Madem böyle alengirli cümlelerle giriş yaptık, Henry Kissinger’in şu meşhur sözünü de hatırlayalım:
Suriye dosyasında Türkiye, diplomasi masasında birkaç yıl öncesine göre daha güçlenmiş durumda.
Neden?
Sahadaki kazanımlarının getirdiği özgüvenle masaya oturuyor, o yüzden.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün büyükelçiler toplantısında Fırat’ın doğusu için yeniden operasyon sinyali verdi.
Şöyle dedi:
Amerikalılar, Türkiye’nin güney sınırına Aralık ayındakine benzer büyük bir askeri yığınak yaptıklarını kendi istihbarat araçlarıyla tespit ettikten sonra, Ankara’yı durdurmak için kendileri harekete geçtiler.
Görüş ayrılıklarının neler olduğunu da artık herkes biliyor.
Washington Post Gazetesi, ABD’nin, Jeffrey üzerinden 15 kilometre derinliği, 140 kilometre uzunluğu olan bir güvenli bölge önerdiğini, Türkiye’nin bu öneriyi reddettiğini yazdı.
Mesele sadece güvenli bölgenin uzunluğu, genişliği meselesinden de ibaret değil tabi.
ABD, hem PKK/YPG’nin hamiliği rolünden vazgeçmek istemiyor, hem de Türkiye ile bir anlaşma yaparak Ankara’nın YPG üzerindeki rezervlerini sınırlamaya çalışıyor.
Diğer yandan iki tarafın anlaşma umudunu taze tutmaya yarayabilecek önemli bir uzlaşısı da var aslında.
YPG’nin ilan edilecek güvenli bölgeden çıkarılmasını ABD tarafı da kabul etmiş görünüyor.
En azından James Jeffrey’in daha önceden tam da bunu söyleyen açıklamalar yaptığını biliyoruz.
Peki bundan sonra ne olur?
ABD açısından en büyük risk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konularda hem kararlı bir tutum sergilemesi, hem de şantaj diline kapalı olması.
Hatta öyle bir dile reaksiyoner bir tutumla karşılık vermesi.
Bu böyle olduğu ve böyle bilindiği için, Amerikalılar sınıra yapılan yığınağın fark edilmesi üzerine davet edilmeden Ankara’nın kapısını çalmış oldular.
Yani artık oyalama taktikleri anlamında deniz tükenmiş görünüyor.
Bu iki değerlendirmeye bir üçüncüsünü de şöyle ekleyebiliriz:
ABD, YPG’yi koruma hedefinden vazgeçmemekle birlikte, Türkiye’nin müdahalesinin bir tür savaş nedeni sayılabileceğini de hiçbir zaman söylemedi.
Türkiye’nin tek taraflı harekete geçmesine karşıyız deniyor, böyle bir durum ilişkileri olumsuz yönde etkiler deniyor ama PKK/YPG için gerekirse savaşırız falan da denmiyor.
Fotoğrafın Türkiye’ye bakan tarafında ise ekonomiye dair bir takım riskler söz konusu olabilir.
S-400 meselesini Türkiye’ye karşı bir yaptırım gerekçesi olarak kabullenmeyen, bunu da 12 Temmuz’dan sonraki süreçte ortaya koyan Trump’ın Türkiye’nin muhtemel bir askeri operasyonu karşısında nasıl bir tutum sergileyeceği tam olarak kestirilemiyor.
Acaba o duruşunu koruyor mu?
Ya da, bu lafı ederken ciddi miydi?
Ciddi olsa bile, demin dediğimiz gibi güvenlik meselelerinin şantaj aracı olarak kullanılmasına rıza göstermeyeceğini uygulamalarıyla ortaya koyan Erdoğan, böyle bir risk nedeniyle geri adım atar mı?
Sorular peşin sıra gidiyor.
Ama önce masadan ne çıkacak onu bir görmek lazım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.