Ankara zirvesinden çıkan üç sonuç

04:005/04/2018, Perşembe
G: 5/04/2018, Perşembe
Mehmet Acet

Önceki gün temeli atılan Akkuyu Nükleer Santrali için, haber cümlelerinde “60 yıllık rüya gerçek oluyor” ifadesi kullanılıyor.Bu durumda, 60 yıldır neden yapılamamış diye sormak da mümkün.Cesaretsizlik, vizyonsuzluk, imkânsızlık, ufuksuzluk gibi bir takım gerekçeler sıralayabiliriz.Ama bütün bu gerekçelere bir de, bu işin bilinçli bir şekilde engellenmesi maddesini eklemek gerekiyor.“Gelişmiş” kategorisine dahil olmuş hemen bütün ülkelerde birden fazla nükleer santralin dumanı tüterken, Türkiye

Önceki gün temeli atılan Akkuyu Nükleer Santrali için, haber cümlelerinde “60 yıllık rüya gerçek oluyor” ifadesi kullanılıyor.

Bu durumda, 60 yıldır neden yapılamamış diye sormak da mümkün.

Cesaretsizlik, vizyonsuzluk, imkânsızlık, ufuksuzluk gibi bir takım gerekçeler sıralayabiliriz.



Ama bütün bu gerekçelere bir de, bu işin bilinçli bir şekilde engellenmesi maddesini eklemek gerekiyor.

“Gelişmiş” kategorisine dahil olmuş hemen bütün ülkelerde birden fazla nükleer santralin dumanı tüterken, Türkiye neden bu işe karıştırılmamış sorusu üzerinde uzun uzun düşünmek lazım.

Hava savunma sistemi konusunda Türkiye neden on yıllar boyu ‘çıplak’ kaldı/bırakıldı sorusunu da aynı bağlamda görmek mümkün.

Dikkat ettiyseniz son iki günün öne çıkan başlıkları üzerinde duruyorum.

İran’a S300 füzelerini 10 yıl içinde teslim eden, Pakistan, Çin gibi ülkeler daha önceden anlaşma sağladıkları için öncelik haklarına sahip oldukları halde, S400 hava savunma sisteminin Türkiye’ye teslimi Mart 2020’den Temmuz 2019’a çekilmiş oldu.

Türkiye’nin bu teslimatın daha erken tarihlerde yapılmasını istemesinin iki gerekçesi olabilir.

1. Hava savunma sisteminin güçlendirilmesine gerçekten acil ihtiyaç olduğu için,

2. ABD’den gelen “bu işten vazgeçin” baskılarının daha uzun vadeye yayılmaması için.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki akşam Rusya Devlet Başkanı Putin’le yaptığı basın toplantısında spekülasyonları bitiren şöyle bir açıklama yaptı:

“S400 anlaşmasını yaptık, o defteri kapattık, bitti o iş.”

Putin’in açıklamaları da teknoloji paylaşımı bağlamındaki soru işaretlerini giderecek türdendi.

O da şöyle dedi:

“Ortak imalata ve teknolojilerin ihracatına gelince, bu güven meselesi değil, siyasi temas konusu değil. Bu tamamen ticari bir meseledir. Bu mesele şirketler tarafından çözüme bağlanıyor. Bu konuda herhangi bir siyasi, askeri tutumumuz yok, herhangi bir sınırlama da yoktur fiilen.”

ZİRVEDEN ÇIKAN KARARLAR

Türkiye, Obama döneminden başlamak üzere ABD yönetiminden sürekli kazık yediğini anladıktan sonra Suriye’de Rusya ve İran ile işbirliğine yönelmiş, Astana ve Soçi süreci de böyle başlamıştı.

Türkiye açısından bu sürecin meyveleri Fırat Kalkanı ve Afrin Harekâtı oldu.

Dün Ankara’da Erdoğan, Putin ve Ruhani arasında yapılan üçlü zirvenin sonuçlarını ise üç başlıkta toplayabiliriz.

1. Soçi’de oluşturulan heyetlerin Suriye anayasası için çalışmalarını sürdürmesi,

2. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda sağlanan ortak tutum,

3. Savaş nedeniyle büyük tahribatlar yaşayan Suriye’nin altyapısının yeniden inşası ve evlerini terk eden mültecilerin geri dönüşüne dönük çalışmalar.

7 yıllık iç savaş nedeniyle Suriye’nin birçok bölgesi taş devrine döndü.

Tabi, bu tablonun ortaya çıkmasında, Rusya ve İran’ın rolünü de göz ardı edemeyiz.

Dünkü basın toplantısına da yansıdığı gibi, meselenin insani yönü konusunda en fazla dertlenen ülkenin Türkiye olduğu da bir gerçek.

Rusya Devlet Başkanı Putin’in “Erdoğan’dan gelen yeni teklifler var” açıklaması üzerine, bu tekliflerin neler olduğunu Cumhurbaşkanı’nın sözlerinden anlamış olduk.

Doğu Guta’dan tahliye edilen insanların acil ihtiyaçlarının ve tedavilerinin karşılanması ve geri dönecek Suriyeliler için kalıcı konutların inşası.

Ankara zirvesine katılan üç ülkenin 4,5 ay sonraki güncel pozisyonları üzerinde de birkaç kelâm edelim.

Üç lider arasındaki bir önceki zirve 22 Kasım’da Tahran’da yapılmıştı.

O günden bu yana zaman Türkiye lehine işledi diyebiliriz.

Şöyle ki:

Rusya, İngiltere ile yaşadığı casus krizi sonrası, Batı’nın yeni yaptırımlarıyla karşı karşıya ve bunun ciddi anlamda sıkıntısını çekiyor.

İran için bu kıskaç daha da keskinleşirken, bu ülke, asıl içeride ekonomik ve siyasi krizler nedeniyle ciddi bir türbülans yaşıyor.

Örneğin, 2-3 yıl önce bir ABD doları 20 bin İran riyali ederken, şimdilerde bu rakam bire 50 bine kadar yükselmiş.

Özellikle işsizlik ve muhafazakâr İranlılar arasında yaşanan kargaşa, İran yönetimini kendi sınırları ile daha fazla ilgilenmeye zorluyor.

Türkiye ise, Ankara zirvesine Afrin zaferinin gücüyle oturmuş oldu.

Bu da şu anlama geliyor:

Batı bloku ile fiili yaptırımlarla karşı karşıya kalan Rusya ve İran açısından Türkiye’nin değeri, 4-5 ay öncesine göre daha bir kıymetlenmiş durumda.

#Rusya
#Türkiye
#İran