Ateşkes ilan edilecek idiyse bu mücadele neden verildi?

04:007/03/2020, Cumartesi
G: 7/03/2020, Cumartesi
Mehmet Acet

-Bütün askeri faaliyetlerin Suriye saati ile 00.01’de durdurulması. (Dün gece itibarıyla süre başladı).-M4 karayolunun kuzey ve güneyinde 6’şar kilometrelik derinliği olan bir güvenlik koridorunun oluşturulması.-Türk ve Rus askerlerinin M4 ve M5 karayolunun kesiştiği Serakib’in 2 kilometre batısındaki Trumb’dan M4 karayolu boyunca Ayn el Havr’a kadar olan kesimi boyunca ortak devriyelerin başlaması.Önceki gün Moskova’da varılan ateşkes kararı ve mutabakatın özetinde bu üç maddelik anlayış birliği

-Bütün askeri faaliyetlerin Suriye saati ile 00.01’de durdurulması. (Dün gece itibarıyla süre başladı).

-M4 karayolunun kuzey ve güneyinde 6’şar kilometrelik derinliği olan bir güvenlik koridorunun oluşturulması.
-Türk ve Rus askerlerinin M4 ve M5 karayolunun kesiştiği Serakib’in 2 kilometre batısındaki Trumb’dan M4 karayolu boyunca Ayn el Havr’a kadar olan kesimi boyunca ortak devriyelerin başlaması.

Önceki gün Moskova’da varılan ateşkes kararı ve mutabakatın özetinde bu üç maddelik anlayış birliği var.

Şunu bilelim:

Tarih boyunca bütün ateşkes ya da barış anlaşmaları, savaşın sonuçları ya da sahadaki durumun dayatmalarıyla ortaya çıkmıştır.

Hitler, İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’yı işgal ettiğinde çaresiz kalan Fransızlar, Birinci Dünya Savaşı’nı Almanya aleyhine bitiren anlaşmanın imzalandığı aynı tren vagonunda Almanların 23 yıl önce muhatap kaldığı
‘onursuzluğu’
bu defa kendileri yaşamak zorunda kalmışlardı.

Bu örneği, İdlib ateşkesiyle karşılaştırmak için değil, masada ancak sahadaki kazanım ya da kayıpların verdiği güç kadar sonuç alabileceğinizi göstermesi nedeniyle verdim.

Peki, Moskova mutabakatının okumasını nasıl yapmalıyız?

Dünden beri şu türden sorular soruluyor:

Verilen mücadeleler, şehitler boşuna mıydı?

Böyle bir anlaşma İdlib’e askeri yığınak yapmadan, sıcak çatışmaya girmeden, kayıpları göze almadan yapılabilir miydi?

Benim bu sorulara vereceğim yanıt şudur:

“Hayır, yapılamazdı”.
Bu düşüncemizi ‘
ayakları yere basar’
hale getirmek için, İdlib’de sadece son bir ay içerisinde olanlar üzerinden değil, daha geniş bir zaman diliminden yararlanmamız gerekiyor.

Rusya destekli Esed birlikleri, geçtiğimiz ilkbahardan itibaren Soçi anlaşmasının şartlarının yerine getirilmediğini öne sürerek saldırılara başlamış ve İdlib’i gözüne kestirmişti.

2020’nin Ocak sonu geldiğinde, 2018 Eylül ayında sınırları belirlenen bölgenin yarıya yakını düşmüş, bölgede tutunmanın anahtarı olarak görülen M5 karayolunun denetimi rejim güçlerinin ele geçmişti.

Ankara için bu ilerlemeyi frenleyecek bir karar alınmaması halinde, rejim hızla toprak kazanmaya devam edecek, bunun doğal sonucu olarak İdlib düşecek, hemen ardından sıra Afrin bölgesine gelecek, eş zamanlı olarak da 4 milyondan fazla insan Türkiye topraklarına zorunlu göçe muhatap olacaktı.

Ankara’da Ocak sonunda sahaya güçlü bir yığınak yapılması kararının alınması ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu kararın arkasını dolduran
‘siyasi demeçleri’
böyle bir zeminde karşımıza çıktı.

Şurası açık ki, Şubat başında biri sivil 8 şehidin verildiği Serakib saldırısı, Rusya destekli rejimin Ankara’nın bu iradesini boşa çıkarma niyeti taşıyordu.

Devamında Türk ve Rus heyetleri arasında üç ayrı görüşme yapıldı.

O görüşmelerde Rusların, Türkiye’ye önceki gün varılan mutabakatın çok daha gerisinde önerilerde bulunduğu ve uzlaşma arayışlarına rağmen
‘milim kıpırdamadıkları’
bir sır değil.

Netice-i kelâm, ateşkes sınırlarını belirleyen mutabakatın çerçevesini, sonuçsuz kalan o görüşmelerin devamında olup bitenler belirledi.

Yani son bir hafta…

27 Şubat’ta 33 şehit verdiğimiz ağır saldırının ardından, Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye hava sahası Rusya’nın hâkimiyetinde olmasına rağmen, hem çaresiz olmadığını, hem de
‘elinin ağır olduğunu’
gösteren sert misillemelerde bulundu.
SİHA’ların Suriye Hava Sahasına girip tahrip edici vuruşlar yaptığı, F-16’ların Türk Hava Sahası’nı geçmeden de belli ölçüde karadaki birliklere
‘kalkan olabildiği’
karadaki hedeflerin yanı sıra rejime ait üç uçağın düşürülmesiyle görüldü.

Bu durumda Moskova’daki ateşkes sınırlarını son bir haftanın belirlediğini düşünmek yanlış olmasa gerek.

Bir bütün olarak bakıldığında ise, Moskova mutabakatıyla Rusya destekli rejimin M4 karayolunda durdurulduğunu söylemek mümkün hale geliyor.

Tekrar edelim, Türkiye askeri yığınak yapıp rejimin ilerleyişine karşı bir pozisyon almamış olsaydı, şu an elde tutulabilen yerler de kaybedilmiş olacaktı.

Dolayısıyla sonu böyle olacak idiyse, neden bir mücadele verildi sorusu havada kalıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Moskova’ya giden Türk heyetinde bulunan bir isme, yapılan anlaşmanın getirisi, götürüsü nedir diye sordum.

Muhatabım, yukarıda dillendirdiğim gerekçelere benzer sözler sarf ettikten sonra,
“Önemli olan bundan sonra burada tutunabilmek”
dedi.

Şu an için bir ateşkes olsa da, İdlib’deki mevcut dengenin de kırılmaya açık olduğu bir gerçek.

İleride, belki de çok uzun olmayan bir vade içerisinde
‘İdlib haritasının’
yeniden masaya serilmemesi için daha kalıcı bir konuşlanmaya ve daha kalıcı bir statükoya ihtiyaç var.
#Moskova
#İdlib
#M4 karayolu
#Recep Tayyip Erdoğan