18 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun bin Zayed’i kabul etmesi ve bu ziyaretin kamuoyuna duyurulması, iki ülke arasında buzlar eriyor mu sorularını beraberinde getirdi.
Bu görüşmenin arkasından daha büyük bir sürpriz geldi ve Erdoğan, 31 Ağustos’ta bu defa BAE’nin bir numaralı ismi Muhammed bin Zayed ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Erdoğan, 18 Ağustos’ta aynı zamanda Muhammed bin Zayed’in kardeşi olan Tahnoun bin Zayed’le yaptığı görüşmenin üzerinden sadece birkaç saat geçtikten sonra katıldığı televizyon programında (Kanal 7/Ülke tv/Tv Net/24 Tv ortak yayını) bu sürpriz gelişmenin mahiyetini özetleyen şöyle bir açıklama yapmıştı:
Bu görüşmeler, bu beyanatlar, Ankara ile Abu Dabi’deki yönetimlerin eski defterleri kapatarak ilişkilerde yeni bir sayfa açma yönünde yeni bir irade ile hareket ettiklerini gösteriyor.
Peki, bu iş bu noktaya nasıl geldi?
Perde arkasında neler oldubitti?
Bu kadar yaşanmışlığın üzerine, ilişkileri normalleştirmenin güçlü bir zemini var mı?
Edindiğim izlenimlere göre, bu noktaya gelinceye kadar, Erdoğan’ın yukarıda aktardığım açıklamasında olduğu gibi, istihbarat birimleri üzerinden ciddi müzakereler yürütülmüş.
Sonuçları yeni açıklanmış olsa da, uzun süredir, arka kapı diplomasisi devam ediyormuş.
Kulak verdiğimiz çevrelerden şöyle şeyler işittim:
Peki, nasıl bir anlaşma bu?
Öğrendiğime göre, şöyle bir yöntem izlenmiş.
Önce zorlu konular yerine asgari müşterekte anlaşılabilecek noktalar öne çıkarılmış. Hangi konularda nasıl bir yol haritasının belirlenebileceği görüşülmüş. Sırasıyla, kazan kazan ilkesi ile hareket edilmiş. Zorlu konuların yeni bir sayfa açmak için engel çıkarmaması yönünde karşılıklı bir irade ortaya çıkmış.
İşe ekonomi, ticaret ve yatırım ile başlangıç yapmanın nedeni de bu olsa gerek.
Yani, netameli alanlara girmeden önce, herkese fayda getirecek bir yerden işe başlamak.
Yakından takip edenlerin bildiği üzere Ankara, 2020’nin son aylarından itibaren, dış politikada hem Batı’ya, hem de Ortadoğu ve Körfez’e dönük barışçıl açılımlar yapıyor.
Bu açılımları hem taşıması güçleşen bir takım krizleri aşma çabası, hem de Libya ve Karabağ’dakiler başta olmak üzere dış politikada elde edilen kazanımları koruma/garanti altına alma arzusuyla örtüştürmek mümkün.
ABD’de yapılan seçimlerde Trump’ın yerine Joe Biden’ın iş başına gelmesini de bu süreçten bağımsız düşünmek yanlış olur.
Ama bu durum sadece Türkiye için değil, bu örnekte olduğu gibi Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler için de geçerli.
Biden yönetiminin iş başına gelir gelmez aldığı kararlardan biri, Birleşik Arap Emirlikleri’ni F-35 programından çıkarmak oldu.
Biden, Yemen konusunda da net bir karşı tutum alarak BAE ve Suudi Arabistan’a silah satışını geçici olarak durdurma kararı aldı.
Biden yönetiminin bu bakış açısının Abu Dabi yönetimini silkelememiş olması düşünülemez.
Türkiye ile mücadele yerine işbirliğine yönelme kararı almalarının bir gerekçesi de bu olabilir.
Ankara ile Abu Dabi arasında sağlanan bu yakınlaşmanın, Ankara ile Kahire arasında bir süre önce başlayan ilişkileri normalleştirme çabalarına da olumlu yönde katkı sağlaması bekleniyor.
Niçin?
Çünkü Kahire’deki mevcut yönetim üzerinde BAE’nin ciddi bir nüfuzu var.
Birkaç gün önce Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile Mısır arasında ikinci tur görüşmelerin 7-8 Eylül’de Ankara’da yapılacağını duyurdu.
Birleşik Arap Emirlikleri ile normalleşme yönünde atılan adımların hemen akabinde böyle bir duyurunun gelmesi, zamanlama bakımından yeterince dikkat çekici değil mi?
Sordum, “Bu gelişmeler Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme arayışlarına da olumlu yönde katkı verecek o zaman öyle mi” diye.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.