Yolumuz Erzurum’a düşünce…

04:002/11/2017, Perşembe
G: 18/09/2019, Çarşamba
Mehmet Acet

Gazetecilik hayatımın ilk on yılı, yurtdışı iş gezilerinin yoğunluğu içinde geçti.1998’de 22 yaşında genç bir muhabir iken Kazakistan’ın gettolarında Doğu Türkistan Türklerinin dosyasını yaptım.Aynı yıl ABD’nin batı yakasında, Los Angeles’ta, bir cami açılışı için ülkenin dört bir yanından oraya akın eden Amerikalı Müslümanların yaşamlarını/inanç dünyasını konu alan yarım saatlik belgesel hazırladım.Bir yıl sonra Kosova’da savaş muhabirliği, devamında Brüksel’de, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılan

Gazetecilik hayatımın ilk on yılı, yurtdışı iş gezilerinin yoğunluğu içinde geçti.

1998’de 22 yaşında genç bir muhabir iken Kazakistan’ın gettolarında Doğu Türkistan Türklerinin dosyasını yaptım.

Aynı yıl ABD’nin batı yakasında, Los Angeles’ta, bir cami açılışı için ülkenin dört bir yanından oraya akın eden Amerikalı Müslümanların yaşamlarını/inanç dünyasını konu alan yarım saatlik belgesel hazırladım.


Bir yıl sonra Kosova’da savaş muhabirliği, devamında Brüksel’de, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılan AB zirveleri…

Aralarda onlarca ülkeye yapılan haber/dosya amaçlı geziler…

Bir şikâyetim yok tabii.

Kendimi bu anlamda talihli görüyorum.

Yalnız.

Bu kadar seyahatten, yurtdışı tecrübesinden sonra bir ara içimi bir korku sardı.

Bir yabancılaşma korkusu…

Doğup büyüdüğüm memleket ve İstanbul dışında Anadolu’yu doğru düzgün tanımıyordum.

Biraz da bu nedenle, Ankara’ya geldikten sonra Anadolu şehirlerine yaptığım geziler, yurtdışına gidişlerden daha fazla heyecan vermeye başladı bana.

Salı sabahı Ankara’dan kalkan uçağımız, Erzurum üzerinden süzülerek havaalanına doğru iniş yaparken aklımdan bu anlattıklarımı geçirdim.

BİR TATSIZ HİKAYE…

Bir Erzurum hikayem vardı aslında.

Tatsız bir hikaye ama.

2004’te Sarıkamış şehitleri için yapılan bir yürüyüş programı için uçağımız bir akşam vakti Erzurum’a inmişti.

Grup, Tabya denilen askeri bir bölgeyi ziyaret edecek, yalnız, bizim çalıştığımız kurumun o dönem Genelkurmay’da akreditasyonu olmadığı için biz bir başımıza başka bir yerde grubun geri dönüşünü bekleyecektik.

Tesellimiz aramızda bu durumdan rahatsız olan başka gazetecilerin de bulunmasıydı.

Bir başka televizyon kanalında program yapan Güven İslamoğlu, bizim maruz kaldığımız muamele nedeniyle Tabya’da bir binbaşıyla tartıştığını anlatınca, moral bulup kendisine teşekkür etmiştim.

MEMLEKET MESELELERİNE
DUYARLI ZEHİR GİBİ GENÇLER…

Erzurum’a bu defaki gidiş maksadımız üniversite öğrencileriyle buluşma.

Erzurum Teknik Üniversitesi’nde okuyan öğrencilerle, Büyükşehir Belediyesi’nin himayesinde oluşan Diplomasi Akademisi’ne seçilen zehir gibi gençlerle memleket meseleleri üzerine söyleşi yaptık.

Onlara Türkiye’nin on yıllarının hikayesini, özünde müesses nizamın siyasi iktidarları frenlemesi, ya da seçimle gelenlerin gücü ve cesareti oranında kurulu düzenin oyuncağı olması ya da olmaması halini yansıtan darbeler, muhtıralar tarihinin nasıl bir mantıkla izah edilebileceğini anlattım.

Gençlerden konuştuğum konulara göbekten bağ kuran sorular geldi.

Bu iyi bir şey.

Bir buçuk saat boyunca göz temasının kesilmemesi, üniversite öğrencilerinin, en azından orada bulunan gençlerin sadece vizeler ya da kişisel gelecek endişesiyle vakit geçirmediklerini, memleket için de kafa yorduklarını gösteriyordu.

Konferans öncesi vaktimizin önemli bir bölümünü, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ile sohbet ve şehir turu yaparak geçirdik.

Sekmen, Erzurumlu ama Belediye Başkanı olmadan önceki hayatını İstanbul’da geçirmiş.

Zaten ismini, Refah Partisi’nin İstanbul’da kazandığı ilk seçimlerden, Kartal Belediye Başkanlığı’ndan biliyoruz.

Kendisini tanımadan önce etraftan duyduklarımız, mütevazı, çalışkan, sevilen, sempatik bir başkan olduğu yönündeydi.

Erzurum’da birlikte epeyce bir vakit geçirdikten sonra, Mehmet Sekmen’in şehre vizyon katan başarılı bir dönem geçirdiğini de kendi gözlerimizle gördük.

ERZURUM’DA BİR DÜNYA MARKASI: PALANDÖKEN

Mesela şöyle bir hikaye anlatayım.

Bizim Palandöken diye bildiğimiz, onların dağın zirvesinden yola çıkarak Ejder 3200 dedikleri kayak tesislerini dolaştık.

Tesisler, her yıl milyonlarca dolar zarar ettiği için birkaç yıl önce Özelleştirme İdaresi tarafından satışa çıkarılmış.

Haliyle kimse talip olmamış.

Bunun üzerine Belediye yönetimi
“Bu işin üstesinden biz geliriz”
diyerek kolları sıvamış.

Konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletilince o da uyarısını yapmış.

“Bak buraya talipsin ama sonra daha büyük borçla karşıma çıkacaksan hiç girme”
diyerek.

Sonuç?

15 milyon liralık yeni yatırımlar sonrası Palandöken Tesisleri dünyanın ilk üç kayak merkezi arasına giriyor, tesise gelenlerin yıllık sayısı 20 binlerden 125 binlere fırlıyor, zarardan kara geçiliyor.

6 belediye başkanının parti isteğiyle istifaları meselesi Ankara’nın birkaç haftalık gündemini belirledi.

Haliyle yerel yönetimlerin başarıları ya da başarısızlıkları da toplum içinde tartışılıyor.

Bu tartışma yapılırken, işini düzgün yapan, düğününde cenazesinde halkın yanında duran, yönettiği şehrin katma değerini yükselten belediye başkanlarının başarı hikayeleri gözden kaçmamalı.

Ki ben, bu çerçeveye uyanların sayısının çoğunlukta, yönettiği şehirde memnuniyetsizlik dalgası üretenlerin azınlıkta olduğunu düşünenlerdenim.

#Gazetecilik
#Türkiye
#Erzurum