​Deprem...​

04:0030/09/2019, Pazartesi
G: 30/09/2019, Pazartesi
Mehmet Acet

23 yaşında genç bir muhabir olarak, Kosova savaşında bir insan cesedinin türlü türlü hallerini görüp“Bundan daha kötüsü olamaz herhalde”diye düşüne düşüne İstanbul’a dönmüştüm.Orada, yani Kosova’da ölüm tarlalarını dolaşırken, burnumun aldığı ceset kokuları, gözümün gördüklerinden daha sarsıcı, daha dayanılmazdı.Anlatmayayım....İstanbul’a yeterince tecrübe kazanmış bir savaş muhabiri olarak dönmüştüm ve artık bir tatile ihtiyacım vardı.Akşamdan valizi hazırladım, sabah otobüsle yapacağım seyahatin

23 yaşında genç bir muhabir olarak, Kosova savaşında bir insan cesedinin türlü türlü hallerini görüp
“Bundan daha kötüsü olamaz herhalde”
diye düşüne düşüne İstanbul’a dönmüştüm.


Orada, yani Kosova’da ölüm tarlalarını dolaşırken, burnumun aldığı ceset kokuları, gözümün gördüklerinden daha sarsıcı, daha dayanılmazdı.

Anlatmayayım....

İstanbul’a yeterince tecrübe kazanmış bir savaş muhabiri olarak dönmüştüm ve artık bir tatile ihtiyacım vardı.

Akşamdan valizi hazırladım, sabah otobüsle yapacağım seyahatin planlamasını yaptım.

Gece 03.02’de önce uykudan uyandıran, sonra yerden gelen uğultularla kıyameti hatırlatan, aynı anda ölüme yaklaştıran o uzun, upuzun 45 saniyeye yakalandım.

Tatil planları iptal oldu, soluğu Marmara depreminin merkez üssü Gölcük’te aldım.

Savaşta gördüklerimden daha fazlası vardı burada.

Onları da anlatmayayım.

Sadece yüz ifadeleri üzerinden zihnime mıhlanan iki benzer sahneyi aktarayım.

Dağlara kaçtıktan sonra savaşın bittiği haberini alıp köylerine dönen Kosovalı köylülerin bir traktör kasasına yığılan taze cenazelerin başındaki yılgın, çaresiz halleri ile, Gölcüklü bir babanın 5 yaşındaki çocuğunun cansız bedeninin depremin 5’inci günü enkaz altından çıkarıldıktan sonraki perişan haline tanıklık etmek, birbirine yakın duygular bırakmıştı kalbimde.

Her iki sahnede de elimdeki mikrofon, yanımdaki kamera iki işe yaramaz alete dönüşmüşlerdi

Savaşlarla depremler sonrası sahnelerin birbirine çok benzediğini o genç yaşımda yaşayarak tecrübe ettim.

Gölcük’e gidip gelirken bir hafta boyunca başımın döndüğünü hatırlıyorum.

Depremi yaşayan başka insanlar da benzer şeyler söylediler.

Baş dönmesiyle deprem arasında böyle tuhaf bir ilişki olduğunu da öylece tecrübe etmiş olduk.

İstanbul’da yaşayanların çoğu, bu mega kentte aynı türden, benzer büyüklükte başka bir deprem olabileceğini 1999 Marmara depreminden sonra öğrendiler.

İnsana belirsizlik, bilinmezlikten daha fazla endişe veren bir şey yoktur.

Şimdi bu duyguyu yaşıyoruz.

Deprem uzmanları bir soruya cevap verebilseler kimse başka soru sormayacak, ama veremiyorlar.

“Büyük bir deprem olacak”
diyorlar,
“Bir sona yaklaşıyoruz”
diyorlar,
“Sıkıntı şimdi daha da büyüdü”
diyorlar ama ne zaman olacağını bilemiyorlar.
Yadırganacak bir durum yok tabi ama böyle zamanlarda bir tek ‘
deprem uzmanlarının’
kimseden laf yemediği de bir gerçek.
FUAT OKTAY DEPREM BEKLEYEN İSTANBUL İÇİN BİR ŞANSTIR YIPRATILMAMALI

Cuma günü İstanbul’u sallayan 5,8 büyüklüğündeki depremin ardından iktidar adına koordinasyon görevi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a verildi.

İyi ki öyle olmuş.

Neden derseniz, bir deprem felaketi sonrası nerede, neye, nasıl müdahale edileceğini, nasıl bir koordinasyonla hareket edileceğini Fuat Bey’den daha iyi yapabilecek birisini tanımıyorum.

Fuat Oktay, başında olduğu dönemde AFAD’ı AFAD yapan kişidir.

Bu kurumun yetki ve felaketlere müdahale kapasitesi, onun döneminde dünyanın en iyilerinden biri haline geldi.

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum Fuat Bey, deprem sonrası yaptığı konuşmalardan birinde
“Herhangi bir afet olduğu anda, deprem olduğu anda, sıfırıncı dakikaya hazırlık”
diye bir cümle kullandı.

Bu ifade, AFAD’ın müdahale prensibini yansıtıyor.

1999 depreminin ardından Ankara’nın bir hafta boyunca uykudan uyanamadığı günleri hatırlarsak, AFAD’ın
‘sıfırıncı saniyeden’
başlayan müdahale konseptinin kıymeti daha iyi anlaşılır ki, bu organizasyon biçiminin daha önce yaşanan depremler sırasında başarılı bir sınav verdiği de bilinen bir gerçek.

Deprem sonrası, toplanma alanlarıyla ilgili tartışmalar yapıldı.

Fuat Bey, İstanbul’un böyle bir sorunu olmadığını söylüyor.

İfadeleri şu şekilde:

“Biz en kötü senaryoda toplanma alanımız nedir ve bu metrekare alan olarak ihtiyacı karşılayabiliyor muyuz, karşılamıyor muyuz? Bizim için önemli olan ihtiyacın karşılanmasıdır. Bugün çalışmalarımızda gördük ki, ihtiyacımızın karşılanmasında herhangi bir sorun yoktur”

Bu ifadelere itibar etmek gerekir.

En öncelikli konumuz, İstanbul ve deprem ilişkisi üzerinde durulurken, binaların depreme karşı ne kadar dayanıklı olduğu sorusu olmalı.

Bu konuda da
“Bizden adam olmaz”
yılgınlığına teşvik eden bir medya dili yerine, uyarıcı ve cesaretlendirici bir dile ihtiyaç yok mu
#Kosova
#Deprem
#Gölcük
#Fuat Oktay
#AFAD