Teyakkuz hali

04:004/10/2017, Çarşamba
G: 18/09/2019, Çarşamba
Mehmet Acet

Bernard Henry Levi’yi geçen gün CNN International televizyonunda izledim.Ağır Fransız aksanıyla, yanındakilere söz hakkı tanımadan ateşli bir konuşma yapıyordu.Televizyonun sesini açınca ne dediğini anlamış olduk.Şunları söylüyordu:“Bugünkü Kürdistan, İsrail’in 1948’ini yaşıyor. O zaman da İsrail, etrafı düşmanlarla çevrilmiş, küçücük bir ülke idi. Çevresi düşmanca tutum sergileyen milyonlarca insan tarafından kuşatılmıştı. Şimdi aynı durum Kürdistan için geçerli.”Mantık buysa, hikayenin gelişme

Bernard Henry Levi’yi geçen gün CNN International televizyonunda izledim.

Ağır Fransız aksanıyla, yanındakilere söz hakkı tanımadan ateşli bir konuşma yapıyordu.

Televizyonun sesini açınca ne dediğini anlamış olduk.

Şunları söylüyordu:

“Bugünkü Kürdistan, İsrail’in 1948’ini yaşıyor. O zaman da İsrail, etrafı düşmanlarla çevrilmiş, küçücük bir ülke idi. Çevresi düşmanca tutum sergileyen milyonlarca insan tarafından kuşatılmıştı. Şimdi aynı durum Kürdistan için geçerli.”

Mantık buysa, hikayenin gelişme seyri için öngörülenin ne olduğu da belli demektir.

İsrail, nasıl o kuşatmayı yarıp büyüdü, aynı şey burası için de pekala mümkün olabilir.


Öyle umut ediyor beyimiz…

Bernard Henry Levi deyip geçmeyelim hemen.

“Entelektüel, aydın”
kamuflajı ile olmadık yerden çıkan adamlara her zaman dikkat etmek lazım.

Levi, Kuzey Irak’taki referandum sürecinde o bölgede cirit atıp, istediği adamla istediği şekilde görüşerek yeterince dikkat çekmeyi başarmıştı.

Doğruysa eğer, Fransa’nın arabuluculuğunda yapılacak İbadi-Barzani zirvesinin mimarının da aynı isim olduğu söyleniyor.

BU ADAM NE DEMEK İSTİYOR?

Gören gözler, görünenin ne olduğunu görebiliyor zaten.

Ama Levi’nin lafları üzerinde durmak, te’kid babından önem taşıyor.

Neden derseniz,
“Bugünkü Kürdistan, İsrail’in 1948’ini yaşıyor”
cümlesi, ıslana ıslana erimeye başlamış olan baklanın ağızdan çıkarılması anlamına geliyor.

Kuzey Suriye’deki PKK oluşumu ve Kuzey Irak’taki referandum sürecinin ana ekseninde böyle bir hedef var.

Kelimesi kelimesine böyle mi demişler bilmek mümkün olmasa da, fiili durumun okuması bize şunu söyletiyor:

Birkaç yıl önce PKK’ya,
“Türkiye ile çözüm masasını devirin biz daha fazlasını vereceğiz”
diyenler, benzer bir vaadi Barzani yönetimini karşısına alıp onlara da söylemiş görünüyor.
“Sırtınızı Türkiye’ye yaslamaktan vaz geçin, biz size daha fazlasını verelim…”

Söyleyenin kimler olduğunu söylememe gerek kaldı mı bilmiyorum.

Daha fazlası ne olabilir?

Aşağı yukarı o da belli.

Suriye PKK’sına tonla silah verildiyse, Irak Barzani’sine de füzeler, belki de savaş uçakları vereceklerdir.

Devam eden hedef, yeni bir İsrail olacaksa eğer, daha fazlasını da düşünebiliriz.

ANKARA’NIN ZORLU SINAVI
Bu emperyalist projenin temel hedefi,
‘Kürt kartının’
sadece Türkiye’nin değil, topraklarında Kürtleri barındıran diğer üç ülkenin de, yani, aslında bölgenin tümüyle inisiyatifinden çıkması.

Ankara kadar Tahran’ı da yerinden hoplatan, birçok temel meselede çıkarları yüzde yüz ters düşse de, son zamanlarda iki başkent arasında gördüğümüz ortaklık arayışını başka bir yerden okuyamayız.

Çözüm sürecinde Kürt kartının Türkiye lehine evrilmesinden inanılmaz derecede rahatsız olan, masanın devrilmesine ciddi katkılar sağlayan İran’ın gelinen noktada evdeki bulguru kaybetme telaşı gözlerden kaçacak gibi değil.

Geçenlerde konuştuğumuz Ankara’nın karar alma mekanizmalarında rolü olan bir güvenlik yetkilisi,
“Bizden önce İran’ı hedef alacaklar”
demişti.

Burada kastedilenin, İran topraklarının bir bölümü olduğu anlaşılmıştır herhalde.

Yeni denklemde Ankara’nın muhatapları arasında Bağdat da var biliyorsunuz.

TSK ve Irak Merkezi Yöntemi’ne bağlı askerlerin Silopi’de ortak tatbikat yapacağını aylar önce biri söylemiş olsaydı, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yollanırdı.

Ama oldu işte.

Fakat burada da şöyle bir sorun var.

YUMURTA KÜFESİ NASIL TAŞINACAK?

Bağdat’ı güya yönetenler, bu ülkeyi perişan hale getirip şimdi de yukarıda anlattığımız projeyi dayatanlar karşısında Ankara ile nereye kadar nasıl birlikte hareket edebilir.

İbadi ile yürümeye kalktığınız zaman adımlarınızın ileriye doğru mu, geriye doğru mu gittiğini anlamama ihtimali var.

Irak bağlamında bu güvensizlik halinin, dün Anadolu Ajansı’nın editör masasına katılan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun sözlerine ölçülü bir şekilde yansıdığını gördük.

Şu sözlerle:

“Gerek İran sınırında gerekse bizim sınırımızda yer alan geçiş kapılarının karşı kapılarını IKBY kontrol ediyor. Bu kapılar Bağdat yönetiminde olmalı. Fakat Bağdat yönetimi de kendi iç işleriyle uğraşıyor. Maliki döneminde yaşananlar, DEAŞ’ın ortaya çıkışı gibi. Sınır kapılarını Bağdat’ın almasını destekliyoruz. Çünkü anlaşmalarımız IKBY ile değil, Bağdat yönetimiyle. Mesela Ovacık kapısının açılması mümkün fakat kapının arkasındaki koridorun Bağdat yönetimi tarafından açılması gerekiyor”.

Bu durumda geriye, bu projenin önünü kesebilecek kapasiteye sahip iki bölge ülkesinin ne yapabileceğine bakmak lazım.

İran ve Türkiye’nin birlikte hareket etmesi, Bernard Levi’nin hayallerine ket vurabilir mi?

Evet vurabilir.

Tehdit algılaması ortak olduğuna göre, böyle bir imkan da var demektir.

Bugün kısmetse Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte İran yolunda olacağız.

Perşembe yazısı için bakalım heybemize başka neler koyabileceğiz.

#​Bernard Henry Levi
#İsail
#Kürtler
#Irak
#PKK