25 Ağustos 2017 tarihinde çıkartılan 694 sayılı KHK’nın 3. paragrafında şöyle deniyor:
“Türk vatandaşları hariç olmak üzere, tutuklu veya hükümlü bulunanlar; ırkı, etnik kökeni, dini, vatandaşlığı nedeniyle cezalandırılamayacağı, onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı, ya da işkence ve kötü muameleye maruz kalmayacağına ilişkin güvenceler bulunması kaydıyla, milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Dışişleri Bakanı’nın talebi üzerine Adalet Bakanı’nın teklifi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile başka bir ülkeye iade edilebilir veya başka bir ülkede tutuklu ya da hükümlü bulunanlar ile takas edilebilir.”
Paragrafın ‘hukuk dilini’ sokak diline çevirecek olursak şunu söyleyebiliriz:
Güvenlik ya da ülke menfaatleri söz konusu olduğunda, o ülkeyi yönetenler dosyanın niteliğinin uygun olması şartıyla, yürüyen yargı meseleleri üzerinde inisiyatif kullanma hakkına sahip olabiliyorlar.
694 sayılı KHK, 1 Şubat 2018 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nda görüşülüp kabul edildiği için yerleşik bir hüküm haline dönüşmüş durumda.
Konumuzla ilişkisine dönecek olursak;
Bu madde, Rahip Brunson meselesinde hukuki anlamda doğrudan işletilmemiş olsa da, işin nitelik olarak “milli güvenlik” ya da “ülke menfaatleri” bahsine girdiği bir gerçek.
Bu durumda “Yargı bağımsızdır” ifadesini sulandırmayan, ama yukarıdaki paragrafın içeriğini de kollayacak ‘bir dilin’ ihtiyaç haline geldiğini kabul etmemiz gerekir.
Öbür türlü bundan sonrası için de siyasi iktidarın salt kendi yetki alanına giren konularda inisiyatif kullanmasının yükü de, yargının değil, ülkeyi yönetenlerin üstünde kalacak demektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Brunson’la ilgili adli kontrol şartının kaldırıldığı anlara denk gelen Suriye ve Fırat’ın doğusu bağlamındaki açıklamaları herkesin dikkatini çekmiş olmalı.
Erdoğan’ın Trump’ı ‘menşınlayarak’ attığı twitte yine aynı konulardan bahsetmesi de…
Bu yaklaşımı, “İşbirliği yapmaya hazırız, haydi bu dosyadan başlayalım” biçiminde yorumlamak yanlış olmasa gerek.
Trump da, Erdoğan’a teşekkür ettikten sonra, Türkiye-ABD ilişkilerinin bundan sonra daha iyi, hatta “great/muazzam” bir yere taşınabileceğinden söz etti.
Şimdi bu irade beyanlarının arkasının nasıl doldurulabileceğine bakalım.
Brunson krizinin patlak verdiği Ağustos başı öncesine döndüğümüzü varsayarsak, Trump’la birçok alanda iş tutulabileceğini gösteren örnekler mevcut.
Mesela, 15 Şubat akşamı dönemin ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı 3,5 saatlik görüşmeye dönelim.
O görüşmede Tillerson’ın Trump’tan aldığı bir talimatı gündeme getirdiğini, “Başkan Trump bana dedi ki: Türkleri çok üzdük, gidip onların taleplerini yerine getirecek şekilde bir görüşme yap gel!” dediğini bir kulis bilgisi olarak zamanında bu köşede paylaşmıştık.
O günlerde Tillerson’ın Ankara’dan, “Bundan sonra ne yapacaksak Türkiye ile birlikte yapacağız” açıklaması yaptığını da hatırlatmış olalım.
Devamında iki ülke arasındaki bütün sorun alanlarını görüşüp çözüm yoluna koyma konusunda bir irade ortaya çıkmış, komisyonlar kurulmuş ve o komisyonlardan Suriye ile ilgili olanından Münbiç mutabakatı çıkmıştı.
Yine Brunson krizi patlak vermeden önce bir uçak seyahatinde, “Trump’ın Sayın Erdoğan ile arası nasıl” diye sorduğum Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “‘Trump, Türkiye ile ilişkilerin bozulmasını istemiyor. ‘Bu ilişkiler niye böyle’ diye yer yer sesini yükselttiğini biliyoruz” ifadesini de buraya eklemiş olalım.
Rahip meselesi çıkana kadar, PKK-YPG’ye verilen destek bağlamında Trump’ın Türkiye lehine bazı ‘gel gitler’ yaşadığını biliyoruz.
Erdoğan ile Kasım ayında yapılan telefon görüşmesinde, “Artık YPG’ye silah vermeyeceğiz” taahhüdünde bulunması, devamında “Ortadoğu için artık harcayacak paramız yok” deyip “Suriye’den askerlerimizi çekeceğiz” diye kestirip atması gibi.
Ne yazık ki, Brunson krizi sonrası Trump’ın bu “gel gitlerinin” yerini en eski pozisyon aldı.
YPG’ye silah sevkiyatının durdurulması fikrinden de, Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesi iradesinden de vazgeçilmiş oldu.
Şu anki sorumuz şu:
Brunson krizi çözüldüğüne göre acaba Trump, bir önceki Türkiye pozisyonuna döner mi?
Dönerse, Ankara’nın bir kanal açıp ilerleyebileceği yeni bir zemin ortaya çıkabilir.
Kolay bir iş olduğunu iddia etmiyorum ama Suriye’deki PKK oluşumuna karşı Trump üzerinden bir işbirliği imkânı sağlanabilirse, bunun değeri rahip Brunson’un ülkesine gönderilmesinden çok daha fazla olacaktır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.