Geçen hafta Ege’nin öte yakasından çok ilginç bir istifa haberi geldi.
İstifa eden isim, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Ulusal Güvenlik Danışmanı Aleksandros Diakopulos idi.
Meseleyi ilginç kılan bu ismin istifa etmesi değil, istifa etme gerekçesiydi tabii.
Diakopulos, Doğu Akdeniz açıklarında araştırma yapan Oruç Reis için “Yunan kıta sahanlığında araştırmalar yaptığı ve bölgeyi işaretlediği” yönünde bir beyanda bulundu.
İstifanın nedeni de kendisinin böyle bir ifade kullanmasıydı.
Bu beyanatta yanlış ya da tuhaf, görev bırakmayı gerektirecek bir şey var mı?
Hayır, normal şartlarda yok.
O gün itibarıyla Oruç Reis’in o bölgede olduğu ve ayın 23’üne kadar o bölgede faaliyetlerine devam edeceği zaten bilinen bir şeydi.
Ama bu olay, Doğu Akdeniz ihtilafı ve Türkiye ile yaşanan kriz konusunda Yunanistan’da nasıl bir atmosfer olduğunu, Yunan siyasetinin nasıl bir psikolojik gerilim içinde olduğunu göstermesi bakımından hayli dikkat çekiciydi.
Konuyu biraz daha açalım:
Yunan hükümeti, iç siyasette “Oruç Reis’e araştırma yaptırmıyoruz” anlamında bir argüman kullanıyor.
Miçotakis’in Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın sözleri ise, bu tezin dayanaktan yoksun olduğu, gerçeği yansıtmadığı gibi bir ima taşıyordu.
Nitekim bu beyan üzerine muhalefet ayağa kalktı ve hükümeti ‘kamuoyunu yanıltmakla’ suçladı.
Hal böyle olunca, Diakopulos “Hiç böyle bir niyetim olmadığı halde dün yaptığım açıklama karışıklığa neden oldu, Başbakan’a ve hükümete sorun yarattı. Sorumluluğu üstlenerek istifa ediyorum” diyerek istifa etti.
Atina, Türkiye ile yaşadığı Doğu Akdeniz gerilimini bir Avrupa sorunu haline dönüştürmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Birkaç hafta önce sözlerini burada aktardığım, görüşlerinin ‘tam isabet’ olduğu bugünlerde daha iyi anlaşılan üst düzey bir Türk yetkilinin ifadesiyle, “Bilerek tırmandırıyorlar. Yüksek sesle, abartılı, gürültülü bir şekilde bunu gündeme getirelim ki, Avrupa’yı yanımıza çekelim” düşüncesiyle hareket ediyorlar.
Dün Doğu Akdeniz krizi bağlamında “Acaba fiili bir çatışma olur mu” sorusunun zihinlere hücum ettiği kritik bir gündü.
Niye böyle söylüyoruz?
Çünkü Yunanistan Oruç Reis’in bulunduğu bölgeyi de kapsayan geniş bir bölgede tatbikat yapma kararı alınca Ankara buna hemen Girit’in güneyinde tatbikat yapılacağını duyurarak cevap verdi.
Bu duyurunun üstüne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın içinde bir sürü mesaj barındıran şu açıklamaları geldi:
“Bundan sonra bölgede yaşanabilecek her olumsuzluğun tek müsebbibi Yunanistan, tek zarar gören de yine bu ülkenin kendisi olacaktır. Yunanistan’ı Türk donanmasının önüne atanlar yarın ortada gözükmeyeceklerdir.”
Erdoğan’ın bu sözlerinin Atina’ya karşı net bir uyarı niteliği taşıdığı ortada.
Cumhurbaşkanı, açık bir şekilde “Türkiye’ye karşı seni kışkırtanlara aldanma” mesajı veriyor.
Atina’yı kışkırtanlar derken, akla hangi ülkenin geldiği de herkesin malumu.
Fransa.
Macron yönetimi Doğu Akdeniz geriliminde Yunanistan’ı arkalamakla kalmıyor, Türkiye’ye karşı kışkırtmaktan da geri durmuyor.
Bunu da Avrupa Birliği’nin sınırlarını korumak gibi bir gerekçeye dayandırıyor.
Diğer yandan, gerek Fransa’nın bu kışkırtıcı tutumu, gerekse Yunanistan’ın Macron’un verdiği gazla şımarık tavırlar içine girmesinden huzursuzluk duyan bir ülke var.
Almanya.
Mesele eğer Avrupa Birliği’nin sınırlarını koruma meselesi olsaydı, buna Fransa’dan önce Berlin’in tepki vermesi beklenmez miydi?
Böyle bir soruya makul bir cevap bulmamız gerekecekse eğer, başka şeyler söylememiz lazım.
Farklı değerlendirmeler yapılabilir ama benim bu soruya cevabım şu:
Fransa ile Almanya arasında bir süredir çok temel konularda yarı örtülü/yarı açık bir takım ihtilaflar ortaya çıkmış durumda.
Hatırlayalım, geçen yılın sonlarına doğru Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” ifadeleri AB içinde en fazla Almanya’yı rahatsız etmişti.
Macron bu lafları ettiğinde Alman Şansölyesi Merkel, kapalı kapılar arkasında kendisine şu sözlerle tepki koymuştu:
“Artık parçaları toplamaktan bıktım. Oturup sizinle bir bardak çay içebilmek için, her gün kırdığınız bardakları toplayıp yeniden yapıştırıyorum.”
Fransa ile Almanya’yı Doğu Akdeniz meselesinde farklı şekilde hareket etmeye iten gerekçeleri biraz da buralarda aramak lazım diye düşünmekteyim.
Macron’un Avrupa Birliği’nin ‘He-man’i olma hevesi ve Berlin’in bundan huzursuz olması meselesi.
İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan statükonun kendisine verdiği avantajlarla askeri kapasitesini güçlendirmiş olan Fransa, aynı statükonun dezavantajlarına mahkum olmuş bir Almanya karşısında artık ekonomi yerine askeri gücün borusunun öteceği bir dönem için hamleler yapıyor.
Dün Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Mass arabuluculuk misyonuyla önce Atina’ya gitti, sonra Ankara’ya geldi.
Bu ziyaretin sonuçlarını salt Türkiye-Yunanistan gerilimi bağlamında değil, Fransa ile Almanya arasındaki örtülü ‘soğuk savaş’ atmosferini ne yönde etkileyeceğini de hesaba katarak izlemeye devam edeceğiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.