Dün CHP’nin Meclis grup toplantı saati gelince Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu izlemek için televizyonu açtım.
Omuzunda bir atkı vardı.
Kılıçdaroğlu ve Filistin duyarlılığı aklıma gelebilecek en son ihtimal olduğu için önce omuzundaki atkının bir futbol kulübüne ait olduğunu sandım.
Az daha dikkatli bakınca durum anlaşıldı.
Konuşmanın içeriğine bakınca kürsüde sanki Kılıçdaroğlu değil, Tayyip Erdoğan vardı.
Grup konuşmasını bir haber metnine döküp, haberin öznesini saklayarak, “Bu cümleleri kim kullanmış acaba” diye sorsanız, “Adeta Erdoğan konuşuyor” derdiniz.
Halbuki Kara Pazartesi olarak kayıtlara geçen Gazze’deki katliamın işlendiği saatlerde, CHP lideri meseleyi bambaşka bir yerinden tutarak siyaset yapmaya başlamıştı.
Mersin’de partisinin il başkanlığı binasının açılışını yapan Kılıçdaroğlu, “Sevgili Erdoğan” diye başlayıp, alaycı bir dille şunları söylüyordu:
‘’Sevgili Erdoğan, Meclis’te konuştun, söyledin. Niye büyükelçiliği açmıyorsun Doğu Kudüs’te, Filistin devletinin büyükelçiliğini? Birisi mi engel oluyor, elinden mi tutuyor? CHP Genel Başkanı olarak söylüyorum. Açık ve net Mersin’den söylüyorum. Yüreğin yetiyorsa git büyükelçiliği aç ben de seni sonuna kadar alkışlayacağım’’.
“Yüreğin yetiyorsa” diye başlayan cümleyi “Sıkıyorsa, gücün yetiyorsa, İsrail’e kafa tut da görelim” biçiminde anlamamak için ortada başka bir gerekçe bulunmuyor.
Bu dile alışığız.
Bu ülke ne zaman ucu Tayyip Erdoğan’a dokunan bir krizle muhatap olsa, krizin içeriğinde katliam, vahşet gibi unsurlar olsa bile, Kılıçdaroğlu bunlara hiç değinmeden, acaba benim yapamadığımı uluslararası aktörler yapar mı ümidiyle meseleyi ‘eğlenceli, alaycı’ bir siyaset diline çeviriveriyor.
Alışık olmadığımız, dün Meclis grubunda yaptığı, genel üsluba pek uygun düşmediği için soğuk alkışlarla karşılanan Tayyip Erdoğan’vari konuşmasıydı.
Bir gün önce “Yüreğin yetiyorsa Kudüs’te büyükelçilik aç” diyen Kılıçdaroğlu tam bir ‘U dönüşüyle’ “İsrail’deki büyükelçimizi derhal ama derhal geri çekin. Efendim istişare için geri çektik… Yok kardeşim, ne istişaresi?” diyordu.
Bu lafların ne kadar içtenlikli olduğu ayrıca sorgulanabilir ama net olan şey, bir gün önce Londra’dan Filistinlilerle dayanışma için bir dizi eylem planı açıklayan Erdoğan’ın arkasında kalmama telaşının, şu seçim ortamında bu lafları ettirmiş olmasıydı.
Bu faslı uzattık.
Asıl konumuza daha yeni girebiliyoruz.
Hafta sonu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı ‘af çağrısı’ siyaset gündemine bomba gibi düşmüştü.
Londra’ya giderken bu konuyla ilgili bir soruya muhatap olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, af konusunun kesinlikle gündemlerinde olmadığını söyledi.
Başbakan Yıldırım da bunu teyit etti.
Bahçeli, devamında bir açıklama daha yaptı, “Kararlıyız, sözümüzün arkasındayız. Allah’ın izniyle affın çıkacağına inanıyorum” dedi.
Ekim 2016’da Bahçeli’nin anayasa değişiklik teklifiyle başlayan Ak Parti MHP yakınlaşması ve bu yakınlaşmanın 24 Haziran yolunda ‘Cumhur İttifakı’ olarak ete kemiğe büründüğü dönemin bütününe baktığımız zaman ittifak paydaşları arasındaki görüş ayrılıklarının kamuoyu önüne bu biçimde yansıması çok nadir olarak görüldü.
Haliyle bu türden görüş ayrılıklarının seçime giden yolda bir yol kazasını beraberinde getirip getirmeyeceği, ittifakın kalan şu 38 gün içerisinde hasar görüp görmeyeceği meselesi akıllara düşmüş oldu.
Meseleyi tam da burasından tutarak Bahçeli’nin yakın kurmaylarından biriyle konuştum.
“Af meselesinde ortaya çıkan görüş ayrılığı ittifaka zarar verir mi” diye sordum.
Soruma, “Olur mu öyle şey” diye başlayıp şu şekilde devam eden yanıtlar aldım:
“Tarihin ve talihin sarkaç anlarından birindeyiz. Genel Başkanımız erken seçim çağrısı yaparken, Rusya’nın, İran’ın önümüzdeki dönemde yaşanacak büyük krizlere hazır olmak için erken seçim kararları almasını, Çin Parlamentosunun Devlet Başkanı’nı ikinci kez seçerken süre sınırını kaldırmasını dikkate alarak bu çağrıyı yaptı. Herkes yeni dönemin risklerine karşı seçimleri erkene alarak hazırlık yapıyor. Gemi limana salimen yanaşana kadar bu ittifakın arkasındayız.”
Bahçeli’nin kurmay ekibinde yer alan ismin söylediklerine göre af çağrısı yapılmasının amacı şuydu:
“Cezaevinde olup da tutuklu olanlar oy kullanamıyor ama hükümlü olanlar kullanıyor. Genel Başkanımız hem onlar, hem de aileleri nezdinde bir heyecan üretmek için bu vaatte bulundu.”
O halde, bu dinlediklerimiz üzerinden şöyle bir tespit yapılabilir.
AK Parti ve MHP seçim döneminde sadece af konusunda değil belki başka başka konularda da görüş ayrılıkları ya da vaatlerle seçmenin karşısına çıkacak.
Sonuçta bu iki partinin ayrı ayrı programlara sahip siyasi oluşumlar olduğunu herkes biliyor.
Önemli olan ‘ülkenin bekasını’ kollayan dış politika, güvenlik, yönetim sistemi gibi temel meselelerdeki ittifak ruhunun çözülmemesi.
Bu konularda iki parti de bulundukları pozisyonu korumaya devam ediyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.