Öncelikle koronavirüsün dünya genelinde yakalanma/iyileşme oranları üzerinden hızını ölçtüğüm kişisel raporumu paylaşayım.
Pazar günü, pazartesi yazısını yazmak üzere bilgisayar başına oturduğum 15.35 itibarıyla veriler şu şekildeydi:
* Toplam vaka sayısı: 160 bin 564,
* Hayatını kaybedenlerin sayısı: 5 bin 962,
* Virüse yakalanıp iyileşenlerin sayısı 75 bin 959.
Peki, son iki günkü veriler üzerinden böyle bir karşılaştırma yaptığımız takdirde karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?
Önce gidişata dair veri olarak kullanacağımız rakamları aktaralım.
Dün (salı) saat 14.00 itibarıyla son durum şu şekildeydi:
Toplam vaka sayısı: 185 bin 386,
Virüse yakalanıp iyileşenlerin sayısı: 79 bin 930,
Hayatını kaybedenlerin sayısı: 7 bin 332.
Aradan geçen yaklaşık iki günlük zaman zarfında takribi 25 bin yeni kişi virüse yakalanırken, aynı zaman diliminde yaklaşık 4 bin kişinin iyileştiği görülüyor.
Bu da oransal olarak iyileşme/yakalanma verilerinin iyileşenlerin aleyhine 6 kattan fazla arttığını gösteriyor.
Yani koronavirüsün yayılma hızı artıyor.
Ortalama olarak bir kişi iyileşiyorsa, 6 yeni kişi virüse yakalanıyor.
Bu gidişle hele hele bazı Avrupa ülkelerinin yaklaşım biçimine bakıldığı takdirde bu artışın geometrik olarak artacağını tahmin edebiliriz.
Koronavirüs salgınını kontrol etmek için dünya ülkelerinin büyük bölümünde birbirine benzer önlemler alınıyor.
Günlük hayatı sınırlamak, değişik ölçeklerde karantina uygulamasına yönelmek, okulları kapatmak, spor müsabakalarını ertelemek, kalabalık ortamları dağıtmaya dönük önlemler.
Ancak iki ülke çok şaşırtıcı bir şekilde başka bir şey deniyor:
İngiltere ve Hollanda…
Bu iki Avrupa ülkesi, salgının yayılmasını sert tedbirlerle önlemek yerine, yayılmasına yol vermek diye de tarif edebileceğimiz bir yönelimle hareket ediyor.
İngilizler bu yöntemi ‘sürü bağışıklığı’ olarak nitelendiriyor.
Dün ulusal sesleniş konuşması yapan Hollanda Başbakanı Mark Rutte ise, bu kavramı biraz daha yumuşatarak ‘grup bağışıklığı” tabirini kullandı.
Ama anlaşılıyor ki bu iki ülke aynı mantıkla hareket ediyor.
Rutte’nin açıklamalarının haber cümlelerine yansımış halini iki paragraf halinde paylaşmak isterim:
Hollanda Başbakanı Mark Rutte canlı yayında ulusa seslendi. Hollanda halkının büyük kısmında koronavirüs görüleceğini söyledi. Salgının kısa sürede son bulmayacağını açıkladı, salgına karşı ‘kontrollü grup bağışıklığı’ kazanılması gerektiğini öne sürdü.
“Bağışıklık kazanan sayısı ne kadar çok olursa virüsün yaşlı ve hastalara yayılması o kadar az olur. Bu hastalığa yakalanıp iyileşenler tekrar hastalanmaz. Bu kişilerle bağışıklığı zayıfların etrafına duvar örmüş oluruz” diyen Rutte, aşı bulunana kadar yayılmasını önlemek için her türlü çabanın gösterileceğini söyledi.
Böyle bir yaklaşımı nasıl karşılamak gerekir?
“Ölen ölsün kalan sağlar bizimdir” vurdumduymazlığı diyesim geliyor.
Aslında riskleri itibarıyla fazla söylemiş de sayılmayız.
En azından milyonlarca kişinin hayatı üzerinden oynanan bir kumar var ortada.
Ancak bu uygulamaya yönelen iki ülkenin iki gelişmiş Avrupa ülkesi olduğu düşünüldüğünde akla başka sorular da geliyor.
Daha doğrusu, ‘sürü bağışıklığı’ ya da ‘grup bağışıklığı’ denilen yöntemin arkasındaki asıl niyetin ne olduğu sorusu.
İngiltere ve Hollanda’nın koronavirüsün yayılmasını önlemek yerine ‘yayıldığı kadar yayılsın’ yaklaşımının nedenlerini anlamak için Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara’yı aradım.
Korona salgını başladıktan sonra kamuoyunun daha yakından tanıdığı, sözlerine güven duyduğu bir bilim adamı olan Kara, bu iki ülkenin böyle bir yönelim içinde olmasını eleştiriyor:
İngiltere ve Hollanda’nın “Salgının yaşı ilerlemiş olanlarda ölümcül sonuçlar ürettiği, gençlerde böyle bir risk oluşturmadığı mantığıyla hareket ettiklerini” söylüyor.
Mesele bundan ibaretse, bu iki ülkeyi yönetenlerin yatacak yeri yok der geçeriz.
Ancak benim zihnimi kemiren ikince bir soru var ki, esas bunu Ateş Hocaya sormak istedim.
Dedim ki:
“Hocam, bu iki ülke ‘sürü bağışıklığı’ politikasına yönelirken koronanın bir sonraki aşamada daha ölümcül hale geleceği, dolayısıyla bağışıklık kazanmış olanların kurtulacağını, kazanmamış olanların felakete sürükleneceğini mi düşünüyorlar?”
Soruyu sorduktan sonra büyük bir merak içerisinde hocanın sesine kulak kesildim.
Prof. Kara’nın kâbus senaryosu içeren bu soruya verdiği yanıt yatıştırıcıydı:
Şöyle dedi:
“Koronanın ağırlaşarak değil, hafifleyerek ilerleyeceğini düşünüyoruz.”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.