Milyonlarca insana dini, Allah’ı, Peygamberi anlatan, anlattıklarıyla sevdiren Nihat Hatipoğlu Hoca koronavirüse yakalandı.
Hatipoğlu, “Dostlar rahatsızım. Tedavi devam ediyor. Özel dua istiyorum bu akşam” diyerek kendisi duyurdu rahatsızlığını.
Dün, Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde kendi yazdıklarından durumunun iyiye gittiğini öğrenip mutlu olduk.
“Bir gün içinde yüzbinlerce dua zinciri kuruldu” diyor Hoca.
“İlk kez bu kadar insanımızın bu kadar ağladığına şahit oldum” diye de ekliyor.
Normal bir durum bu.
Yıllardır Anadolu Müslümanlığını güzel güzel anlattığı için Hatipoğlu’nun etrafında geniş bir muhabbet halkası oluştu.
Diğer yandan, Nihat Hatipoğlu korona olduğu diye zil takıp oynayan, yetmedi hastalandı diye arkasından hakaretler, küfürler yağdıran bir tayfa da ortaya çıktı.
Anlayacağınız, bir hasta var, bir de hasta ruhlar…
Nihat Hatipoğlu’nun oğlu Osman Hatipoğlu, sosyal medyadan bu duruma isyan eden bir paylaşımda bulununca Cumhuriyet gazetesi “Hatipoğlu’nun rahatsızlığının duyurulmasının ardından oğlu Osman Hatipoğlu ise tepki çeken bir paylaşımda bulundu” diye haber yaptı.
Nihat Hatipoğlu gibi benzer türden saldırıların hedefinde olan bir isim daha var: Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş.
Malumunuz Erbaş, en son Giresun’daki sel felaketi sonrası geçmiş olsun dileklerini iletmek, selzedelere manevi destek vermek için bölgeye gitmişti.
Neymiş?
Diyanet İşleri Başkanı ne diye sel bölgesine gidermiş.
Madem gitti, ne diye sarıkla, cüppeyle oraya gidermiş.
Ya neyle gidecekti?
Yakasına papyon takıp öyle gitmesi mi uygun düşerdi?
Bunları yapanların, bu yaptıklarının ‘görüş beyan etmenin’ ötesine geçen bir yönü olduğunun farkındasınız değil mi?
İfade özgürlüğü deyip geçemeyiz yani.
Canavarca bir saldırganlık hali var ortada.
Biraz öbür taraftan dolanıp öyle anlatalım isterseniz.
İngilizcede bu yapılanları tarif etmek için birden fazla tabir kullanılıyor.
Defamation Campaign: Hakaret/Karalama Kampanyası deniyor mesela.
Smear Campaign: Lekeleme/karalama Kampanyası deniyor.
Ve son yıllarda daha yaygın şekilde kullanılan tabiriyle ‘hate crime’ yani nefret suçu.
Nihat Hatipoğlu’na, Diyanet İşleri Başkanı’na yönelik sözlü saldırganlığı tarif etmek için bu üç tanımı da kullanmak mümkün.
Bir insan hastalandı diye, koronaya yakalandı diye hakaretlere, küfürlere maruz kalıyorsa burada doğrudan kişiliğine yönelik bir saldırı olduğu açıktır.
Kişinin bir davranışını eleştiri konusu yapmaktan öte, her durumu, her sözünü ya da her davranışını nefret söylemi ya da karalama kampanyasının parçası haline getirme durumu söz konusu.
Yabancısı değiliz bu tutumun.
FETÖ güçlü olduğu dönemde böyle yapardı.
28 Şubat’ta nefret suçlarının bin bir türlüsüne tanıklık ettik.
Bir kişiyi hedef haline getirdikten sonra havada bulutların toplanmasından, karada toprağın toz üretmesinden o kişiyi sorumlu tutan hastalıklı bir tutum bu.
Nihat Hatipoğlu diyor ki:
“Hastalığımıza sevinen ve sevinç narası atacak kadar vicdansızlaşan gruba gelince. Ne sandınız. Biz öleceğiz siz yaşayacak mısınız? Ben Rabbe gitmekten hiç endişe etmedim. Günün birinde icabet edeceğim. Din düşmanlığı, İslam’dan nefret sizi bu kadar mı kör, zavallı, sefih ve müptezel etti. Yazık.”
Dediği doğru.
Nihat Hatipoğlu’na niye saldırıyorlar?
Diyanet İşleri Başkanı’na niçin hücum ediyorlar?
Tam da yaptıkları işten dolayı değil mi?
O halde bu saldırıların arkasından Hoca’nın dediği gibi din düşmanlığı, İslam nefreti çıkmıyor mu?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.