Ankara, Birleşik Arap Emirlikleri’ne anlayacağı dilden cevaplar vermeye başladı

04:001/02/2020, Cumartesi
G: 1/02/2020, Cumartesi
Mehmet Acet

Dikkatinizi çekti mi bilmem.Geçen hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Cezayir’e yaptığı ziyaretten hemen bir gün sonra Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dışişleri Bakanı aynı ülkede soluğu almıştı.Ne demeye gittiğini de tahmin edersiniz.“Onun dediğini yapma, sen bizi dinle”diye telkinde bulunmak için.Abu Dabi’nin sinsi mi sinsi bir Veliaht Prensi var malum.Muhammed Bin Zayed…Fotoğrafına bakarsanız, tipinin de karakteriyle uyumunu hemen fark edebilirsiniz.Bu adam, son yıllarda Ankara’nın özellikle

Dikkatinizi çekti mi bilmem.

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Cezayir’e yaptığı ziyaretten hemen bir gün sonra Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dışişleri Bakanı aynı ülkede soluğu almıştı.

Ne demeye gittiğini de tahmin edersiniz.

“Onun dediğini yapma, sen bizi dinle”
diye telkinde bulunmak için.

Abu Dabi’nin sinsi mi sinsi bir Veliaht Prensi var malum.

Muhammed Bin Zayed…

Fotoğrafına bakarsanız, tipinin de karakteriyle uyumunu hemen fark edebilirsiniz.

Bu adam, son yıllarda Ankara’nın özellikle Arap dünyasına dönük her adımını sabote etmek için elindeki bütün imkanları kullanıyor.

“Arap ulusalcılığına”
oynayarak, Türkiye’nin Arap ülkeleriyle ile dostane ilişkiler geliştirme çabalarını, kriz alanlarında ortak inisiyatifler geliştirme arayışlarını baltalamaya çalışıyor.
Arap mahallesine dönük yüzünde, mahalleye girip çıkanları kollayan
‘vasıfsız kabadayı’
rolünü oynamaya çalışıyor.

Daha fenası ise, bu adamın Türkiye’deki seçim dışı yöntemlerle iktidar değiştirme çabalarına, darbe girişimlerine fiilen destek vermiş olması.

Ama destek verirken aynı zamanda
‘sobelendiğini de’
söylemeliyiz.
3 yıl kadar önce katılımcıları arasında bulunduğum bir davet sırasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu,
“Bir Müslüman ülkenin Türkiye’deki darbe girişimlerine 3 milyar dolar fon sağladığını”
söylediğinde, küçük bir araştırma yapıp o ülkenin Birleşik Arap Emirlikleri olduğunu öğrenmiştim.

2017 Haziran ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da o güne kadarki sessizliğini bozarak Birleşik Arap Emirlikler yönetimine sert mesajlar verdiğini hatırlıyoruz.

Mesela o günlerde yaptığı konuşmalardan birinde Erdoğan şöyle şeyler demişti:

“Birilerinin istihbarat örgütleri varsa bizim de var. Kimlerin o geceyi nasıl geçirdiğini çok iyi biliyoruz. Türkiye’de ne oldu, ne oluyor, bitti mi, gidiyor mu, darbe neticeye ulaştı mı, ulaşıyor mu? Bunu takip edenleri çok iyi biliyoruz. Nasıl paralar harcandığını çok iyi biliyoruz.”

Peki bu paralar nerelere, nasıl harcandı, harcanıyor?

Bir kısmının kara propaganda amacıyla lobicilik faaliyetleri için harcandığını düşünebiliriz.

Yönetimlere yakın kanallarla, düşünce kuruluşlarıyla, uluslararası erişimi olan, genellikle İngilizce yayın yapan basın kuruluşlarıyla sağlanan temaslar üzerinden Amerikan stiline uygun yöntemlerle yürütülen lobi faaliyetleri için saçılan, sosyal medyada troller için harcanan paralar diye bir sıralama yapabiliriz.

Ama lobicilik faaliyetleri dışında FETÖ’cülerle sıkı fıkı olma hallerine dair örtülü/açık istihbarat bilgileri de mevcut.

Geçen yaz, Ankara’nın karar alma mekanizmalarında sandalye sahibi olan üst düzey bir güvenlik yetkilisiyle konuşurken, kendisinin Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bu anlayıştan
‘kanser hücresi’
diye söz ettiğine tanık olmuştum.
Aynı isim, bu kanserin
‘metastaz yaptığı’
ülkeleri sıralarken Mısır’dan, Suudi Arabistan’dan ve Libya’dan (Darbeci general Halife Hafter) söz etmiş, gazeteci olarak oralardaki gelişmeleri yakından izlememizi önermişti.

Bu takıntının birden fazla nedeni var.

Ama burada da bir sıralama yapmak gerekirse, birinci sıraya Türkiye’deki yönetime dönük Arap sokağındaki geniş sempati alanının ürettiği rahatsızlığı koyabiliriz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın kurmaylarından birinin tabiriyle, kendi halklarına karşı kendi oturdukları koltuklarda rahat değiller.

Sokaktan gelen talepler Türkiye örneğiyle karşılarına çıktığı için, bu tablo ilham veren kaynağa dönük
‘cezalandırma dürtüsünü’
tetikliyor.
Son haftalarda, Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu
‘bel altı’
vuruşlarına, dış politika faaliyetlerinde Türkiye’yi
‘gölge gibi’
takip etme alışkanlığına
‘yeni tür yöntemlerle’
ve anlayacağı dilden cevaplar verileceğine dair duyumlar alıyoruz.

İlk örnek, Birleşik Arap Emirlikleri yönetiminin Türkiye karşıtı eylemlerde taşeron olarak kullandığı Muhammed Dahlan’ın terörden arananlar listesinde kırmızı kategoriye eklenmesiyle karşımıza çıktı.

İçişleri Bakanlığı’nca alınan bu karar, Muhammed Bin Zayed’in
‘karanlık işler’
için kullandığı bu adamının PKK ile eşdeğer bir statüde görülmeye başlanması anlamına geliyor.

Yani sözlü tepkilerin ötesine geçen bir başlangıç bu.

Diğer yandan, Libya’daki son gelişmeleri bir yönüyle de Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki kozların paylaşılması biçiminde yorumlamak isterseniz, bu fikrinize iyi bir destek bulabilirsiniz.

Buradan baktığınızda, Türkiye’nin Libya için geliştirdiği inisiyatifleri, Birleşik Arap Emirlikleri’ne yeni yöntemlerle cevap verme kararının bir
‘çıktısı’
olarak da değerlendirmeniz mümkün hale geliyor.
En son Bloomberg’de yayınlanan bir habere göre, Türkiye’nin Trablus’un hava savunmasını güçlendirmesiyle, Libya’da taraflar arasındaki
‘güç dengesi’
eşitlenmiş oldu.
MİT Başkanı Hakan Fidan’a dönük İsrail kaynaklı
‘hedef gösterme’
haberinin okuması yapılırken, bu haberin, bu anlattıklarımızla olan ilişkisi üzerinde de kafa yorulabilir.
#Muhammed Bin Zayed
#MİT
#Libya
#Türkiye
#Kanser