Ne dedim de o birileri kıyameti koparttı…

04:0010/09/2024, Salı
G: 10/09/2024, Salı
Mehmet Metiner

Evvela belirtmek isterim ki bu bir savunma yazısı değildir. O ezik ev zencilerinden değiliz çok şükür. Sadece gerçek bilinsin ve herkesin de gerçek yüzü ortaya çıksın diye en başından itibaren tane tane anlatayım izninizle. O teğmenlerin resmi olmayan yemin törenine dair ilk tepkim şu oldu: “Hiç hoş bir görüntü değil. İçeriğinden bağımsız olarak söylüyorum, bu korsan gösteri kanuna-nizama aykırı. Ordu disiplinine aykırı. Gereken yapılmalı.” Milli Savunma Üniversitesi’ne (MSÜ) dair de şunu dedim



Evvela belirtmek isterim ki bu bir savunma yazısı değildir.

O ezik ev zencilerinden değiliz çok şükür.

Sadece gerçek bilinsin ve herkesin de gerçek yüzü ortaya çıksın diye en başından itibaren tane tane anlatayım izninizle.

O teğmenlerin resmi olmayan yemin törenine dair ilk tepkim şu oldu: “Hiç hoş bir görüntü değil. İçeriğinden bağımsız olarak söylüyorum, bu korsan gösteri kanuna-nizama aykırı. Ordu disiplinine aykırı. Gereken yapılmalı.”

Milli Savunma Üniversitesi’ne (MSÜ) dair de şunu dedim açık açık: “MSÜ’nün yönetimi de müfredatı da acilen değiştirilmeli.”

Özetle dediğim buydu.

Şimdi ara bir yorum…

Dediklerimin hiçbir yerinde Atatürk yoktu.

Sadece o teğmenlerin davranışını eleştiriyordum. O birilerinin iddia ettiği gibi ne tüm teğmenlerimizi ne de ordumuzu. Yaptığım paylaşımlarımın hiçbir yerinde ima yollu bile olsa teğmenlerin tümünü veya ordunun bizatihi kendisini töhmet altına alan bir tek söz yoktu.

Atılan sloganı elbette tasvip etmiyordum. Edilen yemin metninin içeriğini de.

Ancak o slogandan ve içerikten tamamen bağımsız olarak bu tarz bir davranışın asla kabul edilemeyeceğini söylüyordum ben.

O slogan yerine bir başka slogan atılmış olsaydı veya o eski Türkiye’ye ait kaldırılmış yemin metni dışında başka bir yemin metni okunmuş olsaydı da bunun kanun-nizama aykırı korsan bir gösteri olarak görür eleştirirdim.

Durduğum yer bu kadar netti.

Mesela bir grup mezun teğmenimiz tekbirler eşliğinde “Biz Allah’ın askerleriyiz! Muhammed’in ordusuyuz!” diye bağırıp buna uygun bir yemin metni okumuş olsalardı bugün Atatürkçülük üzerinden o teğmenlere sahip çıkar gibi yapıp Cumhurbaşkanımızla siyaseten bilek güreşine hayâsız bir dille tutuşan o birilerinin tepkisi ne olurdu acaba?

Ne yani “Atatürk milli değerimiz” de Allah ve Muhammed düşmanımız mı bizim?

Bu tarz bir gösteri ve yemin okuma olsaydı bunu da kanun-nizama aykırı görür eleştirirdim.

Muhtemelen bugün Atatürkçülük üzerinden Erdoğan düşmanlığı yapan o siyaset simsarı o gürûh da yüklenir dururdu. Hem de nasıl. Üstelik bunu da Atatürkçülük üzerinden yaparlardı. “Ordu tarikat ve cemaatler tarafından ele geçirildi. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları meydan okudular” vs deyip duracaklardı. Haliyle bu tür bir tartışmada da suçlanan kesimler de onlara “Allah ve Muhammed isminden rahatsızlık duyacak kadar Allah ve Muhammed düşmanlarısınız siz!” deyip dururlardı.

Bu tür bir kutuplaşma ve tartışma kimin işine yarardı?

Herkese ve ülkemize zarar vermez miydi?

Bizim o ikinci yemin törenini içeriğinden bağımsız olarak kanun ve nizama aykırı bulup eleştirmemizi “Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı” biçiminde yansıtanlar, evvela ne dediğimizi anlayıp öyle konuşsalar iyi ederler.

Demediklerimizi demişiz gibi gösterip, en fenası da niyetlerimiz üzerinden bizi “Atatürk ve cumhuriyet düşmanı” olarak ilan eden o ittihatçı artığı gardrop neo-Kemalistler de, onlarla aynı zihniyette olan içimizde bizim suretimizden görünen çakma ve sahte Erdoğancılar da “Orduyu yıprattığımız” yalanına sarılarak ülkeyi zararlı bir tartışmanın içine sürüklediler.

Bizim safımızda bizim suretimize bürünmüş birilerinin o neo-Kemalistlerden daha azgın bir dille bizi “bölücü, FETÖ’cü!” diye suçlama yoluna gitmesi de asıl bizim teşrih masasına yatırmamız gereken konuların başında geliyor.

Böyle yaparak asıl kendileri hem zararlı bir kutuplaşmaya sebebiyet verdiler hem de ordumuzu yanlış ve zararlı bir tartışmanın eksenine oturttular.

Oysa dediğimiz gayet açıktı: O kanunla belirlenmiş yemin metninin dışına çıkmak, hele hele o eski Türkiye’nin darbeci dönemlerini hatırlatan kaldırılmış bir metni gösteri havasında okumak en başta ordu disiplini açısından kabul edilebilir bir davranış değildir.

Ordu sivil otoritenin emrindedir.

Ordunun görevi, kendisine ideolojik tehditler belirleyerek iç düşman olarak gördüklerini bertaraf etme yoluna gitmek değildir.

Ordu, ülkenin ve milletin ordusudur.

Ordunun tek görevi vardır, ülkeyi korumak ve kollamaktır.

Ordunun ne laikliği tarif etmek gibi bir görevi vardır ne de laikliği korumak ve kollamak gibi bir görevi.

Kendini Atatürk’ün manen askeri olarak görse bile hâlihazırdaki seçilmiş başkanın ve başkomutanın emri doğrultusunda hareket etmekle yükümlüdür.

“Biz Atatürk’ün askerleriyiz!” demenin altında şayet “ Biz Atatürk’ün dışında hiç kimseyi başkomutan olarak görmüyoruz!” mesajı varsa bu kanun ve nizama aykırı bir davranıştır.

O niyetle yaptıklarını iddia etmiyorum.

Bu peşinen niyet okumak anlamına geliyor.

Ama gerçek şu: Hangi niyetle okumuş olurlarsa olsunlar o eylemin kendisi kanun ve nizama aykırıdır. Sayın Bahçeli’nin isabetle belirttiği üzere, olayın arkasındaki niyetin ve amacın ortaya çıkartılması önem arz etmektedir. Dolayısıyla gereğinin yapılmasını istemek orduyu yıpratmak anlamına gelmeyeceği gibi, o niyetle yapıldığının anlaşılması halinde gereğinin Cumhurbaşkanımızın dediği şekilde yapılması da orduyu yıpratmaz tam tersine tahkim eder.

Bizim dediklerimiz de, duruşumuz da, duyarlılığımız da bundan ibarettir.

MHP’nin bilge lideri Sn. Bahçeli’nin de Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın dediklerinden farklı bir şey demedik.

Bizi demediklerimiz üzerinden hadsizce ve edepsizce suçlayan o içimizden birilerinin Cumhurbaşkanımız konuştuktan sonra sanki o lafları eden kendileri değilmiş gibi tekrar Cumhurbaşkanının arkasına sığınması da bahsi diğer bir kişilik sorunudur.

Reis konuşmadan önce Reis’in arkasına sığınıp şahsımıza o neo-Kemalistlerden bin beter bir hadsizlikle suçlamalarda bulunan birilerinin Reis bizden daha ileri sözler ettiğinde nasıl çark ettiğini görmek manidar olduğu kadar üzücüdür de.

Daha manidar ve üzücü olan ise, bize hadsiz ve densiz bir dille saldıran o birilerinin nedense Reis’e o konuşmasından sonra hayâsızca saldıran o neo-Kemalist gürûha çıkıp tek laf etmemeleridir.

Reis’in kendisine verdiği payeleri tıpkı Reis gibi düşünen ve Reis’in davası için ömür tüketenlere karşı hadsizce kullananların Reis’i o azgın gürûhun saldırıları karşısında yalnız bırakmaları da önemle not edilmelidir.

Tıpkı 15 Temmuz’da yalnız bıraktıkları gibi.

Orduda temizlik isteyenlerin Külliye’yi, partiyi ve bürokrasiyi de aynı zihnî familyaya mensup olanlardan temizlemeleri şart. Aksi takdirde hezimet kaçınılmaz olur.

Son söz:

Gelinen bu noktada yanlış bir mecrada sürdürülen tartışmaların bir tarafı olmadan yol yürümemiz gerek.

Atatürk ve Atatürkçülük eksenine bilerek oturtulan bu tartışmalar tamamen tuzak.

O tarafında olmak da bu tarafında olmak da tuzağın bir parçası haline gelmek demektir.

Bu tartışmalar üzerinden ordumuzu yıpratmaya kimsenin hakkı olmadığı gibi bu tarz bir kutuplaşmayla ülkemizin sosyal barışını bozmaya da kimsenin hakkı yok.

Atatürk’ü siyasi iktidar kavgalarının kalkanına dönüştürenler de, Atatürk düşmanlığı üzerinden zararlı tartışmalara kapı aralayanlar da bu ülkeye zarar verirler.

Herkesi sağduyuya davet ediyorum.

#Siyaset
#Toplum
#Mehmet Metiner