15 Temmuz devam ediyor.15 Temmuz’da askerleri marifetiyle amaçladıkları sonuca ulaşamayanlar başka yollara başvurdular.Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya kurdurtmak istedikleri paralel devlet bunun ürünü.Doğu Akdeniz, Libya vb. krizler, asılsız gerekçeler üzerinden kabul edilen ambargolar…Dış politikada ülkemizi köşeye sıkıştırma hamleleri, ilh..Bütün bunların hepsi 15 Temmuz’un rövanşını almak içindi.Ekonomimize yönelik saldırılar tam bir terör boyutuna ulaştırıldı.Kur üzerinden yapılan hamlelerle amaçlanan
15 Temmuz devam ediyor.
15 Temmuz’da askerleri marifetiyle amaçladıkları sonuca ulaşamayanlar başka yollara başvurdular.
Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya kurdurtmak istedikleri paralel devlet bunun ürünü.
Doğu Akdeniz, Libya vb. krizler, asılsız gerekçeler üzerinden kabul edilen ambargolar…
Dış politikada ülkemizi köşeye sıkıştırma hamleleri, ilh..
Bütün bunların hepsi 15 Temmuz’un rövanşını almak içindi.
Ekonomimize yönelik saldırılar tam bir terör boyutuna ulaştırıldı.
Kur üzerinden yapılan hamlelerle amaçlanan şey belliydi: Ekonomiyi çökertmek, Türkiye’ye siyaseten diz çöktürmek. İçerdeki vesayet odaklarını bu yüzden harekete geçirdiler.
İçeridekiler güvensizlik ve korku iklimi oluşturmaya çalıştıkça kur hareketlendi. Döviz fırladıkça fırladı. TL’nin döviz karşısındaki değerinin düşmesiyle eş zamanlı olarak fahiş fiyatlarla vatandaşlarda geleceğe dair güvensizlik oluşturulmak istendi. Vatandaş bu güvensizlik, belirsizlik ve korku ikliminde, elinde avucunda ne varsa dövize yatırmaya başladı. Dövize talep arttıkça TL’nin değer kaybı arttı, içerde de fiyatlar adeta uçtu.
Amaçlanan şey, Biden’ın işaretlediği operasyonunun siyasi ayağını gerçekleştirmekti: Erdoğan’ı alaşağı etmek.
Ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ı sandıkta devireceğini açıklayan Biden değil miydi? Bu ekonomik kaos ve terör döneminde vatandaşlar sokaklara indirilecekti. Tepkiler ve protestolar örgütlü bir biçimde organize edilecekti. Nitekim PKK’nın Kandil’deki terör baronları bunun emrini verdiler. Hatta bu ülkenin kimi partilerinin adını açık açık zikrederek onlara kendi tabanlarını sokaklara indirme çağrısında bulundular. O partilerden birinin yöneticilerinden biri “sivil itaatsizlik” eylemlerinin başlayabileceğini söylemekten kaçınmadı. Bu kaotik ortamda erken seçim çağrıları üzerinden siyasal bir krizin de tetikçiliği yapılacaktı. Yani sokaklar üzerinden sandığa yansıyacak bir iktidar değişikliği sağlanacaktı.
Ekonominin 15 Temmuz’u derken kastettiğimiz şey işte tam budur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan doların 20 TL’ye yükselme trendine girdiği bir süreçte düğmeye bastı. Ekonomi üzerinden yapılan bir darbe girişimine mani oldu. “Döviz endeksli TL mevduat sistemi”nin ilan edilmesiyle birlikte bir darbe girişimi daha engellenmiş oldu. Döviz birden bire baş aşağı inmeye başladı. Vatandaşlarda devletine/hükümetine güven oluştu. Ne hikmetse dövizin yükselmesinden görünüşte rahatsızlık duyduğunu gösterip hükümeti ne yapıp edip dövizin ateşini düşürmeye çağıranlar, en akıllı bir sistemle TL’nin değerini döviz karşısında koruyarak dövizin de belini kırınca bu kez başladılar üzülmeye. Dolarla birlikte suratları düştü nerdeyse. Sonra başladılar maraza çıkartmaya. Ne yaparsanız yapın dövizi düşürün diyenler bu kez döviz karşısında oluşturulan bu güvenlik şemsiyesini yok etmek için vatandaşlara yeni yalanlar üzerinden güvensizlik aşılamaya başladılar. “Bu farkı 82 milyonun cebinden ödemeye hakkınız yok” diyenden tutunuz da “Hazinenin bu farkları karşılayacak birikimi yok”, “Hani faize karşıydınız, bu yaptığınıza düpedüz gizli faiz derler” diyenlere varıncaya kadar bir dizi suçlamalar havada uçuşmaya başladı.
Oysa yapılan şey, bir güvenlik kalkanı oluşturmaktı. TL’nin değerini korumak için oluşturulan güvenlik kalkanı olmamış olsaydı, yani dolar 20 TL’yi aşmış olsaydı, ülke ekonomisinin can damarını oluşturan bankalar batacaktı. Bankaların batmasıyla beraber bütün ekonomik sistem felç olacaktı. Sonrası tam bir felaket olacaktı. Bu felakete göre siyasetlerini dizayn edenler, alınan bu güçlü güvenlik kalkanına çarpıp yerle yeksan oldular.
Dediklerinin iler tutar yanı yok. Sadece kafa karıştırmaya çalışıyorlar. Kısaca cevaplamış olalım.
Dolar yükseldikçe Hazine’nin borç yüküyle birlikte faiz yükü de devasa ölçekli büyüyordu. Doların düşüşüyle birlikte bu şimdi kazanıma dönüşmüş durumda. Doların daha düşmesi halinde bu kazanım artarak devam edecek. Bu aradaki kazanımın vatandaşlara fark olarak ödenmesi, zaten sistem içinde karşılanabilecek bir durum. Yani dışarıya verilecek borç ve faiz miktarının çok daha altında miktarlar bu sistem içinde vatandaşlara dağıtılarak sorun çözülmüş oluyor. Hem vatandaşımız dolara yatırım yaparsa neyi kazanacaksa onu kazanıyor, dolayısıyla parasını güvenceye alıyor, hem de devletimiz dışarıya katbekat fazla vereceğine çok daha az miktarla ödeme sistematiğine kavuşmuş oluyor. Yani yeni bir rezerve ihtiyaç bile yok. Faiz yükseltilip döviz düşürülmüş olsaydı sıcak paracılar, yani paranın baronları servetlerine servet katacaklardı. O birileri de faiz üzerinden hiçbir tartışma başlığı açmayacaklardı. Ama hem vatandaşımıza hem de Hazinemize kazandıracak bu yeni sistem üzerinden asılsız spekülasyonlar üretmekten kaçınmıyorlar.
“50 milyar dolar olmadan kur düşmez” deyip iddialı laflar üzerinden Erdoğan/hükümet düşmanlığı yapanlar, umarım bundan sonra tv ekranlarında konuşurlarken bin düşünürler. Tabii utanma duygularını kaybetmemişlerse. Ama bakıyorum sanki kendilerini utandırması gereken o lafların sahipleri değilmişler gibi yeni yalanlarla ve iddialarla konuşmaya devam ediyorlar hâlâ.
Ne yaparsanız yapın 15 Temmuz’da başaramadığınızı başaramayacaksınız.