermeye ve süreci sabote etmeye kalkıştılar.
Suriye’nin kuzeyindeki PKK devletçiliğini kabul, İmralı’nın kapısının ardına kadar açılması, yani Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması, yanı sıra Demirtaş gibi hapiste olanların serbest bırakılmaları vb. talepler aslında sorunların çözümüne imkan sağlayacak demokratik siyasi iklimin oluşmasının önüne set çekme girişimiydi.
Silahların koşulsuz-şartsız bırakılmayacağı mesajını verdiler açık açık.
Önderleri olarak gördükleri Öcalan’a bile çerçeve çizdiler, dayatmada bulundular. Örtük bir dille de olsa dedikleri şuydu: “Şayet Bahçeli’nin öngördüğü bir çağrıda bulunursan, yani koşulsuz-şartsız silah bırakma ve örgütü de lağvetme çağrısında bulunursan biz seni dinlemeyiz, seni pratikte hükümsüz kılarız.”
Sayın Bahçeli’nin uzattığı eli ve yaptığı çağrıyı “amasız, fakatsız” tutup desteklemek gerektiğini söyleyen Leyla Zana gibi siyasetçilerin de ağzını tıkadılar.
Başlayacak bir sürecin önünü kestiler.
Bu söylemleriyle ve davranışlarıyla hem ABD-İsrail’in me kadar kullanışlı bir aparatı olduklarını gösterdiler hem de onlara rağmen zaten hareket edemeyeceklerini.
Böylelikle Öcalan’ı bir kez daha İmralı’ya gömdükleri gibi içeride sorundan beslenen odakların da değirmenine su taşıdılar.
***
Cumhurbaşkanımız 30 Ekim Çarşamba günkü AK Parti grup toplantısında yaptığı konuşmayla son noktayı koydu,
Söylenmesi gereken her şeyi anlamlı bir çerçeve içinde sundu,
Tarihi bir manifesto sundu.
Çözümün de açık adresini gösterdi.
Cumhurbaşkanımız Bahçeli’nin yaptığı tarihi çağrının arkasında olduğunu ifade etti.
Ama muhatap olarak ne Kandil’i ne de partisi DEM’i görmediklerini alenen duyurdu.
En önemlisi elindeki silahı siyasi sonuç devşirmek için kullanan Kandil’e hiç bir çağrılarının olmadığını/olmayacağını ilan etti.
“Bizim muhatabımız doğrudan Kürt kardeşlerimizdir” dedi.
Yüzünü doğrudan Kürt kardeşlerine çevirip tarihi bir konuşma yapan Erdoğan “Size uzattığım eli sımsıkı tutun” dedi.
Cumhurbaşkanımız terör ile siyasetin bir arada olamayacağını kesin bir dille hatırlattı.
Sadece terör örgütüyle değil terör örgütün siyasetini yapanlarla da kesintisiz mücadele etmeye devam edeceklerini ihtar etti.
Sorunun yalnızca demokrasi içinde ve siyaset marifetiyle çözülebileceğine vurgu yaptı.
Kandil-DEM cephesinin “Mecburiyet-mahkumiyet” anlayışı üzerine oturttuğu o müzakereci ve pazarlıkçı tutumunu buruşturup çöpe attı.
Sürecin asla onların öngördüğü doğrultuda olmayacağını, yani eski tarz bir “çözüm süreci”nin olmayacağını kesin bir dille duyurdu.
***
Erdoğan-Bahçeli liderliğinde kadim devlet aklına dayalı yeni bir sürecin başladığının ve sürece katkı sağlamak isteyen herkese de kapıların açık olduğunun ifadesiydi bu.
Kapılar, “Mecburiyet-mahkumiyet” anlayışı ekseninde ortaya konulan şımarıklıklara, tehditlere, dayatmalara, en önemlisi silah marifetiyle siyasi sonuç devşirmeyi amaçlayan tüm arayışlara tamamen kapatıldı.
Silahların koşulsuz bırakılması halinde sorunun çözümünü sağlayacak siyasi kapıların ise ardına kadar açık bırakıldı.
Süreç ilan edilen devlet aklının öngördüğü şekilde devam edecek.
Tek şart, silahların koşulsuz bırakılması ve yalnızca siyasetin esas alınması.
Bu bir yeni süreç.
Merkezinde sadece Türkiye aklının olduğu bir süreç.
Sadece Türkiye Kürtlerini değil Suriye ve Irak Kürtlerini de kazanmayı amaçlayan yeni bir siyasal aklın devreye alınması sürecidir bu.
Kadim devlet aklının güncellendiği bir yeni süreçtir bu.
Kürtlerin taleplerinin veya Kürtlerle ilgili taleplerin PKK-DEM muhatap alınarak asla konuşulmayacağının altının çizilmesi bu yeni sürecin ruhunu oluşturuyor.
Bu çok doğru ve isabetli bir siyasal aklın ürünüdür.
Kürtleri topyekûn kazanmaya dönük bu yeni siyasal aklın teorisi çok sağlam. Pratiği de iyi oluşturulursa PKK’nın hem Kürtlük iddiası inandırıcılığını yitirir hem de toplumsal-siyasal gücü azımsanmayacak ölçüde azalır. ABD-İsrail’in Kürtleri Türkiye’ye karşı kullanma oyunu da boşa çıkartılır.
Her şey bundan sonra atılacak adımlara bağlı.
Pratikten kastım, bu siyasal aklın ete kemiğe bürünmesidir, retorik düzeyinde kalmamasıdır.
Değilse bütün bu anlamlı ve güzel sözler hükümsüz kalır. En kötüsü, bu saatten sonra yıkıcı bir sürece evrilebilir.
O yüzden sürecin ruhuna uygun söylemler derinleştirilmeli, yanlış ve zararlı tartışmalardan da kaçınılmalı.
Kürtleri kazanmaya dönük dil iyi kurgulanmalı.
Ve bu uygun siyasalarla gösterilmeli.
***
Öcalan tamamen devre dışı mı?
Sanmıyorum.
Bahçeli’nin tarihi çağrısına uyup Kandil-DEM cephesini de karşısına alma cesaretini gösterip koşulsuz silah bırakılması çağrısında bulunursa bu yeni bir denklemin ortaya çıkmasını sağlar.
Öcalan’dan gelecek silahların koşulsuz terkedilmesi ve örgütün de artık kendisi tarafından lağvedildiğinin açıklanması, tarihi bir dönüm noktası oluşturur.
Öcalan’ın bu minvaldeki çağrısı, “amasız, fakatsız” sürece destek verilmesini isteyenlerin elini güçlendirir. Yalnızca siyasetten yana olanlarla olmayanlar arasında derin bir yarılma oluşturur. Bu yeni bir siyasi denklemin doğması anlamına gelir. DEM Öcalan’a karşı Kandil’den yana tavrını sürdürürse siyasi gücünü kaybeder. Kısacası Kandil-DEM açısından hiç bir şey eskisi gibi olmaz.
Öcalan bunu yapar mı bilmem.
Sayın Bahçeli’nin dikkat çektiği “umut hakkı” o yüzden nirengi öneme sahip.
Cesaret karşılıklı olduğunda çözüm kolay olur.
***
Evet, bu yeni bir süreç.
“Terörsüz Türkiye” süreci.
Herkesin adil ve eşit şartlarda ortak vatanda yaşayabileceği “Türkiye Yüzyılı”nı birlikte inşa etme sürecinin adıdır bu.
Merkezinde imparatorluk ufkunun ve vizyonunun olduğu kadim devlet aklının şekillendirdiği yeni bir süreçtir bu.
Bu yeni inşa sürecine Öcalan katkı sağlamak isterse bunu reddetmek kadim devlet aklından nasipsiz siyasal körlerin tavrı olabilir sadece.
Çözümün dilinde ısrar ve sürecin ucunun açık tutulması hayati öneme sahip.
Bir yanda terörle mücadelede kararlılık bir yanda da terörün beslendiği bataklığını kurutma mücadelesinde kazanımcı bir siyasayı olmazsa olmaz önemde görmek gerekir.
Sadece güvenlikçi politikalar bize kaybettirir.