Ekonominin gidişatı ve ABD ile yeni döneme dair beklentiler

04:0023/01/2021, Cumartesi
G: 23/01/2021, Cumartesi
Mehmet Acet

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 19 Ocak’ta 2021’in ilk uluslararası tahvil ihracını yaptı.Yatırımcılara dolar üzerinden hem 5, hem de 10,5 yıllık tahviller sunuldu.Sonuç?Her iki tahvile toplamda 15 milyar doların üzerinde talep geldi.Peki, bu ne anlama geliyor?Bu rakamın, uluslararası sermaye piyasalarında bugüne kadar Türk tahvillerine gelen en yüksek talebe tekabül ettiği anlamına geliyor.Öğrendiğime göre, bu ihale için yüzde 90’ı yabancılardan oluşan 300’den fazla yatırımcı sıraya girmiş.Bir başka

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 19 Ocak’ta 2021’in ilk uluslararası tahvil ihracını yaptı.

Yatırımcılara dolar üzerinden hem 5, hem de 10,5 yıllık tahviller sunuldu.

Sonuç?

Her iki tahvile toplamda 15 milyar doların üzerinde talep geldi.

Peki, bu ne anlama geliyor?

Bu rakamın, uluslararası sermaye piyasalarında bugüne kadar Türk tahvillerine gelen en yüksek talebe tekabül ettiği anlamına geliyor.

Öğrendiğime göre, bu ihale için yüzde 90’ı yabancılardan oluşan 300’den fazla yatırımcı sıraya girmiş.

Bir başka haber daha verelim:

19 Ocak’taki bu ihalede, 15 milyar dolar talep oluşmasına rağmen, Hazine bu işlemler sonucunda 3,5 milyar dolar borçlanma yaptı.

Arzu edilseydi, daha doğru ifadesiyle mecbur olunsa idi, böylesine bir talep karşısında daha fazla borçlanma imkânı vardı.

Niye böyle oldu sorusunun cevabını araştırdığımda, faizlerin düşme eğilimine dönük beklenti nedeniyle böyle bir sonucun çıktığını öğrendim.

İYİ HABER: BORÇLANMA FAİZLERİ DÜŞME EĞİLİMİNDE

Bu, gerçekten iç açıcı bir haber.

Şu bakımdan:

15 milyar dolar talep oluşmasına rağmen 3,5 milyar dolarlık borçlanma,
“Faiz oranları düşsün, daha makul oranlar oluştuğunda devamına bakarız”
anlamına geliyor.

Şunun da altını çizeyim:

Bu bilgileri aktarırken, aldığım nabız doğrultusunda
‘gidişata dair’
olumlu yönde bir makas değişikliği olmasından söz ediyorum.

Değilse rahat bir nefes almak için henüz vakit çok erken.

Pandemi döneminin verdiği hasarı da eklediğimizde, hayat pahalılığı, artan işsizlik başta olmak üzere ekonomide birikmiş önemli sorunlar var.

Şöyle bir cümle kurayım ki kurmaya çalıştığım denge daha iyi anlaşılsın:

Böyle bir işlem için yüzde 4,90 oranında bir faiz gerçekleşmesi, Ekim 2020’deki bir önceki oranın 6,40 olduğu düşünüldüğünde iyi bir haber, ama dünyadaki faiz oranlarının düşük olması söz konusu edildiğinde, hâlâ yüksek bir oran olarak karşımıza çıkmakta.

Piyasalar, Lütfi Elvan’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’na, Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığı’na gelmesinden sonra, son iki ayda atılan adımlara oldukça iyi tepkiler verdi, vermeye devam ediyor.

İŞLER YOLUNDA GİDERSE FAİZLER, MAYIS’TAN SONRA DÜŞMEYE BAŞLAYABİLİR

Önceki gün yapılan Merkez Bankası toplantısından politika faizini yüzde 17’de sabit tutma yönünde bir karar çıkmıştı.

Bu yılın mayıs ayından itibaren enflasyonda düşüş bekleniyor.

Öyle olursa, zaten faiz oranlarında da yeniden gerileme bekleyebiliriz.

Çok uzak bir zaman mı bu?

Hedeflendiği gibi yürürse işler, bence değil.

Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı
‘hukuk reformunun’
hazır olduğunu ve kısa bir süre içinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından açıklanacağını biliyoruz.
Büyük ölçüde
‘mülkiyet güvenliğini’
garanti altına alma hedefiyle hazırlanan bu paketin açıklanmasıyla, piyasalardaki
‘güven atmosferinin’
daha iyi bir noktaya geleceği düşünülebilir.

Unutulmasın.

Bu paketin adı hukuk reformu paketi ama doğrudan ekonomiyle ilişkisi nedeniyle böyle bir çalışma yapıldı.

Daha fazla yatırım çekmenin yolunun hukuk güvencesinden geçtiği ve hukuk güvencesi dediğimiz şeyin de büyük ölçüde
‘mülkiyet güvenliği’
anlamına geldiği bilinmeyen bir şey değil.
ABD İLE İLİŞKİLERE DÖNÜK BEKLENTİLER

Ekonominin gidişatıyla ilgili muhtemel senaryolar gündeme geldiğinde, Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinin gidişatının nasıl olacağı sorusu da otomatikman devreye giriyor.

Herkesin aklında, üç gün önce Beyaz Saray mesaisine başlayan Joe Biden döneminde bu ilişkilerin nasıl bir
‘iklimde’
ilerleyeceği sorusu var.
Yaptığım görüşmelerin sonucunda, daha önce bu köşede bir iki defa dillendirdiğim, yeni dönemde ilişkilerin ağırlıklı olarak
‘kurumlar üzerinden’
yürüyeceği tezinin teyidiyle karşılaştım.

Bu, şu anlama geliyor:

Joe Biden, Amerikan bürokrasisinin tutumuna göre pozisyon alacak.

Amerikan bürokrasisi ne diyecekse onu yapacaksa eğer, Joe Biden’ın şahsına, seçilmeden önce yaptığı skandal açıklamalara, kişisel Türkiye yaklaşımına, olması gerekenden daha fazla anlam yüklememek gerekebilir.

Cümlenin mefhûm-ı muhâlifinden bakarak, kurumlar arası ilişkilerin devreye girmesiyle her şey güllük gülistanlık olacak diye de düşünülmemeli tabii ki.

Ama böyle bir tarz, ani türbülansların önüne geçebilir.

Birçok hususta anlaşılamasa bile, ilişkilerin sert iniş çıkışlar yerine daha kontrollü şekilde ilerlemesine imkân verebilir.

Türk/Amerikan ilişkilerinin geleceği bağlamında altı çizilmesi gereken bir diğer husus da şu:

Nedense bu ilişkiler sadece S-400 nedeniyle
‘zehirlenmiş’
gibi bir hava yayılmış durumda.

Hâlbuki madalyonun öbür yüzünde, ABD’nin 15 Temmuz darbe girişimindeki rolü, darbeyi yapanların korunup kollanması, Türkiye’nin güney sınırlarında ülkenin toprak bütünlüğünü doğrudan tehdit eden bir PKK kuşağının fiilen desteklemesi var.

Buralardan bakıldığı takdirde, S-400’ün sebep değil, sonuç olduğu çok rahat görülebilir.

#Ekonomi