İnsanoğlu bir tuhaftır.
Bir o kadar da meçhul.
Elinde güç yok iken Köroğlu kesilir.
Güç sahibi olduğunda da Bolu beyi gibi ahkam keser.
İktidar erkine sahip değilken Pir Sultan kesilir, Sivas’ın Hızır Paşasının şahsında dönemin Osmanlı sultasına çemkirir durur.
İktidar sahibi olduğunda da Hınzır Paşa’ya dönüşüverir.
Bir insanın adamlığı da, ayarı da güç sahibi olduğunda anlaşılır.
Zayıf ve güçsüz insanın tevazusu hiç bir anlam ifade etmez. Hiç kimsenin dikkatini dahi çekmez.
Tevazu, güç sahiplerinin üstünde görülür.
İktidar ve nam sahibi insanların tevazusu herkes tarafından görülür ve dahi alkışlanır.
Faşizm bir büyüklenme/kibir ideolojisidir.
Güç/iktidar aygıtıyla beslenir büyür.
Sonuçta sahipleriyle beraber toplumların da yıkımına yol açar.
Mussolini ve Hitler örneği ortada.
Bir faşistin gözünde “yabancı” ve “düşman” başka ülkelere ait olanlarla alakalı bir tanım değildir.
Kendi ülkesindeki, hatta yanıbaşındaki insanları da kendisi gibi düşünmediği ve kendisi gibi bir hayat tarzına sahip olmadığı için “düşman” gibi görür.
Bu ülkede faşizm iki şekilde de görüldü/görülüyor: 1-Başka ülkelerden gelen, özellikle de Arap/Müslüman ülkelerden gelenlere yönelik düşmanlık. 2-Bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan dindar-muhafazakarlara yönelik düşmanlık.
“İrtica, PKK’dan daha tehlikelidir!” diyenler bugün “Göç, terörden daha tehlikelidir!” diyorlar.
İrtica ve göç ile kasdettikleri belli. Yani değişen bir şey yok.
Bu ülke türedi bir ülke değil.
Bu ülkenin görünür/bilinir sınırlarının ötesine uzanan sınırları var.
Çünkü bu ülkenin bir yüreği var.
O yüzden yürek coğrafyamıza kimse sınır çizemez diyoruz.
Bundan yüz yıl önce yönettiğimiz coğrafyaların insanları hala yürek coğrafyamızın hakiki evlatlarıdırlar.
Ve bu ülke hala onların da ana vatanıdır.
Bugün ulusal sınırları farklı bile olsa bu ülkenin böyle bir farklılığı ve ayrıcalığı var.
Bu ülkenin her bir toprak parçasında bugün göçmen diyerek düşmanlaştırılmak istenen insanların atalarının kanları yatıyor. Bedenleri Çanakkale şehitliğinde bizimle yan yana duruyor. Ortak vatanı savunmak için birlikte vuruşup şehit düştüğümüz insanların evlatlarına yabancı gözüyle bakamayız. Düşman gözüyle bakmaya hiç hakkımız yok bizim.
Bu ülkeye can havliyle geliyorlar.
Ölüm kusan silahlardan kaçarak geliyorlar.
Namusları payimal olmasın diye geliyorlar.
Kendi atalarının kanlarıyla sulanmış ana vatanlarına geliyorlar.
Biz onlara kapılarımızı nasıl kapatabiliriz?
Biz onlara yabancı gözüyle nasıl bakabiliriz?
Göç olgusu kontrol edilmesi gereken bir olgudur, eyvallah.
Giderek büyüyen bu sorunun nasıl çözülebileceğini hep birlikte konuşalım.
Devletin/hükümetin münhasıran buna dönük politikalarının olması gerekir. Belki buna dair yeni bir bakanlık dahi oluşturulmalıdır.
Muhalefet partileri sorunun çözümüne yönelik önerilerini sunmalıdırlar.
Varsa hükümetin bu konudaki eksiklikleri onları giderecek çözüm önerileri getirmelidirler.
Bütün bunlara ivedilikle ülkemizin ihtiyacı var.
Lakin faşist bir anlayışı siyasetin merkezine yerleştirirsek bu ülkeye yazık etmiş oluruz.
Bu büyük ve asil ülkenin büyüklüğüne ve tarihsel misyonuna yazık etmiş oluruz.
“Burada ne işleri var” diye başlayan “Geldikleri yere göndermesini biliriz” diye devam eden “Onları herkesin eşit biçimde yararlanması gereken hizmetlerden yoksun bırakırız dahası dünyayı kendilerine dar ederiz!” diye sonlanan faşizmin o zehirli dilini kuşananlar bilsinler ki bu nefret ve ayrımcılık dili bumerang gibi döner kendilerini vurur.
Bir başörtülü kızımıza İzmir’imizin Alaçatı’sında “Burada ne işiniz var?” diye saldıran faşist zihniyet öyle bir ters teper ki bu ülkeye ve bu ülkenin toplumsal barışına yazık olur.
Bolu beyi gibi ahkam kesmenin, nefret ve ayrımcılık zehrini kusmanın bedeli ağır olur.
Yol yakınken aklımızı başımıza devşirelim.
“Önce insan” diyenler iktidarda oldukları yerlerde insanı düşmanlaştıran ve insanlar arasında düşmanlığı körükleyen faşizmin o zehirli dilini kullanıyorlarsa demek ki söylediklerinde samimi değiller.
İnsanları ayrıma tabi tutanlar “Önce insan” yalanının arkasına sığınıp siyaset yapmasınlar.
Bir insanın ayarı, iktidar sahibi olduğunda anlaşılır.
“Tek adam rejimi!” diye sabah akşam çemkiren o birilerinin “Bu şehrin kralı benim, ben ne dersem o olur!” edasıyla konuşması ne yaman çelişkidir!
Demek ki bu beyler bugün “tek adam!” diye haksızca suçladıkları Cumhurbaşkanının sahip oldukları güce sahip olsalar faşist bir zihniyetle bu ülkeyi kendilerinden başka herkes için bir cehenneme dönüştürürler.
Türkiye’nin bir çok ilinde özellikle de turizm beldelerinde çıkan yangınlar, PKK terör örgütünün talimatıyla gerçekleştirilen alçakça bir sabotajdır. Bu bir terör saldırısıdır. Bu ülkenin sadece ekonomisine, milli servetine, akciğerlerine değil kardeşliğine de yöneltilmiş bu namert ve hain saldırıyı hiddetle ve şiddetle lanetliyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.