AK Parti’yi enfekte edecek neo-ittihatçı zihne dikkat!

04:0019/11/2024, Salı
G: 19/11/2024, Salı
Mehmet Metiner

İttihatçı zihin, Abdülhamid’in zihnini hasım bilen bir zihindi. Batı’dan beslenen bir zihindi. Osmanlı’ya Batı’nın kavramlarıyla bakıyordu. Batı’nın sosyolojisini esas alıyordu. İslami kavramların içini de Batı’nın kavramlarıyla dolduruyordu. İttihatçı zihnin meşrutiyetten, hürriyetten ve müsavattan anladığı şey bütünüyle Batı’nın mazrufu ve tecrübesiydi. İttihatçı zihnin arka planını ve asıl amacını anlamayan dönemin kimi İslamcı âlim ve yazarın “Abdülhamid despotizmi” üzerinden İttihatçılara verdiği

İttihatçı zihin, Abdülhamid’in zihnini hasım bilen bir zihindi.

Batı’dan beslenen bir zihindi.

Osmanlı’ya Batı’nın kavramlarıyla bakıyordu.

Batı’nın sosyolojisini esas alıyordu.

İslami kavramların içini de Batı’nın kavramlarıyla dolduruyordu.

İttihatçı zihnin meşrutiyetten, hürriyetten ve müsavattan anladığı şey bütünüyle Batı’nın mazrufu ve tecrübesiydi.

İttihatçı zihnin arka planını ve asıl amacını anlamayan dönemin kimi İslamcı âlim ve yazarın “Abdülhamid despotizmi” üzerinden İttihatçılara verdiği destek manidardır.

Onların cürmü büyüktü.

“İstibdat”a karşı çıkarken farkında olmadan asıl daha ısırıcı olan “modern istibdat”ı özünde barındıran o ittihatçı zihnin taşıyıcı aktörleri oluyorlardı.

İttihatçı zihnin kelimelerine ve kavramlarına kendilerince İslami bir içerik yükleyerek o ittihatçı zihnin Müslüman millet nezdinde kabulüne katkı sağlıyorlardı.

Sonuç malum.

O ittihatçı zihin Abdülhamid’i hal’ ettikten sonra daha koyu bir istibdat rejimi oluşturdu.

Tek parti rejimiydi bu.

Ve o İslamcı âlim ve yazarların tamamı, zihni, bütünüyle Batı’ya ayarlı bir neslin Osmanlı’yı değiştirip dönüştürmesi karşısında hiçbir şey yapamamanın hüznüyle dizlerini dövdüler, nedamet yarışına girdiler.

Osmanlı’yı kurtaralım derken Osmanlı’yı tarihe uğurladılar.

Bedenen Osmanlı-Türk idiler ama zihinleriyle Batılı idiler.

İttihatçı zihin Osmanlı’yı tarihe uğurladı.

***

Ne var ki Cumhuriyet’i kuran zihin de İttihatçı zihindi.

CHP, İttihat ve Terakki Fırkası’nın zihnen devamcısıydı.

Cumhuriyet’i kuran o neo-ittihatçı zihin artık kurtuluş için yegâne çareyi “Batılı” olmakta buluyordu.

Verili Türk makbul değildi.

Çünkü inançlarıyla, değerleriyle ve yaşam tarzıyla “modernleşme”nin önünde engeldi.

O yüzden “makbul Türk” inşa etmeye çalıştılar.

Bu neo-ittihatçı zihnin inşa ettiği Cumhuriyet’in cumhurla alakası yoktu.

Tek parti rejimi ihdas edilmişti.

Kafalarına göre bir “ulus” inşa etmeye kalkıştılar.

O “ulus” tarifi, Fransa’dan ithaldi.

Bizim “millet” tarifimizin dışındaydı.

Bizim akidemize, kültürümüze ve sosyolojimize göre şekillenmiş birleştirici “millet” anlayışı Fransız tipi “ulus” anlayışıyla yerle yeksan edildi.

Bizim farklı milletlerden müteşekkil akide ve kültür temelli tek millet anlayışımız farklı millet realitesini inkâr eden “ulus” anlayışıyla paramparça edildi.

O dönemde milletimizin adı “İslam milleti” idi. “Osmanlı milleti” de diğer tanımlardan biriydi. Çünkü Osmanlı, Türk olan-olmayan tüm Müslüman milletleri kapsayan bir tanımdı. Bugün “Türk milleti” olarak tanımlanan şey aslında o günkü “İslam-Osmanlı milleti”nin yeni zarfıydı. Ama içi Fransız-Batı tipi ulus ve ulusçulukla doldurulunca ve bu doğrultuda homojenleştirici bir pratik ortaya konulunca İmparatorluk bakiyesi olan o farklılıkları bütünleştiren “biz” anlayışı değişti.

Diğer bir deyişle farklılıkların kabulü üzerinden yükselen “biz”, farklılıkları inkâr eden yeni bir “biz”e dönüştü.

Fransız tipi, hatta Fransız tipinden bile daha katı “laisisizm” anlayışının benimsenmesiyle beraber o güne kadar farklılıkları “din” ekseninde tutan birlikçi anlayışımız yerini tamamen dini hasım bilen seküler-ulusçuluk anlayışı metazori yöntemlere bırakınca sorunlar neşet etmeye başladı.

Laisisizm-laikçilik dinin sadece devlet hayatından değil, memleket ve toplum hayatından topyekûn sökülüp atılması gereken ilerlemeye-modernleşmeye mani bir zararlı unsur olarak görülüp uygulandı.

Bu Jakoben din karşıtı laikçilik anlayışı korkunç bir giyotin işlevi gördü.

Laikçi ideoloji, sadece Batılı yeni bir toplumun inşasını beraberinde getirmiyordu, aynı zamanda bizim millet realitemizi de, yani o farklılıkları bir arada akide ve kültür eksenli tutan millet anlayışımızı da yerle yeksan ediyordu.

“Din sorunu”yla birlikte “Kürt sorunu”nun ortaya çıkması işte bu zihnin eseriydi.

Yıllar yılı bu ülkede tartıştığımız sorunların müsebbibi işte bu zihindi.

“Din-laiklik”, “din-siyaset”, “din-demokrasi”, “başörtüsü sorunu”, “Kürt sorunu “ hep bu zihnin eseri olarak ortaya çıkan sorunlar ekseninde yürüttüğümüz tartışma başlıklarıydı.

Hâlâ süregiden kutuplaşmaların da eksenini oluşturan bu sorun alanlarına gayrı kökten neşter atmanın vakti geldi de geçiyor.

***

Şimdi bu sorunları çözerek Türkiye Yüzyılı inşa etmeye çalıştığımız bu kritik tarihi dönemde içimizden birileri ne hikmetse o ittihatçı-Kemalist zihni çözüm adresi olarak gösteriyor. Israrla ve bilinçli bir biçimde neo-ittihatçılık salık veriliyor. Bunu yapanların bizim suretimizden görünmeleri ve bize akıl veren konumda olmaları da trajik.

Bu, yeni bir çözümsüzlüğe davetiyedir.

Dahası ve en fenası, yeni bir çöküşün de.

***

İbretli bir mektuptaki ifadeye dikkatinizi çekmek isterim.

Meşhur Kürt aydınlarından Celadet Bedirhan’ın dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye gönderdiği bir mektup vardır. Yaşadığı yurtdışından gönderdiği mektup kitap olarak da yayımlandı. Herkesin okumasını salık veririm.

Celadet Bedirhan mektubunun bir yerinde İnönü’yü benimseyip uyguladıkları din karşıtı laiklik konusunda uyarırken mealen şöyle der: “Türklerle Kürtleri birleştiren en güçlü bağ din bağıdır. Bu Müslüman kardeş iki milleti birbirine rapteden asıl bağı ortadan kaldırırsanız korkarım ki bu ciddi felaketlere yol açar.”

Olan tam da budur.

Bugün seküler-laikçi Türklerle seküler-laikçi Kürtleri Erdoğan düşmanlığında birleştiren ana zihnî damar budur.

Bir inkâr sorunu olan “Kürt sorunu”nun müsebbibi olan CHP ile DEM Parti’yi Erdoğan düşmanlığında buluşturan zihin budur. Çünkü zihnî ortaklığa sahiptirler. Biri Neo-İttihatçı Türk, diğeri Neo-İttihatçı Kürt. Bir başka ifadeyle her ikisi de Baas ideolojisinin iki farklı versiyonu. Zihniyette ikiz kardeş.

Tarihsel ironiye bakınız ki CHP’nin o “Kürt sorunu”na yol açan inkârcı zihnini tarihe uğurlayan Erdoğan’a CHP ile birlikte düşmanlık eden bir PKK-DEM aklı “Kürt aklı” diye okunuyor. Veya “Kürt siyasi hareketi” diye.

***

Tam da bu sorunu kökten çözmeye yöneldiğimiz bir dönemde, Sayın Bahçeli’nin cesaretle ön aldığı ve Reis’imizin de sonuna kadar arkaladığı kökten çözümcü bir süreç başlatılmak istenirken bir de ne görelim: O neo-ittihatçı akıl bizim suretimize bürünüp sürece yön vermeye çalışıyor.

Çözüm olarak gösterdikleri zihin neo-ittihatçı-Kemalist zihin.

Batı’nın o marazî etnik sosyolojisine ait kavramlar üzerimize tekrar çözüm diye boca edilmeye başlandı. Ulus, ırk, etnitise, toplum, ahali, halk gibi.

Geçmişin o çözümsüz zihni bugün birlik-beraberlik maskesi altında süslü ve hamasi kelimelerle tedavüle sokuluyor.

O ittihatçı zihnin “ittihat-birlik” anlayışı, Batı’nın sorunlu kavramlarıyla çözüm diye tekrar yutturulmaya çalışılıyor.

En fenası, homojenleştirici-tek tipçi dil üzerinden sopa gösterilerek ve parmak sallayarak.

Peşinen belirteyim ki bu neo-ittihatçı zihnin başta AK Parti’miz olmak üzere Cumhur İttifakı’mızın değerli partisi MHP’yi zehirlemesine izin verilirse, başka bir deyişle, bu zihin esas alınacaksa, hiç zahmet edilmesin, sonuç herkes için hüsran olur. Çözüm adına sorun üreten zihnin esas alınması çözümsüzlüğü derinleştirmekten öte bir işe yaramaz.

***

Tarih bizi yeni bir Türkiye Yüzyılı’nı inşa etmemiz için özümüze dönmeye çağırıyor.

Batı’nın o sorunlu kavramlarını bir tarafa bırakıp kendi kavramlarımızla yeni bir zihin inşasına koyulursak işte o vakit çözümü de mümkün kılarız.

Bizi kardeşleştiren ve aynı akide temelinde bir millet kılan o yüce akidemize dönelim.

Çözüm kendi sosyolojimize uygun tanımlarda aranmalıdır.

Bir an için zihninizi boşaltın ve şöyle düşünün: Hepimiz Âdem’in çocuklarıyız. Hiçbirimizin bir diğerinden üstünlüğü yok. Hepimiz Müslümanız. Kardeşiz. Birbirimizden ayrımız-gayrımız yok. Hepimiz bir tarağın dişleri gibi müsaviyiz. Biz bir bedenin uzuvları gibiyiz. Bu devlet hepimizin. Bu ülke hepimizin. Bu vatan hepimizin. Birimiz baş olsak da diğerimizle anlamlıyız. Dillerimiz farklı tek milletiz biz. Aynı akideye inanan tek milletiz biz. Her birimizin dili mukaddestir. Dün milletimizin adı Osmanlı idi, bugün Türk. Ama bu, hepimizi kardeşleştiren aynı akide ve kültür temelli bir tanımlama; ırk, soy sop temelli dışlayıcı bir tanımlama değil! Kendim için ne istiyorsam kardeşim için de onu istiyorum. Çünkü biriz, beraberiz, kardeşiz biz.

Demokratik vatandaşlık ve kardeşlik anlayışı içinde böyle düşündüğümüzde çözüm için doğru bir adreste buluşmuşuz demektir. Vatandaşlık ve millet tarifinin “Türk” üzerinden yapılmasına itiraz etmek kimsenin aklına bile gelmez. Çünkü bu, sorun olarak görülmez.

Neo-ittihatçı zihin Batıcı ve laikçi olduğu için bu sözlerimizden biliyorum fena halde rahatsızlık duyacaklardır.

Duysunlar.

Çünkü biz de onların beyaz edasıyla akıl vermelerinden fena halde rahatsızlık duyuyoruz, biline!


#AK Parti
#siyaset
#Mehmet Metiner