PKK, çözüm süreci ve silah meselesi…

04:0018/11/2022, Cuma
G: 18/11/2022, Cuma
Mehmet Metiner

Yeni Şafak·Mehmet Metiner - PKK, çözüm süreci ve silah meselesi...PKK, kuruluş amacını şu sözlerle duyuruyordu: “Marksist-Leninist temelde bağımsız ve birleşik Kürdistan.”PKK’nın varlık nedenini iki şey oluşturuyordu: Marksist-Leninist ideoloji ve dört parçaya bölünmüş Kürdistan’ı tek devlet çatısı altında birleştirmek.PKK’nın bunu gerçekleştirmek için benimsediği tek yöntem: Silahlı mücadele, terör ve şiddet.Yani PKK sadece Türkiye’nin değil Irak, İran ve Suriye’nin de toprak bütünlüğünü ve egemenliğini

PKK, kuruluş amacını şu sözlerle duyuruyordu: “Marksist-Leninist temelde bağımsız ve birleşik Kürdistan.”

PKK’nın varlık nedenini iki şey oluşturuyordu: Marksist-Leninist ideoloji ve dört parçaya bölünmüş Kürdistan’ı tek devlet çatısı altında birleştirmek.

PKK’nın bunu gerçekleştirmek için benimsediği tek yöntem: Silahlı mücadele, terör ve şiddet.

Yani PKK sadece Türkiye’nin değil Irak, İran ve Suriye’nin de toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hedefleyen bir amaca sahipti.

***

Söylemeye gerek yok: PKK özünde ideolojik bir hareketti. Vazgeçilmez tek önceliği, Marksist ideolojiydi. Örgütün adı “Kürdistan İşçi Partisi” olarak belirlenmişti o yüzden. Özü itibariyle milliyetçi değildi. Enternasyonalistti. Milliyetçiliği, ilkel bir ideoloji olarak gören bir anlayışa sahipti.

“Kürdistan”, üzerlerinde ideolojik iktidarlarını kurmak için gerekli gördükleri bir toprak parçasından ibaretti sadece. Örgütün kurucu kadroları arasında hatırı sayılır oranda Türkler de vardı. Bugün bile Kandil’deki yönetici elitin büyük kısmı, orjin olarak Türk’tür. Türkiye’de Kürt kimliğinin inkarı ve Kürtlere yönelik asimilasyon politikalarına eşlik eden baskılar dolayısıyla oluşan zemini, ideolojik mücadeleleri için elverişli görüp kullanmanın dışında, örgütün gerçekte Kürtlükle veya Kürt milliyetçiliğiyle hiç mi hiç alakaları yoktu. Kürtlük, örgüt için sadece bir mobilizasyon aracıydı.

***

Ne mi oldu?

PKK, Suriye’nin askeri ve siyasi himayesine girdi.

Suriye PKK’ya Bekaa Vadisi’nde kamplar tahsis etti.

PKK’nın lideri Öcalan’ı Şam’da krallar gibi ağırladı.

PKK’ya askeri eğitimden silah teminine varıncaya kadar her türlü desteği cömertçe sundu.

PKK ilk kurşunu 15 Ağustos’ta Türkiye’ye sıktı.

O gün bugündür, yani tamıtamına 38 yıldır Türkiye ile savaşım halinde.

***

PKK Irak ve İran’da da örgütlendi süreç içinde.

İran’ın Kürdistan bölgesinde rejime karşı bir süre savaştı.

Irak Kürdistan’ında kendi hakimiyetini tesis etmeye çalıştı.

Ama hiçbir zaman Saddam rejimiyle çatışmaya girmedi.

İdeolojik olarak Talabani’yi kendisine yakın gördüğü için Talabani’nin örgütüyle değil, Barzani’nin partisiyle çatıştı.

Bugün tamamen İran’ın sahadaki milis güçleriyle bir olup Barzani yönetimine karşı savaşan bir örgüt konumunda.

Erbil’deki Kürt yönetimi ile Bağdat rejimi zaman zaman karşı karşıya geldiğinde de tercihini Bağdat rejiminden yana koyan PKK’nın Kürtlük iddiası bu açıdan hayli manidardır.

Suriye ile ilişkisine gelince, PKK, Kürtlere bir nüfus cüzdanını bile çok gören ve bu bağlamda koyu bir Arapçılık ideolojisine yaslanan Suriye’deki Baas rejiminin yandaşı oldu. Bırakınız oradaki Kürtlerin hak ve hukukunu savunmak için bir tek mermi sıkmayı, Baas rejimine Kürtlük adına en ufak bir eleştiride dahi bulunmadı.

Bu nasıl bir Kürtlük hassasiyeti ise artık, varın siz karar veriniz.

***

PKK lideri Öcalan 1999’da ABD tarafından yakalanıp Türkiye teslim edilince PKK’nın ideolojisi de, kuruluş amacı da değiştirildi. Partinin ismi dahi değiştirildi. Bu değişimin taktiksel değil, stratejik bir değişim olduğu açıklandı.

Öcalan’ın ilan ettiği şuydu:

“Biz ayrı devlet, federasyon ve otonomi istemiyoruz.

Kürt kimliğinin kabulünü, yani inkarın sonlandırılmasını, silahlı mücadelenin sonlandırılması için yeterli görüyoruz.”

“İnkar biterse isyan biter” diyen de Öcalan’ın kendisiydi.

Hatta daha ileri giderek Atatürk’ün Türk tanımı üzerinden şekillenen milliyetçilik anlayışının ırkçılıktan uzak herkesi kapsayan kültürel bir milliyetçilik olduğunu belirterek bu anlamda “Türk vatandaşlığı” tanımına itirazlarının olmadığını ilan ediyordu.

Tek devlet, tek vatan, tek millet ve tek bayrak söylemi birden bire Öcalan’ın ana ideolojine dönüşmüştü.

Öcalan’ın, Atatürk’ün “Türkiye ahalisi” tanımından ilham alarak geliştirdiği “Türkiye ulusu”, farklı etnisitelerden oluşmuş “tek millet”ten başka bir şey değildi aslında.

Silahlar, Kürt kimliğinin kabulüyle birlikte bırakılacaktı.

Sadece ve yalnızca siyaset esas alınacaktı.

Erdoğan geldi, inkar, asimilasyon ve baskı politikalarını tarihe uğurladı.

Ama PKK elindeki silahları bırakmadı.

Dahası ve en fenası, PKK, Kürt kimliğini kabul eden, etnik inkar ve asilimasyonla birlikte baskı politikalarını da sonlandıran Erdoğan hükümetine karşı korkunç bir savaşıma yöneldi.

PKK’nın TBMM’deki partisi de bu yönelimle birlikte “Kürt sorunu”nu çözen Erdoğan’ı düşman ilan etti.

“Özerklik” talebini öne çıkarmaya başladı.

Silaha/silahlı örgüte sırtını dayadığını ilan etmekten geri durmadı.

Oysa liderleri Öcalan devlet, federasyon ve özerklik gibi taleplere karşı olduklarını ve silahı ebediyyen bırakarak yalnızca siyasette karar kıldıklarını açıklamıştı.

Öcalan’ın “çözüm süreci”nde kendi örgütüne yaptığı silah bırakma çağrısı da boşa çıkmıştı.

Kandil’deki PKK, Öcalan’ı bizzat yakalayıp Türkiye’ye teslim eden ABD’nin kontrolüne girmişti.

Kandil’in partisi de haliyle ABD’nin “15 Temmuz’da deviremedikleri Erdoğan’ı sandıkta devirme” operasyonunun bir siyasi aparatına dönüşmüştü.

* * *

Bugün PKK ve partisi HDP, Türkiye’den ne istiyor?

Sorduğunuzda ayrı bir devlet istemediklerini, özerklik istediklerini söylüyorlar.

HDP kültürel haklar bahsinde de ana dilde eğitimi dillendiriyor. (Yeri gelmişken belirteyim: Bizim Demokrasi ve Birlik Derneği olarak istediğimiz; ana dilde eğitim değil, anadilin öğrenimi ve eğitimidir. İkisinin birbirinden farklı olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?)

* * *

Bugünün sorusu şu: PKK hangi amaç için dağda duruyor?

Ayrı bir devlet için mi, federasyon ve özerklik için mi?

Şayet birincisi için ise, silahların bıraktırılmasını içeren “çözüm süreci” gibi taleplerde bulunmak gereksiz. Zira hiç bir egemen devlet, kendisinden toprak kopartmak isteyen bir terör örgütüyle bu temelde müzakere etmeyi aklının ucundan dahi geçirmez.

Yok şayet diğer idari ve kültürel talepler için ise, bunun için demokratik siyaset yapılır sadece. Kürt kimliğinin kabul edilip Kürtçe’nin TRT KÜRDİ gibi bir kanal üzerinden kamusal alana dahil edildiği bir ülkede, sözgelimi, özerklik veya anadilde eğitim talebi için silah kullanmayı aklının ucundan dahi geçirmek veya silahtan medet ummak gayrı meşru bir terör yöntemidir.

Kürtlerin nasıl bir geleceğe sahip olması gerektiği veya Kürtlerin hangi haklara sahip olması gerektiği konusu elinde silah bulunan bir terör örgütüyle de, onun partisiyle de asla müzakere edilemez. Bu tarz bir muhataplık ve müzakere süreci, Kürt halkının temsilini onlara bırakmak anlamına gelir ki, bu Kürtlere yapılabilecek en büyük zulümdür. Hem PKK ve partisinin Kürtlerin temsilcisi olmadığını söylemek hem de Kürtlerin geleceğini onlarla oturup konuşmak çelişkinin ötesinde bir büyük yanlıştır. Geçmişteki “çözüm süreci” bu yanlış anlayış üzerinden yürütüldüğü için örgüt de partisi de azmanlaştırılmıştır.

Silahların koşulsuz bırakılması halinde eve dönüşün mümkün yolları pekala bulunabilir. Bu anlamda tarafımızca kullanılan “Çözüm süreci” lafının, eski tarz bir “çözüm süreci” istediğimiz biçiminde yorumlanıp suçlama konusu yapılması ne kadar yanlışsa, bu çerçevede çalıştayda söylediğimiz “Ayrı bir devlet istemiyorsanız şayet, Kürtler için istenen bütün talepler sadece siyasetin konusudur ve pekala siyaset yoluyla elde edilebilir” mealindeki laflarımızdan, ayrı bir devlet için dağa çakmayı veya silah kullanmayı meşru gördüğümüz sonucunu çıkartıp suçlama yoluna gidilmesini de yanlış ve haksız buluyoruz.

“Zarfa değil mazrufa bakınız “ diyenlerin, neyi niçin ve hangi bağlamda dediğimize bakmadan atıp tutmaları, hem kendi siyasetimize zarar veriyor hem de PKK/HDP canibini sevindiriyor.

Bizim anlayışımız da ilkemiz de bellidir:

Biz hiç bir talep için silahı meşru görenlerden değiliz.

Demokratik siyaset yoluyla elde edilebilecek talepler için silahtan medet umanları veya silaha sırtını dayayanları da legal-yasal görünümlü olsalar bile meşru görenlerden değiliz.

Son cümlemiz ise hakkımızda ısrarla su-i zanda bulunma gayreti içerisinde olanlar için gelsin. Kurduğu dernek ve vakfın adında “demokrasi “ ve “birlik” bulunan birine karşı yapılan mesnetsiz suçlamaları Gayretullaha havale ediyoruz, biline.

#PKK
#Çözüm Süreci
#Türkiye