İnsan bilmediği konularda konuşmamalı.
Nedense televizyonlara çıkan birileri her konuda konuşma gereği duyuyorlar.
Çok yazık!
Ömrü hayatında eminim ki Alevilik-Şiilik bahsinde kayda değer bırakınız bir tek kitabı, makaleyi dahi okumamış oldukları halde Alevilik-Sünnilik konusunda konuşanları dinledikçe üzülmemek elde değil.
Daha da üzücü olan şu: Alevilerin de Sünnilerin de Alevilik-Sünnilik bahsinde pek bir şey bilmemeleri. Buna rağmen kategorik olarak kendilerini konumlandırdıkları yerden bilmeden konuşmaları.
Aleviliklerini-Sünniliklerini içine doğdukları ailevi aidiyet üzerinden tanımlayanların büyük bir kısmı ne yazık ki doktrinel anlamda Aleviliği de Sünniliği de tarifte zorlanacak kadar bilgisizler.
Hz. Ali’yi bilmeden Alevi olan, Hz. Hüseyin’i sadece Kerbela hadisesi üzerinden öylesine bilen pek çok Alevi’nin yaşadığı bir ülkedir Türkiye.
Aynı şekilde niçin Sünni olduğunu bilmeden yaşayanların sayısının da fazlaca olduğu bir ülkedir Türkiye.
Az biraz mürekkep yalamışlarımız da dahildir buna.
Siyasetçimiz, gazetecimiz ve entelektüelimiz de cabası.
Mezhepler tarihini eni konu bilmeden mezhepler hakkında konuşan, İslamiyet’in Kitab’ını okumadan ve Peygamber’in hayatını bilmeden din hakkında ahkam kesen gazeteci, siyasetçi ve entelektüelin köşe başlarını tuttuğu bir ülkede, Aleviliğin ve Sünniliğin din olduğu iddiasına cevap verme mecburiyetini hissetmek ne üzücü bir durumdur.
Tarihte kavramsal olarak Şia vardır evvela. “Taraftar” anlamına gelir. Bu bir duruşun adıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) vefatından sonra hilafetin Hz. Ali’ye ait olduğuna inananların Hz. Ali taraftarlığı için konulmuş bir tanımlamadır bu.
Hilafetle başlayan hak iddiası Muaviye’nin gaspıyla doruk noktasına çıkmış ve Hz. Ali taraftarlığı siyasi bir doktrine dönüşmüştür. Temelini siyasetin oluşturduğu bu duruş, süreç içinde itikadın giydirildiği bir doktrine ve mezhebe dönüşmüştür.
Hz. Ali taraftarlığı anlamındaki Alevilik-Şiilik uzun tarihsel süreç içinde çeşitli anlayışlara bölünmüştür. Kendi içinde de çok parçalı ve çatışmalı itikadi, siyasi ve fıkhi mezhepler olarak karşımıza çıkmıştır.
Alevilik, genel anlamda Ali taraftarlığı demektir.
Bu genel anlamı esas aldığımızda Sünni diye tanımlanan toplulukların Hz. Ali-Muaviye çatışmasında Ali’den yana oldukları ve Muaviye’nin temeline akide ortaklığı yerine aşiretçiliği-kabileciliği, yani kavmiyetçiliği koyduğu ısırıcı saltanatçı düzenine karşı durdukları, yani temelde Ali taraftarları oldukları rahatlıkla söylenebilir.
Hz. Hüseyin efendimiz başta olmak üzere Peygamberimiz’in güzide torunlarını Kerbela’da hunharca katleden zalim Yezid’e yürekten muhabbet duyanın Sünniliğinden elbette şüphe edilir.
Sünnilik Emevicilik değildir. Alevilik de Abbasicilik ve Fatimilik…
Hz. Ali-Muaviye savaşında Hz. Ali’yi haksız, Muaviye’yi haklı gören bir anlayışın adı değildir Sünnicilik.
Zalim Yezid’e muhabbet duymanın adı hiç değildir.
Gerçek Sünniler, yani Emevicilik ideolojisini akideden inhiraf olarak gören Sünniler, katıksız Hz. Ali ve ehli beyt taraftarlarıdırlar. Ehl-beyt sevgisi ve ehl-i beytin yolu, gerçek Sünnilerin şiarıdır.
Sünni akideyi tarihsel vetirede Emevici çizgiye çekmek isteyenler bu çabalarında başarılı olamamıştır. Doktrinel anlamda Sünnilik Hilafeti-İmameti Hz. Ali ve çocuklarının hakkı olarak gören bir anlayışı benimsememiş ama Hz. Ali-Muaviye savaşında Hz. Ali efendimizin haklılığı ve meşruiyeti konusunda şeksiz-şüphesiz bir anlayışı benimsemiş ve pak ehl-i beytin yolunu da kendi yolu bilmiştir.
İşin özü budur…
Ne Alevilik bir dindir, ne de Sünnilik. Alevilik de Sünnilik de aynı dinin, yani İslamiyet’in farklı kollarıdır, yollarıdır, yani mezhepleridir. Aleviler de Sünniler de sadece anlayışları, tarikleri ve mezhepleri farklı Müslümanlardırlar.
Tarihte farklı Alevilikler ve Sünnilikler olmuştur. Daha doğrusu Alevilik ve Sünnilik üst başlığı altında birbirinden farklı sayısız fırkalar zuhur etmiştir. Alevilik içinde kendi çok farklı tanımlayan Alevi fırkaları olmuştur. Sünnilik içinde de farklı Sünnici anlayış ve fırkalar boy atmıştır. Alevilerin kendinden bilmediği Alevici fırkalar olduğu gibi, Sünnilerin de kendilerinden bilmediği Sünnici fırkalar söz konusudur. Dolayısıyla ne Aleviler-Şiiler yekparedir, ne de Sünniler. Alevilik-Şiilik ve Sünnilik bahsinde konuşanlar bu ayrımları ve detayları bilmelidirler.
Herkes bilsin ki bizim ne Alevilik ne de Sünnilik diye bir dinimiz vardır. Bizim İslamiyet diye bir dinimiz vardır sadece.
Dini anlayışlarımız farklı olabilir. Bu çerçevede mezheplerimiz farklı olabilir. Ama hiç birimizin dini anlayışı veya yorumu dinin bizatihi kendisi değildir. Hiç birimizin mezhebi, dinin bizatihi kendisi değildir.
Kendi din anlayışını veya dinden anladığını din yerine koyanlar, ortak dini akidemize en büyük zararı verenlerdir.
Bu anlamda mezhepçilik yapan hiç kimseyi kendimizden bilmemeliyiz.
Aleviliği Hz. Ali’den kopartıp, Hz. Ali ve Hz. Hüseyin efendimizin akidesinden ve yaşantısından kopartıp modern zamanlara özgü seküler yeni bir din konumuna oturtmak isteyenleri, gerçekten Hz. Ali ve ehli beyt taraftarı olan Alevi kardeşlerimiz kendinden bilmemelidirler.
“Ali’siz Alevilik”, Alevilikten ve ehli beyt yolundan inhiraftır.
“Alevilik bir dindir” diyenler, Avrupa’da üretilip coğrafyamıza ithal edilmek istenen bu yeni akideye dayalı yoldan söz ediyorlarsa, ona pekala din diyebilirler. Ama bu seküler yeni dinin, “Ali bizim Şahımız, Kabe Kıblegahımız, Mi’raçtaki Muhammed, O bizim Padişahımız, Hak Lailaheillallah!” diyen Alevilikle uzaktan yakından alakası yoktur. Ulu Hünkar
Hacı Bektaş’ın “Makalat”ında çerçevesini çizdiği Alevilikle zinhar alakası yoktur.
Cami, sadece Sünnilerin ibadet yeri değildir. Şiilerin/Alevilerin de ibadet yeridir.
İran’da ve Irak’ta yoğunlukla yaşayan Caferi-Şii kardeşlerimizin camileri yok mu? Var elbette. Pekala Sünniler de o camilerde gönül rahatlığıyla kendi fıkhi mezheplerine göre namazlarını eda ederler.
Kabe tüm Müslümanların ortak camiidir. Orada herkes kendi mezhebine göre namazını kılar ibadetini yapar.
Cemevlerini caminin karşıtı veya hasmı konumuna düşürenlerin Alevicilik anlayışı Aleviliğe zarar. Camiyi mezhebi ne olursa olsun bütün Müslümanların ortak ibadet merkezi olarak görmeyenlerin anlayışı da dine safi zarar.
Geliniz Alevilik-Sünnilik üzerinden ortak akidemize zarar vermeye çalışan ve bizi birbirimizin hasmı kılmak isteyenlerin fitnesini birlikte bozalım diyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.