Şu ortamda adının açık şekilde yazılmasını istemediği için kendisinden A.A. diye söz edeceğiz.
Ankara Ostim’de ürettiği ürünleri büyük bölümü Arap ülkeleri olmak üzere yurtdışına ihraç ediyor.
İşyerinde yaklaşık 100 kişi çalıştırıyor.
Geçen yıl, 5,2 milyon dolar ciro yapmış. Bu sene gelen siparişleri yetiştirebilirse, bir de korktuğu şeyler başına gelmezse, 10 milyon doların üstüne çıkmayı hedefliyor.
İhracat yaptığı için devletten KDV alacağı var.
Her yıl 200 bin liranın üstünde gelir vergisi ödüyor.
Tahmin etmiş olmalısınız.
A.A diye söz ettiğim kişi bir Suriyeli.
Bir kaç yıl önce çalışma iznini iki yıllığına uzatmak için Çalışma Bakanlığı’na başvurmuş.
Telefonu kapattığımızda baktım 33 dakika konuşmuşuz. Bunun üç dakikası bana aitse, geri kalan yarım saat boyunca hem kendisinin, hem de Türkiye’de yaşayan diğer Suriyelilerin dertlerini anlattı.
Dert demeyelim de, dertlenme diyelim daha doğru olur.
Suriye’den Avrupa ülkelerine gidenler arasında, arada Türkiye’dekilere laf sokuşturanlar oluyormuş.
Bakın bizim burada düzenimiz daha iyi diye.
Suriyeli göçmenlere karşı nefret kampanyasının tırmandırıldığı bir dönemden geçiyoruz yine.
Yeni olan durum şu:
Kampanyanın bilinen aktörleri, İçişleri Bakanlığı’nın düzensiz göçle mücadele adı altında başlattığı yeni uygulamaları kendi tezlerinin güçlenmesi olarak yorumlayıp gürültü baremini bir tık daha yukarı çıkardılar.
Yaptıklarının özeti şu:
Suriyeli göçmenlere karşı nefret, Türklere karşı korku pompalıyorlar.
Bu iki duygunun çarpışmasından nasıl bir şeyin çıkması arzu ediliyor diye sorsak, kulağa aşina gelen yanıtlar alabiliriz.
Bu yazıya başlamadan önce nefret kampanyasının öncülerinin sosyal medya hesapları üzerinde küçük bir tur attım.
Şöyle bir şey dikkatimi çekti:
Suriyelilerin bugün işledikleri suçların oranı ve niteliğinin kalabalıkların öfkesini kabartmaya yetmeyeceğini düşündükleri için olsa gerek, sürekli olarak ileriye dönük korku senaryolarından dem vuruyorlar.
* Mesela, 5 sene sonra Türkiye’deki Suriyelilerin büyük çeteler haline dönüşerek topluma ve devlete meydan okuyacağından söz ediyorlar.
* Mesela, Suriyelilerin bol çocuk yaparak bir süre sonra Türkiye’de yaşayan Türkleri azınlığa düşüreceklerinden söz ediyorlar.
* Belli dönemlerde Türkiye’de yaşayan Kürtlere karşı kullandıkları dilin bir benzerini bugün için Suriyeliler için kullanıyorlar.
Suriyelilerle ilgili düzenli bir biçimde ürettikleri yalanların yalan olduğunun anlaşılması nedeniyle frene basmıyorlar.
Büyük bir pişkinlikle yeni yalanların peşinden koşmaya devam ediyorlar.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, birkaç hafta önce Suriyelilerle Türkiye vatandaşlarının suça karışma oranını kıyaslayıp şöyle demişti:
Yarısından daha az olan suça karışma oranının büyük bölümünün de Suriyelilerin kendi aralarındaki ihtilaftan kaynaklandığını biliyoruz.
Sonuç olarak şunu söyleyelim. Suriyeli göçmenlere dönük açık kapı politikasıyla yüzyılın insanlık hikayesine imza atan Ak Parti, bu hikayeye sahip çıkan tutumunu sürdürmeli. Düzensiz göçü önleme ve kamu düzenini sağlama adına başlatılan uygulamalar, ikna edici yöntemler ve pozitif bir üslupla yürütülmeli.
Bu anlamda Bakan Soylu, önceki gün şık bir adım atıp, Kahramanmaraş’ta geçici barınma merkezinde kalan Suriyeli bir aileyi ziyaret etti.
Ana stratejinin değişmediğini gösteren bu tür hamlelere gerçekten büyük ihtiyaç var.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.