Masal gibi bir öykü vardır..
Bir adam, evinin bodrumunda, yaralı bir yılan bulmuş.. Yılana bakmış, onu iyileştirmiş.. Süt verip, beslemiş.
Sonunda yılanla adam, dost olmuşlar.
Adam her sabah bir çanak sütle, bodruma inermiş.. Yılan sütü içer ve her gün adama bir altın bırakırmış..
Adam her gün gelen bir altın sayesinde rahat bir hayat sürmeye başlamış..
Adamın bir oğlu varmış.. Hem aptal, hem de açgözlü bir çocukmuş bu..
Babasının hiç çalışmadan, nasıl böyle rahat hayat sürdüğünü merak etmiş bu çocuk.. Babasının her hareketini izlemeye başlamış..
Bakmış ki, babası her sabah aynı saatte, bodruma, elinde bir çanak sütle iniyor..
Gizlice izlemiş olayın sonrasını..
Babasının süt çanağını yere koymasını, sonra bir yılanın delikten çıkıp bu sütü içtiğini ve yere bir altın bıraktığını görmüş..
Düşünmüş.
-Ben bu yılanı öldürürsem, altınların hepsini ele geçiririm, demiş..
Ertesi sabah erken kalkmış.. Bir çanak süt ve bir balta almış.. Bodruma inip, süt çanağını yere koymuş.. Yılan süt kokusu alınca delikten çıkmış.. Çocuk baltayı yılanın başına vurmuş.. Yılan çevik davranmış.. Ama kuyruğunun ucu kopmuş.. Dönmüş, çocuğu ısırıp, zehirini bırakmış.. Çocuğu öldürmüş..
Yılanın kuyruğunu ve oğlunun cesedini bulmuş, daha sonra bodruma inen adam..
Acısını yüreğine gömüp, süt dolu çanağı yere bırakmış.. Beklemeye başlamış..
Birazdan yılan, delikten çıkmış.. Adama bakmış..
-Artık dostluk bitti.. Bende bu kuyruk acısı, sende de bu evlat acısı varken, dost kalamayız, demiş..
KISSADAN HİSSE: Bu tür, hayvanlar kullanılarak anlatılan ve Esop''dan La Fontaine''e uzanan yazarlar tarafından işlenilen öyküler, evrensel gerçekleri vurgular..
"Kuyruk acısı-evlat acısı" söylemi de, sade siyasetteki değil, ekonomideki ve her alandaki ortaklıkları ilgilendiren bir gerçeğin ifadesidir..
Bizde, bu tür öz-deyişler de yok mudur..
Mesela şu diyalog, çok kullanılır..
-Üzülme.. Bu da geçer!..
-Geçer geçmesine.. Ama deler de geçer..
Biliriz ki, bazı izler, yaralar kalıcı olur..
Örneğin bir politikacının veya kamu yöneticisinin adı, çok fazla şaibe bulutları ile gölgelenirse, o politikacı yakasını adaletten kurtarsa bile, halkın yargısından kurtulamaz..
En azından izi kalır..
Böyle bir öykü de var..
Çocuk futbol oynarken, kafasına darbe yemiş.. Fenalaşmış.. Hastaneye götürüp, ameliyata almışlar..
Çocuğun annesi, ameliyathanenin kapısında beklerken, ağlıyormuş..
Bir adam gelmiş.. Kadına neden ağladığını sormuş.. Kadın anlatmış durumu..
Adam teselli etmiş endişeli anneyi..
-Üzülmeyin.. Oğlunuz iyi olur.. Sağ salim çıkar ameliyattan..
Kadıncağız, endişesini açıklamış..
-İyi olmasına olur da.. Ya iz kalırsa, başına yediği darbeden?
Adam gülmüş..
-Hiç iz kalmaz, demiş.
Sonra, kendi çocukluğunda, kendi başına gelen bir kazayı anlatmış..
-Ben çocukken trenle bir yere gidiyordum annemle.. Bir sarsıntıda, başıma, bavulların koyulduğu rafta duran, bir gramafon düştü.. Ben de bayılmışım.. Hastaneye götürüp, ameliyat ettiler beni..
Bunları söyledikten sonra, sağ elinin başparmağını, bir gramafonun kolunun ucundaki iğne gibi, yere doğru dikleştirmiş..
Gramafon iğnesi gibi kullandığı başparmağını, başının ortasına koymuş..
Sonra boyun kırıp, başını döndürmeye başlamış..
Takılmış plaktan çıkan sese benzeyen bir sesle, tekrar etmeye başlamış aynı cümleyi
-Hiç iz kaldı mı? Hiç iz kaldı mı? Hiç iz kaldı mı?
Bu yukarıdaki öyküden giderek, yeni bir "Kıssadan Hisse" çıkartmayacağız..
Ama bilelim ki, her şey, bir iz bırakır..
Eğer bu izler, toplumu rahatsız eder düzeye gelirse, sonunda mutlaka birşeyler değişir.
Türkiye''nin, bu "değişim süreci"nin tam orta yerinde olduğunu, hepimiz görmüyor muyuz?
Şiir gibi..
"Garip"lerden bir şiir vardır..
Şöyle..
"Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu.
Beyaz birinciliği kazandı.."
Bizim Meclis soruşturmaları da, bu şiir gibi.. Ama renkler farklı..
"Bütün renkler, aynı hızla temizleniyordu.
En kara olan, en hızlı aklandı."
Bu adam, o adam mı?
Temel, ıssız ve uçsuz-bucaksız çölde, kumlara bata çıka, tek başına ilerlemeye çalışıyormuş.. Derken karşıdaki kum tepesinin ardından bir adam çıkagelmiş.. Temel''e yaklaşınca,
-Merhaba, demiş..
Temel, etrafa bakınmış..
-Bana mı dedin, diye sormuş adama..
Mesut Yılmaz''ın, önceki gün ANAP grup toplantısındaki konuşmasını izlerken, hep bu Temel hikayesini hatırladım..
Neler demiş Mesut Yılmaz?
-Devlet olarak, halkın oyları ile ayakta duran partileri kapatmakta beis görmüyoruz..
-İnsan hak ve özgürlükleri konusunda dünyaya teminat verirken, devlet hemen her gün düşüncelerinden ötürü yazarları ve gazetecileri hapse gönderiyor.. Birtakım insanları tehlike olarak görüyor..
-Yurt dışından sermaye gelsin diye beklerken, içerideki sermayeyi renklere boyuyoruz..
-Devlet, coğrafyaya hakim olsun diyoruz.. Ama devlet hapishanelere hakim olamıyor..
Böyle şeyler söylemiş Mesut Yılmaz..
Evet.. Aynı Mesut Yılmaz bu.. Hani şu 28 Şubat''ın atanmış başbakanı var ya.. O işte..
Bizler bunları yazıp, söyledik diye bir afaroz edilmediğimiz kaldı yerli papalar tarafından..
Yılmaz''ı dinlerken "bana mı dedin" diye geçirdik içimizden..
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.