Nedim Şener’i kınıyorum. Yaptığı paylaşım ne hakikatle bağdaşır, ne vicdanla, ne de ilkeyle. Hüda-Par’ı beğenmeyebilir. Hatta ona ideolojik nedenlerle düşman da olabilir. Ama bu, ona hakikati tahrif hakkı vermez. Dün PKK’nın partisi için dediklerinin bugün tersini söyleyerek ilkesiz bir biçimde Hüda-Par’ı olduğundan farklı göstererek düşmanlaştırma hakkı hiç tanımaz. Bu yaptığına dürüst gazetecilik de denmez. PKK’nın partisi DEM ile Hüda-Par’ı bir tutan, üstelik de bunu “Şeyh Said artığı” gibi biçimsiz
Nedim Şener’i kınıyorum. Yaptığı paylaşım ne hakikatle bağdaşır, ne vicdanla, ne de ilkeyle.
Hüda-Par’ı beğenmeyebilir. Hatta ona ideolojik nedenlerle düşman da olabilir. Ama bu, ona hakikati tahrif hakkı vermez. Dün PKK’nın partisi için dediklerinin bugün tersini söyleyerek ilkesiz bir biçimde Hüda-Par’ı olduğundan farklı göstererek düşmanlaştırma hakkı hiç tanımaz. Bu yaptığına dürüst gazetecilik de denmez.
PKK’nın partisi DEM ile Hüda-Par’ı bir tutan, üstelik de bunu “Şeyh Said artığı” gibi biçimsiz bir üslupla sarmalanmış bakış açısıyla yapmak, öyle geçiştirilecek bir konu değildir.
Ha, bir de araya “Kürt Teali Cemiyeti”ni sıkıştırarak Hüda-Par’ı etnikçi-bölücü diye gösterip düşmanlaştırmaya çalışmak da şayet cehaletin eseri değilse Cumhur İttifakına çekilmiş bilinçli bir siyasi operasyonun adıdır.
Nedim Şener gazetecilik ve siyaset anlayışını bence gözden geçirmelidir artık.
Nedim Şener’in sosyal medya hesabı X’te yaptığı paylaşımdan bahsediyorum.
Söyledikleri yukarıda çerçevelediklerimden ibaret.
Tam eski Türkiye’nin resmî ideolojik şablonu bu dedikleri.
Bir ezber.
Hakikatin tahrifinden ibaret ezberci bir söylemin Cumhur İttifakımızın önemli bir partisinin üzerine bu şekilde boca edilmesi asla iyi niyetle bağdaşmaz.
Şeyh Said polemiğine girmek istemem.
Nedim Şener’in “Kürt Teali Cemiyeti” ve “Şeyh Said artığı” üzerinden Hüda-Par’la ilgili oluşturmaya çalıştığı bu zemin, fazlasıyla sorunlu. Hem zihniyet itibariyle sorunlu, hem de üslup bakımından.
Sadece şu kadarını söylemek isterim: Tarihsel yaşanmışlıktan ders çıkartıp daha birleştirici ve kucaklayıcı olmak gerekirken tarihten bugüne hınç devşirmek, tam da kırılganlıkların ve acıların diri fay hatları olarak bulunduğu ülkemizde bizi birbirimize düşürmek isteyenlerin değirmenine su taşımaktan öte bir anlam ifade etmez.
Nedim Şener bilmiyorsa bilsin.
Şeyh Said konusunda PKK terör örgütünün lideri Öcalan da tıpkı kendisi gibi düşünüyor. O terör örgütünün lideri Şeyh Said’i gerici-şeriatçı diye görüyor. Dahası Şeyh Said olayını tıpkı Şener gibi “İngiliz oyunu-tertibi” olarak değerlendiriyor.
Öcalan’ın bu bahiste dediklerini mealen aktarıyorum: “Atatürk demokrasiye geçmek istiyordu. İngilizler bunu engellemek için Şeyh Said isyanını çıkarttılar. Bu bir İngiliz tertibiydi.” Aynı bakış açısıyla Seyid Rıza isyanını da bu şekilde değerlendirdiğini belirterek kapatayım bu bahsi.
Peki, PKK’nın partisi DEM buna rağmen niçin mi Şeyh Said ve Seyid Rıza olayını sahiplenir durur?
Kürt hassasiyetini nasıl siyasal bir istismar için mobilizasyon aracı olarak kullanıyorsa, her iki tarihsel olayı da o nedenle sahiplenip istismar ediyor. Çünkü hınç, örgütün işine geliyor.
O yüzden diyorum ki tarihsel olaylar hakkında konuşurken farkında olmadan kimin değirmenine su taşındığına da özellikle dikkat etmek gerekir.
Gün, yaraları kaşıyarak kanatma günü olmadığı gibi, siyasi istismar alanlarını da ortadan kaldırma günüdür.
Gün, tarihten gerekli dersleri çıkartarak bir büyük millet tasavvuruyla kucaklaşma günüdür.
PKK-DEM cenahının Kürt Teali Cemiyeti gibi cemiyetleri nasıl ilkel milliyetçi ve feodal örgütlenmeler olarak suçladığını Şener bilmiyorsa ayrıca öğrensin.
Öyle ezberlerle veya ceffelkalem paylaşımlarla ne tarih okuması olur, ne de siyasi analiz.
Şimdi geliyorum Hüda-Par’ın bölücülükle suçlanması meselesine.
Hüda-Par’ın geçmişini de bilirim, bugününü de.
Ne düşündüklerini de bilirim, ne düşünmediklerini de.
Çünkü kardeşlerimin partisidir Hüda-Par.
Hem partinin düşünsel-siyasal arka planını çok iyi bilirim, hem kurucu kadrolarını yakından tanırım.
Buna rağmen benim bile bazen gözden kaçırdıklarım olabiliyor.
O yüzdendir ki kendilerine geçen günlerde dostça bir uyarıda bulunma gereği duydum. Dedim ki, federasyon vb konuların tartışılması gerektiğini söylerken ilkesel olarak dediklerinize katılıyorum ama bu konuda kendi düşüncelerinizi açıklamazsanız siyaseten yanlış yapmış olursunuz. Meğer o bahiste ne düşündüklerini açıklamışlar da o siyasi hengâmede ben kaçırmışım. Gördüm ki çok açık bir biçimde etnik temelli federasyon, eyalet ve özerklik önerilerine karşı olduklarını deklare etmişler.
Sonra Hüda-Par’ın o çokça atıfta bulundukları parti programının ilgili bölümüne baktım. Orada merkezi yapının ıslahı bağlamında federasyon, eyalet ve özerklik gibi önerilerin pekâlâ tartışılabileceğini sadece belirtmekle yetinmişler. Ama birileri konuyu çarpıtarak sanki Hüda-Par etnik temelli federasyon, eyalet ve özerklik istiyormuş biçimine dönüştürüp tedavüle sokmuş. Sonra televizyon ekranlarında bu konu hem Genel Başkan’a, hem parti sözcüsüne sorulduğunda onlar da net bir biçimde federasyon vb etnikçi çözüm önerilerine karşı olduklarını açıklamışlar.
Burada dikkat çekmek istediğim çok önemli bir ayrım var. O da şu: Federasyon, eyalet ve özerklik Batı’da da yürürlükte olan idari sistemlerdir. ABD ve Almanya gibi ülkelerin yönetim modellerine göndermede bulunmaya gerek yok. Osmanlı’nın tarihsel tecrübesinde de bu idari modeller olmuştur. Dolayısıyla etnikçi temeldeki yapılanmalar ile idari bölümlemeler arasındaki farkı bilerek konuşmak lazım. Tarihsel gelişmeler idari sistemlerde de pekâlâ değişimleri beraberinde getirebilir. Bugün için tehdit unsuru olan bir yapı, yarın devleti daha güçlendiren ve milletin birliğini daha bir pekiştiren bir çimento işlevi görebilir. Sonuçta kendi devleti ve birliği için neyin gerekli olup olmadığına da milletin kendisi karar verir. O yüzden prensip olarak idari yapıları konuşurken pekîlî bunların gerekli olup olmadığını tartışmanın bölücülük içermediğini de bilmek gerekir.
Kendi adıma etnikçi her türlü çözüm önerilerine ve bugün için idari tarzda da olsa federasyon vb önerilerin zararına inanıp karşı çıktığım halde demek istediğim yarının Türkiye’sinde millet iradesinin önünü kesecek toptancı reddiyelere savrulmamaktır. Devlet ve millet için bugün zararlı olan bir şey pekâlâ yarın yararlı olabilir. O yüzden devlet ve millet olarak geleceğe doğru olan yürüyüşümüzde hiç kimsenin irademize ipotek koymaması da bir o kadar önemli ve gereklidir.
Hüda-Par adına konuşmak bana düşmez, kendileri elbette gerekli açıklamayı yaparlar. Ama bu konuda farklı düşündüğümüzü hiç zannetmiyorum. Çünkü Cumhurbaşkanımızın da bu yönde sorulan sorulara AK Parti’mizin kuruluşundan sonra verdiği cevaplar bu yöndeydi diye hatırlıyorum.
Çok açık ve net söylüyorum:
Hüda-Par asla etnik milliyetçi-bölücü anlayışlara sahip bir parti değildir. Bu tür anlayışlar, esas aldıkları İslamî akide dolayısıyla kapılarının önlerinde bile geçemez. Onların millet-ümmet tasavvuru, herkesi temel hak ve özgürlüklerde eşitleyen bir kardeşlik bilincine yaslanır.
Hüda-Par’ı DEM Parti ile aynı görmek cehaletin eseri değilse apaçık bir ihanetin ifadesidir.
Bu ülkenin birliğine karşı yapılan bir ihanetin ifadesi.
Hüda-Par gibi PKK’nın düşman belleyip imha etmeye çalıştığı bir partiyi, bu ülkenin birliğinden ve dirliğinden yana olan bir partiyi, Türk-Kürt kardeşliğini bir büyük millet tasavvuruyla savunan bir partiyi PKK ve partisi ile bir tutmak, millet birliğimize, kardeşlik bilincimize ve toplumsal barışımıza bir büyük darbe vurmak anlamına gelir. O yüzden bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir bu.
Bir çelişkiye dikkat çekmenin tam yeridir.
Daha dün PKK’nın silah bırakması halinde Meclis’te federasyon ve özerklik dâhil her meseleyi PKK’nın partisinin özgürce savunmasını salık veren, hatta bunu teşvik eden Şener’in nedense bu tür önerilerin konuşulması-tartışılması gerektiğine vurgu yaptıktan sonra bu tür etnikçi önerilere karşı olduklarını açıklayan Hüda-Par’ı “bölücü” diye suçlaması sorarım size hangi ilkesel tutarlılıkla bağdaşır?
Hüda-Par’ı demediği ve dahi savunmadığı düşünceleri sanki demiş ve savunmuş gibi göstererek “bölücü “ diye yaftalamak yakışıyor mu?