“Burası laik bir ülke” hatırlatması ne anlam taşıyor?
Evvela, söylenen bir sözün ve yapılan bir işin laikliğe aykırı olduğu anlamına geliyor.
Saniyen, “haddinizi bilin, sınırı aşmayın” ihtarına yaslanan bir anlayış sergileniyor.
Yani laiklik üzerinden bir tür had bildirme.
Aynı şey din adına da yapılmıyor değil.
Kendilerini laikliğin ve dinin jandarması olarak görenler bu ülkeyi sadece kendilerine ait görerek birbirlerine kin ve nefret kusmayı sürdürüyorlar.
Sağduyulu makul çoğunluğun huzurunu bozan bu karşıt azınlıkçı güruh gerçekten can sıkıyor.
Niyetim laiklik ve din bahsine girmek değil.
Ama her seferinde sapla samanın karıştırılması, üstelik bunun ya laiklik ya da din adına yapılması, bir biçimde ama netlikle neşter atılması gereken bir konu.
Kimse kendini bu ülkede ne laikliğin ne de dinin sahibi veya temsilcisi olarak görmesin.
Sahiden yeter artık.
Varsa bir ideolojik ve siyasi kavganız bunu laiklik ve din üzerinden yaparak hepimizi germekten vazgeçiniz gayrı.
Sahiden de düşün bu toplumun yakasından.
Kendi siyasi iktidar kavgalarında laikliği araçsallaştıranlar kadar dini araçsallaştıranlar da suçludurlar.
Toplumsal barışı bozdukları için suçludurlar.
Kin ve nefret temelinde kutuplaştırmayı derinleştirdikleri için suçludurlar.
Bir arada barış içerisinde farklılıklarımızla yaşamamızın önünde tehditkar bariyerler oluşturdukları için suçludurlar.
Ne din bir devlet ideolojisidir, ne de laiklik.
Ama dini de laikliği de bir devlet ideolojisi olarak gören anlayışlar yok değil.
Devleti laikliğin veya dinin dayatma aracı olarak gören laikçi ve dinci anlayışlar ne yazık ki birbirlerinden besleniyorlar.
Birinin varlığı ötekinin varlığına borçlu.
Laikliği ve dini toplumsal bir barış projesi olmaktan çıkartıp çatışmacı bir taraf ideolojisine dönüştürenler, dikkat ederseniz hep birbirlerinin sözlerini veya yapıp ettiklerini emsal gösterirler.
Laiklik adına dinin görünürlük kazanmasını dahi tehdit unsuru olarak gören laikçi kafa yapısı nasıl ki başka bir hayat tarzının toplumdan sökülüp atılması gerektiğine inanan tepeden inmeci zorba bir dile yaslanıyorsa, ne yazık ki dinci bakış açısı da dini olarak görmediği hiç bir şeye hayat hakkı tanımamak gibi bir despotik dile dayanıyor.
Oysa ne laikçinin laiklik yorumu ne de dincinin din yorumu bizatihi dinin kendisi değil.
Laikliğin de dinin de bu kendince yorumları üzerinden laiklik ve din adına kaskatı ve koyu bir fanatizmin oluşmasına, dahası ve en fenası birbirini öldürmeye varacak bir çatışma ideolojisin oluşmasına sebebiyet verenler bilesiniz ki laikliğin de dinin de kendisine zarar veriyorlar.
Bu ülke ne yalnızca laikçilerin kendi laiklik anlayışları üzerinden zorbalık yapabilecekleri bir ülkedir, ne de dincilerin kendi dini anlayışları üzerinden başkalarına dayatmada bulunabilecekleri bir ülkedir.
Bu ülke, hepimizin ülkesidir.
Bu devlet, hepimizin devletidir.
Bu ülkede yaşayanların kahir ekseriyeti Müslümandır.
Dolayısıyla dinin görünürlük arz etmesi veya dini değerlerin neşvünema bulması ve/ya da dini öğretinin telkin edilmesi asla demokratik laiklik anlayışına ters değildir.
Yeter ki devlet eliyle zoraki bir empoze ve dayatma olmasın.
Yeter ki başkalarının hayat hakkına ve dahi özgürlüğüne yönelik zorbaca bir politika izlenmesin.
Kendi hayat tarzına saygı gösterilmesini bekleyen evvela başkasının hayat tarzına saygı göstermelidir.
Ötekisi sadece saygısızlığı beraberinde getirmekle kalmaz, çatışmaya dayalı düşmanlıkları da kaçınılmaz kılar.
Bunun laiklik adına yapılması ile din adına yapılması arasında hiç bir fark görmemek lazım.
Yeryüzü bir imtihan yurdudur.
İmtihanın sırrını ortadan kaldıracak dayatma ve zorbalıklar yeryüzünü cehenneme dönüştürür.
Zorbalığın veya ölümle korkutmanın olduğu her yerde sadece münafıkların sayısını çoğaltırız. Münafıkların ibadetinden kime ne fayda gelir?
Herkesi zorla birini sevme veya zorla bir ibadeti yapma mecburiyetiyle karşı karşıya bıraktığınızda yeryüzünde cennet mi oluşturmuş olursunuz?
Kalpten gelmeyen bir sevginin veya gönül hoşnutluğuyla yapılmayan bir ibadetin sahibine bile hayrı yok iken dine ve ülkeye ne hayrı olabilir ki?
Birbirimizin üzerinde zorbalıkla ideolojik hükümranlıklar kurmanın, inançlarımızı ve yaşam tarzlarımızı devlet marifetiyle birbirimize zorla dayatmanın hepimize ve ülkemize kaybettireceğine inanmazsak, kendimize de ülkemize de yazık etmiş oluruz.
Güzel telkinlere ihtiyacımız var bizim.
Güzellikle sarmalanmış telkinlere.
Nefret ettiren değil sevdiren telkinlere.
Zorlaştıran değil, kolaylaştıran telkinlere.
Ne zaman ekranlara döneceğimi merak eden dostlarıma cevabımdır:
Yeni dönemde yazmaktan onur duyduğum Yeni Şafak grubumuzun kendi televizyon kanalı TV NET dışında hiç bir kanala çıkmama kararı almış bulunuyorum,
Ekranların daha çok izlenme adına gladyatörlerin arenasına dönüştürüldüğü bir tartışma-kavga ortamını sosyal barışımız adına zararlı buluyorum.
Herkesin sadece kendi doğruları üstüne kapandığı, başkalarının doğrularına kapılarını sımsıkı kapattığı, tarafların sadece kendi mahallelerine mensup olanlardan alkış almak için boyuna birbirleriyle kavga etmeyi marifet bildiği, o yüzden seviyenin çoğu kez dip yaptığı, hakaret, saygısızlık, tehdit ve küfrün havada uçuştuğu o tartışma programlarının artık bir tarafı olmak istemediğim için, başka bir deyişle bu tarz bir kavganın tarafı olmamak adına işbu kararı almış bulunuyorum.
Hayrolur inşaallah.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.