Ege’de statüsü belirlenmediği için Türkiye ile Yunanistan arasında sorun olmaya devam eden 152 adet adacık var.
Küçük kayalıklar da diyebiliriz bunlara.
Küçümsemeyelim, çakıl parçaları da vatan toprağı ise uğrunda savaşılır tabii ama Ege’deki bu statükoyu Sevr Antlaşması’na boyun eğmek gibi takdim edenlerin Libya ile yapılan anlaşmaya burun kıvıran hallerini görünce, başka şeyler de söylemek lüzumu hâsıl oluyor.
Ulusalcı sızlanmalarının hastasıyım.
Ancak, sürekli olarak her konuda kendilerine sızlanacak bir alan açabildikleri için, hangi sızlanmaya ne kadar hasta olacağımızı da bazen şaşırıyoruz.
Mesela Libya ile yapılan deniz sınırlarının yetkilendirilmesi mutabakatı en fazla bu çevrelerde heyecan uyandırması gerekirken, Yunanistan’da bile siesta saati dolduğu halde, onları uyandırmak hâlâ mümkün olamadı.
Ülke gündemini çok yakından ilgilendiren, stratejik değeri olan kimi haberleri bazen ilk önce yabancı ajanslar üzerinden öğreniyoruz.
Türkiye’nin hızlı bir adımla KKTC ile anlaşma yapıp Geçitkale’deki havaalanını TSK’nın silahlı ve silahsız insansız hava araçlarının kullanımına açması haberini de, atlamadıysam eğer, önce Reuters ajansı duyurdu.
Reuters’ın habercileri, böyle bir gelişmenin ne anlama gelebileceğini çok iyi biliyorlar çünkü.
Doğu Akdeniz’de sondaj çalışması yapan gemilere havadan koruma sağlayan silahlı ve silahsız İHA’lar, bugüne kadar Bodrum Dalaman Havaalanı’nı kullanıyorlardı.
Tahmin etmiş olmalısınız, bu insansız uçakların Kuzey Kıbrıs’taki havaalanına taşınması, Türkiye’nin Akdeniz’deki egemenlik sahasının genişlemesiyle doğrudan ilişkili.
Genişleyen egemenlik sahası sayesinde, Doğu Akdeniz’in zengin yeraltı kaynaklarından Türkiye’nin de pay sahibi olmasının önü biraz daha açılmış oluyor.
Nisan ayında Libya’da uluslararası meşruiyeti olan, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Trablus yönetimi, ne kâğıt üzerinde, ne de Libya halkı nezdinde bir karşılığı olmayan, paralı yabancı savaşçılarla ülkenin tamamını ele geçirmeye çalışan Hafter milisleri tarafından kuşatılınca, Ankara’dan yardım talebinde bulunmuştu.
Son gelişmeler ile yani Libya ile Akdeniz’de sınırların yetkilendirilmesi anlaşması yapıldıktan sonra, Türkiye’nin Libya’da ne işinin olduğu anlaşılmış olmalı.
Bu anlaşmanın varlığını sürdürmesi için, Trablus’taki yönetimin ayakta kalmasının ne kadar önemli olduğu da.
O nedenle, Trablus’un yardımına koşmak, bugünlerde Nisan ayında yapılan yardımlardan daha değerli olacaktır.
Ankara, Libya’ya asker gönderme seçeneğini şimdilik ihtiyatlı bir dille gündemde tutuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta katıldığı TRT yayınında talep gelirse Libya’ya asker gönderilebileceğini açıklamıştı.
Gidişata göre böyle bir tercih yapılabilir.
2014’ten beri Türkiye’nin Libya Özel Temsilciliği görevini yürüten, Libya’daki durumu yakından bilen ve izleyen eski Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler ile konuştum.
Kendisi, Hafter’in Trablus’u ele geçirmesinin çok zor olduğunu dile getiriyor.
Daha önce defalarca yapılmış olan saldırıların her seferinde püskürtülmüş olması, bu görüşü destekliyor.
Ancak, ülkenin kuzeyinde takribi olarak yüzde 10’luk bir alanı kontrol altında tutan Sarrac yönetiminin halen savunma pozisyonunda olduğu unutulmamalı.
Ayrıca, Türkiye’nin bu hükümetle yaptığı anlaşmayı etkisiz hale getirmek isteyenlerin, yeni durumda Hafter’i hedeflerine ulaştırmak için daha atak davranacağını tahmin edebiliriz.
Bu tablo da şu anlama geliyor:
Türkiye’nin Libya’da anlaşma yaptığı, birlikte hareket ettiği Sarrac yönetimini ayakta tutmak için bundan sonra ortaya çıkabilecek tehditlere karşı daha fazla inisiyatif kullanması gerekebilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.