Avrupa’da aşırı sağın yükselişi bizi etkiler mi?

04:0011/06/2024, Salı
G: 11/06/2024, Salı
Mehmet Metiner

Hemen belirtmek isterim: Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın yükselişe geçmesi, Türkiye’yi de etkileyecek ciddi bir tehdit dalgasının gelmekte olduğunun işareti. Bu, sadece Avrupa’yı ilgilendiren bir tehdit değildir. Küresel ölçekte etkisini gösterecek yeni bir olgudur. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Hitler’i iktidara taşıyan koşullar biliniyor. Hitler’in hangi duyguları ve güdüleri kullanarak Almanya’nın Führer’i olduğu da. Bu sürecin sonuçları küresel ölçekte bir yıkım oldu elbette.


Hemen belirtmek isterim:

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın yükselişe geçmesi, Türkiye’yi de etkileyecek ciddi bir tehdit dalgasının gelmekte olduğunun işareti.

Bu, sadece Avrupa’yı ilgilendiren bir tehdit değildir. Küresel ölçekte etkisini gösterecek yeni bir olgudur.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Hitler’i iktidara taşıyan koşullar biliniyor. Hitler’in hangi duyguları ve güdüleri kullanarak Almanya’nın Führer’i olduğu da. Bu sürecin sonuçları küresel ölçekte bir yıkım oldu elbette.

Bugünkü koşulların birebir aynı olduğunu söylemek mümkün değil. Kuşkusuz ayniliklerle beraber farklılıklar da var. Ancak kullanılan duygular ve güdüler neredeyse aynı. Sadece Yahudi düşmanlığı yok. Antisemitizm konusunda ortak bir duyarlılık var. Ama ırkçılık ve yabancı düşmanlığı tehlikeli ve bulaşıcı bir virüs gibi yaygınlaşıyor. İslam düşmanlığı topyekûn İslam aidiyeti olan tüm ırkları kapsarken bahusus Türkleri çok daha fazla hedef tahtasına oturtuyor. Bunun sebebi de Erdoğan düşmanlığıdır. Avrupa’da İslam düşmanlığı ile Erdoğan düşmanlığı iç içe geçmiş durumdadır ve bunun özellikle Erdoğan yanlısı Türklere yansıması her düzeyde olumsuz bir hüviyete bürünmüş bulunmaktadır.

Yapılacak genel seçimlerde yükselişe geçen aşırı sağcı partilerin başta Almanya ve Fransa olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde iktidara gelmesi halinde başta Türkler olmak üzere diğer yabancı unsurların özellikle de Müslümanların yoğun ve sistematik bir baskıyla karşı karşıya kalacaklarını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Sadece hükümetler düzeyinde değil toplumsal düzeyde de bu baskılar katlanılamaz bir boyuta taşınabilir. O yüzden şimdiden Türklerde Türkiye’ye yeniden dönüşün mümkün yollarının arandığına dair gözle görülür bir eğilimin olduğunu gözlemlemek mümkün.

Bu konu sırf bu boyutuyla bile çok önemlidir.

Takip ne kadar gerekliyse tedbir de bir o kadar gereklidir.

Ama bu dalganın Türkiye’ye muhtemel yansımaları konusunda şimdiden zihni hazırlıkların yapılması ve muhtemel senaryolara göre çözüm yollarının yeni bir siyasi akılla hazırlanması tedbir açısından şart.

Ne mi olabilir?


TÜRKİYE’DE RİSKLİ ALANLAR

-Sığınmacılar sorunu.

İslami ve insani nedenler elbette yabana atılamaz. Bizim öğretimiz hem ırkçılığı şiddetle reddeder hem de bize can havliyle sığınan herkesi, özellikle de din kardeşlerimizi merhametle kucaklamayı emreder.

Bu ilkesel bir duruştur.

Burada sorun şudur: Gözle görülür bir demografik değişime dönüşecek kalıcılık, yükseltilmek istenen etnik milliyetçilikle beraber yabancı düşmanlığına dönüştürülebilir. Ülkemize gelenlerin kayırıldıkları algısının bilinçli olarak oluşturulması ve gelenlerin hayat tarzlarındaki farklılıkla birlikte suça karışma oranlarının da artması çok rahatlıkla etnik milliyetçiliğin taban bulmasını sağlayabilir. Bunun emareleri çoktan görülmeye başladı. O yüzden “Ülkemizde böyle bir şey olmaz!” düşüncesine asla kapılmamak lazım.

Görmemiz gereken bir gerçektir bu: Sığınmacılar sorunu doğru bir proje çerçevesinde İslami ve insani duruşumuza uygun bir biçimde çözümlenmezse siyaseten yeni bir gaileye dönüşebilecek kırılgan bir sorun alanımızdır.

Bu sorunu yönetemezsek korkarım ki bu konu ülkemizde tıpkı Avrupa’dakine benzer aşırı sağcı, etnik milliyetçi (ırkçı) ve yabancı düşmanı partilerin güç kazanmasına sebebiyet verecektir.

-Ekonomik sorun.

Bu sorunu ne yapıp edip çözmemiz şart. Aksi takdirde sığınmacılar sorunuyla eklemlenip yanlış ve tehlikeli siyasi mecralara ülkemizin taşınmasına sebebiyet verebilir. Bu durumda “Herkese bol keseden dağıtacağı”nı söyleyerek popülizm yapan partiler pekâlâ sandıktan çıkabilir. Veya siyasal istikrarı bozacak yeni bir seçenek olarak siyaset sahnesine oturabilirler.

-Suriye’nin Kuzeyi ve Kürtlük sorunu.

Türkiye’de bence en tehlikeli fay hatlarından birisi bu sorundur.

Unutulmasın ki milliyetçilikler birbirlerini besleyerek büyürler. Ve en önemlisi, birbirlerine ihtiyaç duyarlar.

O yüzden etnik milliyetçilikler konusunda çok duyarlı ve tedbirli olmamız şart. Aksi takdirde kendi elimizle ülkemizi felaketin ve yıkımın eşiğine sürükleriz.

Bir tarafı yapalım derken öbür tarafı yıkarsak devletimizin bekası ve milletimizin birliği tehdit altına girer.

Meseleyi sadece PKK meselesi olarak görmekten vazgeçmek lazım. PKK sadece kullanılan bir terör aparatı. Ve PKK artık eski PKK olmaktan çoktan çıktı. PKK’nın arkasındaki asıl gücün Türkiye’ye yönelik hamlelerini boşa çıkartacak siyasi aklı kuşanamazsak sittin sene terörle mücadeleye devam ederiz.

Terörle mücadele elbette şart. Lakin terörün sosyolojisini oluşturan sebepleri ortadan kaldırmak da bir o kadar şart. Bir başka deyişle, terör örgütünün sosyal tabanı eksilmek yerine artıyorsa bunun için alınacak önlemleri konuşmak çok daha hayati önemdedir. Terörle mücadele unutulmasın ki kazanmayı da içeren bir mücadeledir. Sadece terörist öldürmeye odaklı mücadelede ne kadar başarılı olursanız olun şayet adam kazanmada başarılı olamıyorsanız o vakit havanda su dövmüş olursunuz. Bataklığı kurutmak gerek. Terör örgütünü siyaseten yenecek kazanımcı yeni bir siyasi aklın acilen devreye alınması şart.

Karşı tarafın milliyetçiliğini hem pekiştirecek hem de çoğaltacak dilden kaçınmak gerek.

Gündelik dilde, Tv tarih dizilerinde ve siyaset arenasında kullanılan gözle görülür etnikçi vurgular ve etnik milliyetçi söylemler kaçınılmaz olarak karşı milliyetçilikleri besleyip büyütüyor. Terör örgütünün bu etnik milliyetçiliği kendisi için güçlü bir mobilizasyon aracı olarak kullandığını unutmamak gerek.

Suriye’nin kuzeyinde ABD-İsrail çıkarlarına uygun oluşturulmak istenen terör devletçiğine karşı çıkmanın o ülkede yaşayan Kürtlerin kazanımlarına karşı çıkmak anlamına gelmediğinin, tersine ABD-İsrail güdümlü teröristana izin vermemenin Kürtler üzerinde kurulan terör örgütü vesayetini sonlandıran özgürleştirici bir hamle olduğunun çok iyi anlatılması şart.

Kaba hatlarıyla aklıma gelen sorun alanlarını sıraladım. Kuşkusuz başka sorun alanları da sıralanabilir.


ÇÖZÜM İÇİN YENİ BİR AK PARTİ

AK Parti şayet bu sorun alanlarını giderici adımlar atmazsa hızlıca milletin umudu olmaktan çıkar ve buradan doğacak siyasal boşluğu korkarım ki aşırı sağ argümanları kullanan partiler kullanır. Partinin adı fark etmez ama kullanılacak argümanlar bu sorunlu alanlardaki argümanlar olur.

O yüzden Erdoğan liderliğinde yeni bir AK Parti’nin tez elden ete kemiğe bürünmesi ve tekrar milletin yegâne siyasi umudu olduğunu göstermesi şart.

#Siyaset
#Toplum
#AK Parti
#Mehmet Metiner