Yeni Şafak·MEHMET METİNER - Kürt milletinin rehberi kim?Bir millet adına konuşacak olanların evvela o milletin değerlerini üstünde taşıması lazım. Bu bir.Bir millet adına konuşacak olanların milletin hür iradeleriyle seçilmeleri lazım. Bu iki.Bir millet adına konuşacak olanların o milletin hiç bir ferdini farklı inandığı ve düşündüğü için düşman bilmemesi lazım. Bu da üç.En önemlisini diyeyim: Bir millet tarafından velev ki seçilmiş bile olsanız siz o milletin sahibi veya efendisi değilsiniz. Bir
Bir millet adına konuşacak olanların evvela o milletin değerlerini üstünde taşıması lazım. Bu bir.
Bir millet adına konuşacak olanların milletin hür iradeleriyle seçilmeleri lazım. Bu iki.
Bir millet adına konuşacak olanların o milletin hiç bir ferdini farklı inandığı ve düşündüğü için düşman bilmemesi lazım. Bu da üç.
En önemlisini diyeyim: Bir millet tarafından velev ki seçilmiş bile olsanız siz o milletin sahibi veya efendisi değilsiniz. Bir görev için seçilmiş temsil makamındaki hizmetkarsınız.
Kendini milletin sahibi veya efendisi olarak görenler ve/ya da milletin bir kısım fertlerini düşman gibi görenler zinhar o milleti gerçek temsilcileri olamazlar.
Rehberliği “Millet için millete rağmen” anlayışına dayandıranlar, gerçekte milletin rehberi değil despotu olurlar.
***
Rehberlik, kendini milletin üstünde ve dahi milletten büyük görmek değildir.
Rehberlik, verili milleti beğenmeyip hatta “ilkel, gerici!” diye aşağılayarak onu silah veya iktidar zoruyla değiştirmeye çalışmak hiç değildir.
Milletler tarih boyunca ne çekmişse hep bu kendini üstün gören zorbalardan çekmiştir.
Kürt milleti de bu milletlerden biridir.
***
Millete silah zoruyla rehber/önder dayatanların veya ellerindeki silahlı güce yaslanarak kendi önderlerini Kürt milletinin rehberi/önderi olarak dayatanların demokrasi iddialarına bilmem ki ne demeli?
Bir yanda demokratik cumhuriyet iddiası, bir yanda her milletin kendi kaderini özgürce kendi belirme hakkına üst perdeden yapılan vurgu, öbür yanda silahla ve kaba kuvvetle kendi örgütlerinin önderini Kürt milletine dayatıcı politika…
Buna sadece çelişki deyip geçmek mümkün değil.
Lider kültüne dayalı silahlı ve otoriter bir rejimi Kürt milletine dayatan bir örgütün/partinin demokrasi ve barış iddialarını tartışmak bile abesle iştigaldir.
***
Demokrasi isteyenler, evvela kendileri demokrat olmalıdırlar.
Faşizmden ve baskıdan şikayetçi olanlar en başta kendileri faşizan baskılardan vazgeçmelidirler.
İnkarcı anlayışlara karşı çıkanlar evvela kendileri Kürt milletinin hiç bir farklılığına karşı faşizan bir inkarcılık içinde olmamalıdırlar.
Tam tersi anlayış ve tutum içinde olanların demokrasi ve barış adına yürüdüklerine inanmak safdilliğin ötesinde bir ahmaklığın ifadesidir.
Bir HDP’li vekilin Öcalan için yapılan yürüyüşte benim de ana dilim olan Kürtçe’yle “Öcalan Kürt milletinin rehberidir” dediğini duyunca aklıma üşüşüveren bu düşünceleri sizlerle paylaşma gereği duydum.
***
Öcalan’ın kim olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
PKK bahsine de burada girmek niyetinde değilim. Zira işbu yazının konusu değil.
Merak ettiğim şey şu:
Birincisi, PKK ile hiç bir ilgileri/iltisakları olmadığını söyleyen, dahası kendilerinin PKK’nın siyasi ayağı olduğu söylendiğinde ayağa fırlayıp “Yok böyle bir şey, bizi kriminalize ediyorsunuz!” diyen bir partinin PKK lideri Öcalan’ı sadece kendi rehberleri olarak değil, topyekun Kürt milletinin rehberi olarak sahiplenip dayatması neyle izah edilebilir?
Ortada bir yasal parti var. Adı: HDP. Ortada devletle yıllar yılıdır savaşım halinde olan, Kürtler adına savaştığını söyleyen ama kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri de acımasızca öldüren ve sindiren bir örgüt var. Adı: PKK. Şimdi bu yasal siyaset yaptığını söyleyen parti, PKK’nın önderini kendi önderi olarak kabul ediyor. PKK önderini “Kürt milletinin rehberi” olarak dayatıyor. PKK’nın silahları üzerinden siyaset yapıyor. PKK’nın silahları sayesinde siyasi sonuçlar devşiriyor. PKK’nın talepleri doğrultusunda siyaset yapıyor. Sonra birileri “HDP, PKK’nın siyasi ayağıdır” dediğinde de yalanlama yoluna gidiyor. E, pes vallahi!
İkincisi, bir terör örgütünün rehberi nasıl olur da bir siyasi parti tarafından “Kürt milletinin rehberi” olarak gösterilip dayatılabilir? Hukuki açıdan terör örgütü liderini savunup sahiplenmenin suç oluşturduğu gerçekliğini bir yana bırakarak soruyorum: Bir siyasi parti sandıktan çıkmamış, yani Kürt milletinin özgür bir ortamda hür iradesiyle seçilmemiş birini nasıl olur da “Kürt milletinin önderi” olarak görüp ta’zimde bulunabilir? Bu ülkenin seçilmiş başkanını “diktatör” diye suçlayan bir partinin, Kürt milletinin hür iradesiyle seçilmemiş birini “başkan/rehber” olarak selamlayıp ölümüne sahiplenmesi, hangi demokratik anlayışla bağdaşır?
***
Kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri “İmha edilmesi gereken düşman, hain, ajan, işbirlikçi” diye suçlayan bir anlayışın demokrasi ve siyaset adına söylediği sözlerin kıymeti harbiyesi elbette yoktur.
Bir milletin kendi geleceğini kendisinin özgürce tayin etmesi gerektiğini sözde savunup özde tersini yapmak, yani o millete kendini silahla dayatıp seçtirmek en hafifinden çelişki değil de nedir?
İşte buradan somut bir öneride bulunuyorum: Madem demokrasi istiyorsunuz, hür ve eşit seçim olsun istiyorsunuz, Kürt milleti kendi kendini yönetsin istiyorsunuz, bu iddianızda şayet samimi iseniz bırakın elinizdeki silahları da demokratik bir rekabet ortamı oluşsun evvela.
Kürt milletinin hür bir ortamda ortaya koyacağı tercihe veya seçeceği rehbere bakalım razı olacak mısınız olmayacak mısınız?
Silahla oluşturulan siyasi vesayet rejimine demokrasi denmez, biline!
HAMİŞ
Bir terör örgütünün liderini övmek suçtur. Onu sahiplenici yürüyüşe katılmak suçtur.
Demokratik siyaset, terörü veya terör örgütü liderini meşrulaştırmak için asla araçsallaştırılamaz.
Bu amaçla düzenlenen bir yürüyüş elbette yasal değildir. O yüzden müdahalenin kendisi doğrudur. Müdahalenin kendisini “demokratik siyasete müdahale” veya “Kürtlere düşmanlık” biçiminde yorumlamak, düpedüz bir çarpıtmadır. Lakin müdahalenin biçimi konusunda daha bir duyarlı olmak icap eder.
Türkiye Kürtlerinin sesi olalım diye Türk-Kürt kardeşlerimizle birlikte kurduğumuz Demokrasi ve Birlik Derneği ile Demokrasi ve Birlik Vakfı’nın Genel Başkanı olarak şu hususu önemle belirtmek isterim ki malum çevrelerin değirmenine su taşıyacak ölçüsüz şiddetten kaçınmak, terörle mücadelede başarılı sonuçlar devşirmenin gereklerinden biridir.