Azerbaycan’da bir medya grubunun yöneticiliğini yapan Nahid Zambakışlı sitem ediyor:
“Biz burada Türkiye’de olan her şeyi haber yapıyoruz. Diriliş Ertuğrul dizisi başladı mı herkes evine kapanıyor. Neden? Çünkü özümüz bu. Televizyonlardan sizin programlarınızı izliyoruz, yazılarınızı okuyoruz ama Türk medyasından aynı derecede ilgi göremiyoruz” diye.
Az düşündükten sonra özrü kabahatinden büyük bir cevap verdim:
“O kadar da değil ama Nahid Bey, Türkiye’deki televizyonlarda şifreli olarak yayınlanan maçları izlemek için Azerbaycan televizyonlarını açıyoruz” dedim.
Bir gün önce Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Hasanov’la görüşmemizde görev aldığımız medya grupları ile ilgili kendisinin sahip olduğu geniş malumat, zaten bizleri yeterince şaşırtmıştı.
Kendimizi tanıtırken Kanal7 dedik, ÜlkeTV dedik, uzun uzun güzel cümleler kurup bizim kurumlarla ilgili bildiklerini, düşündüklerini anlattı.
Yeni Şafak dedik, yazı yazdığımız gazetenin ne kadar önemli işler yaptığından söz etti.
Bakü’ye Anadolu Yayıncılar Birliği ve Azerbaycan Yeniçağ medya grubunun 15 Temmuz darbe girişimi ve iki ülke ilişkilerini konu alan panele katılmak için geldik.
Panelde konuşma sıram geldiğinde bir gün önce Hasanov’un Türkiye ve Azerbaycan’ın Ankara ve Bakü’yü merkeze alarak politika geliştirme çabalarına yaptığı atıftan ilham alarak bir fıkra anlattım.
Soğuk savaş döneminde geçen bir fıkra bu:
Uçakta bir Fransız, bir İngiliz, bir Rus, bir de Bulgar yolcu seyahat ediyormuş.
Uçağın yükü fazla gelince pilot, yolcuların gönüllü olanlarının ülkelerine olan bağlılıklarını göstermeleri için aşağı atlamasını önermiş.
Fransız kalkmış, “Yaşasın Napolyon, yaşasın Fransız devrimi” deyip kendisini feda etmiş.
İngiliz kalkmış, “Yaşasın kraliçemiz” deyip atlamış.
Sıra Rus ve Bulgar yolcuya gelince, Rus yolcu ayağa kalkmış, “Yaşasın komünizm, yaşasın Lenin” dedikten sonra Bulgar yolcuyu aldığı gibi aşağı atmış.
Kendim anlattığım için söylemiyorum ama fıkra bağımlılık ve sömürgecilik anlayışını ne kadar güzel özetliyor.
Azerbaycan ‘enerji dolu’ bir ülke.
Sadece yeraltındaki kaynakları bakımından değil, yerüstündeki insanlarını da kastederek söylüyorum tabii.
1998 Ekim’inde genç bir muhabir olarak Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattını anlatmak için buraya gelmiştim.
O vakitler bu proje iki ülke için de son derece kıymetli idi.
Ki devamında, 2006 yılında boru hattı açılarak hizmete girdi.
20 sene önce geldiğim Bakü’de güvenlik meselelerini tam olarak halledememiş, Sovyetler döneminden kalma döküntü binaların hâkim olduğu, diz boyu fakirliğin hüküm sürdüğü bir şehirle karşılaşmıştım.
Yarım asırdan fazla süredir burada yaşayan Türkiye-Azerbaycan İşadamları Derneği Başkanı Hüseyin Büyükfırat dostumuzun anlattıklarından daha öncesinin, örneğin 1992’deki Azerbaycan’ın çok daha kötü olduğunu öğrendik.
Bir kere de 2016’nın Aralık ayında dönemin Başbakanı Binali Yıldırım ile gelmiştik buraya.
Ama o gezi çok kısa sürdüğü için, bir de Hazar’dan gelen şiddetli rüzgâr nedeniyle otelden dışarı çıkamadığımız için bulunduğumuz ülkenin ‘yeni durumuna’ dair pek bir şey öğrenemeden ayrılmıştık.
Bakü’ye indikten sonra havaalanından şehir merkezine doğru ilerlediğinizde Haydar Aliyev’in posterlerinin, kendisinin ismini taşıyan devlet kurumlarının çokluğunu fark etmemeniz mümkün değildir.
Dışarıdan gelen bir ziyaretçiye bu durum başta biraz yadırgama duygusu verse de, Baba Aliyev’in Azerbaycan’ın toparlanıp yeniden devletleşmesi sürecine verdiği ‘kurucu katkının’ Azeriler tarafından ne kadar kıymete değer bulunduğunu fark edebiliyorsunuz.
Azerbaycan’ın yönetim modelinde siyasi nitelikli çeşitliliğin, çok sesliliğin güçlü olduğunu söylemek pek mümkün değil.
Ama toplum kademelerine indiğinizde özellikle mezhebe dayalı ‘fay hatlarının’ kırılmasını önlemeye dönük olarak benimsenen modelin hakkını fazlasıyla vermek gerekiyor.
Bakü’de yaşayan, ülkenin durumunu iyi gözlemleyen isimlerden şöyle şeyler dinledik:
Hem Sünniler, hem Şiiler, hem de bu mezheplerin alt türleri ‘inançları yaşama’ bakımından serbest bırakılmış.
Örneğin İran’ın yapıp bölgeye de yaymaya çalıştığı gibi mezhepler ya da inançlar arasında taraf tutarak devlet politikası belirleme anlayışından uzak durulmuş.
Öyle yapılmış olsaydı, büyük kırılmaların yaşanması kaçınılmaz olabilirdi tabii.
Neden derseniz, toplum mozaiği kaşımaya kalkışıldığı takdirde buna müsait.
Azerbaycan’da medya olarak kendi hissemize düşen eleştirileri öpüp başımızın üstüne koysak da, ikili siyasi ilişkilerin hiç olmadığı kadar düzgün bir seyirde ilerlediğini kolaylıkla söyleyebiliriz.
Başkan Erdoğan, 24 Haziran seçimlerinden sonra KKTC’den bile önce Bakü’ye gelip İlham Aliyev’e güzel bir jest yaptı.
Buradaki Azeriler de Aliyev’in Türkiye’den temsilcilerin bulunmadığı ortamlarda, mesela Brüksel’deki bir toplantıda, Türkiye’ye laf atanlara ‘Hop bir dakika!’ dediğini anlattılar.
Ekonomik anlamda iki ülkenin ilişkileri de hızla ilerliyor.
Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Ali Hasanov, görüşmemizde “Türkiye dünyada en ucuz gazı Azerbaycan’dan alıyor” hatırlatmasını yaptı.
Fiyatını da dikkate alarak Azeri gazının Türkiye’deki kullanım oranını artırmanın ne kadar kıymetli olduğu böylece anlaşılabiliyor.
Sözün burasında da geçenlerde açılışı yapılan TANAP projesinin değerini hatırlayabiliriz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.