Ağustos 2006’da ordunun başına geldiğinde, askeri vesayet rejiminin üniformalı ve üniformasız bekçilerinin kendisinden büyük beklentileri vardı.Onlara göre selefi Hilmi Özkök sivil yönetimle uyumlu olmaya gayret etmiş, sivil asker ilişkilerini ilgilendiren konuların birçoğunda demokratik bir duruş sergilemiş, bu nedenle de laik cumhuriyetin değerlerini aşındırıcı izler bırakarak emekliye ayrılmıştı.Halbuki, o pozisyonda bulunan birisi‘kodumu oturtmalı’,‘vurdu mu inletmeliydi.’Göreve geldiğinde kendisine
Ağustos 2006’da ordunun başına geldiğinde, askeri vesayet rejiminin üniformalı ve üniformasız bekçilerinin kendisinden büyük beklentileri vardı.
Onlara göre selefi Hilmi Özkök sivil yönetimle uyumlu olmaya gayret etmiş, sivil asker ilişkilerini ilgilendiren konuların birçoğunda demokratik bir duruş sergilemiş, bu nedenle de laik cumhuriyetin değerlerini aşındırıcı izler bırakarak emekliye ayrılmıştı.
Göreve geldiğinde kendisine böyle bir rol biçilmişti.
Tabi zamanın ruhu da öyle bir performans sergilemesini zorlaştırıyordu.
Perşembe sabahı dünyaya gözlerini kapatan Türkiye’nin 25’inci Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’tan söz ediyoruz.
İleride Türkiye’nin siyasi tarihi yazılırken, 2006/2008 arasını, ama özellikle de bu iki takvimin ortasında yer alan 2007 yılını Büyükanıt’ı dışarıda tutarak ya da o sayfalarda kendisine yeteri ölçüde yer vermeden geçiştirmek mümkün olmayacaktır.
Anayasa değişikliği ile halk oylaması ile seçimler dönemi başlayana kadar Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tamamının büyük gerilim ortamlarında geçtiği biliniyor.
O geçiş dönemini engellemeye dönük olarak son kurşunu ise, PKK sıkmıştı.
21 Ekim 2007’de toplum cumhurbaşkanlarını halkın seçmesini öngören anayasa değişikliği için sandık başına giderken, referandumun yapılacağı günün gecesinde Hakkari Dağlıca’da saldırı düzenleyen terör örgütü, 12 askeri şehit etmişti.
Zamanlamanın referanduma göre ayarlandığı besbelliydi.
Ama PKK’nın kendi ajandasıyla uyumlu gözükmeyen böyle bir günü sabote etmek için ilave nasıl bir motivasyona sahip olduğu, bugün için de karanlık bir nokta olarak durmaya devam ediyor.
21 Ekim sabahından akşamına kadar televizyon kanallarının kırmızı renkli altyazıları, halkoylamasını değil, bu saldırıya dair haberleri vermişti.
Ama 21 Ekim’e gelene kadar 6 ay içerisinde normal bir ülkede 100 yıla sığabilecek kadar enteresan gelişmeler yaşanmıştı.
12 Nisan’da yani, meclis çoğunluğuyla kendi cumhurbaşkanını seçebilecek durumda olan Ak Parti’nin adayını ilan etmesine 12 gün kala, Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Karargahı’nda gazetecilerle bir araya geldi.
Ama salondaki bazı isimler için bu yeterli değildi.
23 Nisan 2007 akşamı TBMM’de verilen resepsiyonda, ertesi sabah açıklanacak olan kararın ne olduğunu anlamak için deli danalar gibi oradan oraya koşturup duruyorduk.
Adaylık başvurusu için saatler sayılıyor olmasına rağmen kimin aday olacağıyla ilgili senaryolar açıkta duruyordu.
Öyle bir bildirinin ne anlama geldiği, önceki tecrübeler nedeniyle ortadaydı.
Yeni olan, muhtıranın muhatabı olanların şapkayı alıp gitmek yerine, sert bir karşı cevapla buna cevap vermesi olmuştu.
Kabine üyeleri, Ak Parti’nin ileri gelenleri, Genelkurmay’ın internet sitesinden yayınlanan bildiriye nasıl bir karşılık vereceklerini tartışmak üzere dönemin Başbakanı Erdoğan’la birlikte Dışişleri konutunda bir araya geldiler.
Görüşmeler devam ederken, Erdoğan Büyükanıt’la konuşmak istedi.
Ta ki, hükümetin bu bildiriye hükümet sözcüsü üzerinden bir cevap vereceği haberi televizyon kanallarına son dakika olarak düşene kadar.
Büyükanıt, böyle bir cevap verileceğini öğrenince, işlerin umduğu gibi gitmeyeceğini anladı, başbakana telefonla geri dönüş yaptı.
Askeri yöntemlerle sonuç alınamayacağı anlaşılınca, nöbet yüksek yargıya devredildi.
Sabih Kanadoğlu’nun 367 içtihadı, Anayasa Mahkemesi’nden artık ezber haline gelmiş olan 2’ye karşı 9 oy sonucu, Meclis’te seçimlerin yapılamaması, 22 Temmuz için erken seçim kararının alınması, MHP lideri Bahçeli’nin katkısıyla Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılabilmesi.
Tabi arada bir de 5 Mayıs Dolmabahçe buluşması var.