Üçüncü yıldönümünde 15 Temmuz

04:0015/07/2019, Pazartesi
G: 15/07/2019, Pazartesi
Mehmet Acet

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç,“Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler”diyor.Söylenmiş ve söylenebilecek sözler arasında 15 Temmuz’u en iyi anlatabilecek cümlelerden biri bu olmalı.15 Temmuz şehitleri ve gazilerine karşı altından kalkması çok zor olan borçlarımız var.Gerçi, içlerinden“Hadi şu borcunu öde”diyene de rastlamış değiliz.Şehit olanlar beyaz atlara binip gittiler, gazi olanlar alacaklarının peşine düşmeden, sessizce, reklam peşine düşmeden, vakur bir şekilde

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç,
“Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler”
diyor.

Söylenmiş ve söylenebilecek sözler arasında 15 Temmuz’u en iyi anlatabilecek cümlelerden biri bu olmalı.



15 Temmuz şehitleri ve gazilerine karşı altından kalkması çok zor olan borçlarımız var.

Gerçi, içlerinden
“Hadi şu borcunu öde”
diyene de rastlamış değiliz.

Şehit olanlar beyaz atlara binip gittiler, gazi olanlar alacaklarının peşine düşmeden, sessizce, reklam peşine düşmeden, vakur bir şekilde köşelerine çekildiler.

Şöyle bir soru soralım:

Geride kalan üç yılı gözümüzün önünden geçirip,
‘15 Temmuz etkisini’
baz alarak ilerlediğimizde karşımıza nasıl bir fotoğraf çıkıyor?

Uzun bir liste yapabiliriz.

Mesela, darbe girişiminden 5 gün sonra, TSK’nın yapısını reforme eden,
‘darbe kültürünün’
yeniden filizlenmesini önlemeye dönük esaslı adımlar atıldı.
Bu adımlar arasında belki de en önemlisi, YAŞ’ın yapısının değiştirilmesi, terfi ve atamalarda
‘sivil çoğunluğun’
sağlanması oldu.
Uygulama ve
‘hazım’
anlamında hâlâ sorunlar olsa da, bu reformların korunmasını önemli bir kazanım olarak görebiliriz.
Geride kalan 3 yılın fotoğrafına adli ve idari alanda yürüyen işlemler üzerinden baktığımızda ise, adaleti gözettiği için
‘yürekleri soğutan’
kararlarla da, hiç ilgisi olmayan insanlara dönük
‘yürek sızlatan’
uygulamalarla da karşılaştığımızı söyleyebilirim.
Mesela, darbe/Fetö davalarının
‘babası’
olarak nitelendirebileceğimiz Ankara/Sincan’da görülen Genelkurmay Çatı Davası’nın sürecini ve sonucunu
‘yürek soğutan’
gelişmeler arasında saymak lazım.

Darbeyi yapanların beyin takımının yargılandığı 224 sanıklı bu davada, rekor sayıda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verildi.

Kararın detaylarına baktığınızda, kimileri için ağırlaştırılmış müebbet, kimileri için sadece müebbet, bazıları için 6 ila 12 yıl arasında değişen cezalar verilmesini, 27 kişinin ise bütün suçlardan beraat etmesini, tek tek, herkes için adalet arayışının gözetilmesinin sonucu olarak anlayabiliriz.

Bu nedenle Sincan’daki davayı büyük bir titizlikle yürütüp sonuçlandıran mahkeme heyetinin insanların adalet duygusunu güçlendiren bu çalışması her türlü takdirin üstünde görülmeli.

Buna mukabil, haksızlığa uğrayan, bazen kasıtlı olarak, bazen cesaret eksikliği, bazen hoyratça tutumlar ve tabi bir de örgütün kılıktan kılığa giren yapısının getirdiği zorluklar nedeniyle FETÖ torbasına haksız yere atılanlar da oldu ne yazık ki.

Aliya’nın bir sözüyle başladık, yine onun bir sözüyle devam edelim:

“Güç ve kanun sadece adaletin vasıtalarıdır.”

Sözün burasında daha önce kullandığımız bir ifadeyi tekrarlayabiliriz.

FETÖ davalarında, adli/idari uygulamalarda gösterilecek titizlik, FETÖ’ye değil, adalete hizmet eder.

Bu üç yıllık süreç içerisinde, 15 Temmuz başarılı olsaydı nasıl bir kâbus yaşanacağına dair onlarca geçerli senaryo konuşuldu, tartışıldı.

Darbe başarısız olduğu için, o zeminde oluşan kazanımları saymak için de onlarca başlık açabiliriz.

Başarılı olma senaryosunu bir kenarda tutalım, darbe girişimi hiç yaşanmamış olsaydı, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı gibi Türkiye’nin güvenliğini doğrudan ilgilendiren alanlarda bu operasyonların yapılma imkânı olur muydu acaba?

En azından bu harekâtların yapılma zorunluluğu 15 Temmuz öncesinde de olduğu halde, neden yapılamamıştı diye sorabiliriz.

Soru kendi cevabını kendi bünyesinde taşıyor zaten.

Son üç yılın fotoğrafını çekerken, 15 Temmuz’a sinsice yöntemlerle destek sağlayan dış aktörlerin üç yılın sonunda ne yapıp etmekte olduğuna bakmamak işi eksik bırakacaktır.

Örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz ve öncesinde Tayyip Erdoğan yönetimini devirmek için 3 milyar dolar değerinde fon yardımında bulunduğunu darbenin üzerinden kısa bir vakit geçtikten sonra Türk makamlarının sözleri üzerinden aktarmıştık.

Aynı irade, bugün için de varlığını koruduğu gibi, bu hedefi taşıyanların müttefiklerinin sayısı da artmış durumda.

Ankara’da görev yapan üst düzey bir güvenlik yetkilisinin tabiriyle Birleşik Arap Emirlikleri’nde ortaya çıkan kanser hücresi,
“metastaz yaparak”
başka ülkelere de sıçradı.

15 Temmuz için fon sağlayanlar, o gece Hartum’daki Nur Camii’nde toplanıp darbenin savuşturulması için dua eden insanların yaşadığı Sudan’da yakın bir zaman önce Türkiye’de yaptıramadıklarını yaptırmayı başardılar.

Sudan düştü, metastaz yapan hücreler devamında Libya’ya sıçradı.

Cuma günü, S-400 Hava Savunma Sistemi’nin ilk bataryaları 15 Temmuz’daki girişimin merkez üssü olan Akıncı Üssü’ne getirildi.

Acaba, bu bataryaların getirilmesi için bu üs seçilirken, üç yıl önce orada yaşananlara karşı bir cevap verilmesi düşünülmüş olabilir mi?

Özellikle öyle bir niyetle hareket edilmemiş olsa bile, böyle bir kararın sembolik değerinin olduğu ortada.

#FETÖ
#Türkiye
#Rusya
#15 Temmuz