AK Parti ve MHP’nin hazırladığı Seçim Kanunu’nda değişiklik öngören çalışma, geride kalan hafta içinde Ankara’nın iç siyaset gündemine damgasını vurdu.Düzenlemenin Meclis’ten geçmesiyle birlikte, ittifak sistemindeki milletvekili dağılımında önemli değişiklikler olacak.Yeni düzenleme özellikle muhalefet içindeki küçük partiler açısından hayli zorlayıcı olacak.Neden derseniz, Saadet, DEVA, Gelecek gibi partiler, TBMM’ye girebilmek için ittifakın toplam gücüne bel bağlayamayacak.Ancak kendi güçleri
AK Parti ve MHP’nin hazırladığı Seçim Kanunu’nda değişiklik öngören çalışma, geride kalan hafta içinde Ankara’nın iç siyaset gündemine damgasını vurdu.
Düzenlemenin Meclis’ten geçmesiyle birlikte, ittifak sistemindeki milletvekili dağılımında önemli değişiklikler olacak.
Yeni düzenleme özellikle muhalefet içindeki küçük partiler açısından hayli zorlayıcı olacak.
Neden derseniz, Saadet, DEVA, Gelecek gibi partiler, TBMM’ye girebilmek için ittifakın toplam gücüne bel bağlayamayacak.
Ancak kendi güçleri yeterse Meclis’te milletvekili olarak temsil hakkını elde edebilecekler.
Bu da şu anlama geliyor:
Ya kendi güçlerine güvenip kendi amblemleriyle seçime girecekler ya da ittifak halinde oldukları büyük partilerin listelerinden seçimlere girmeyi kabullenmek zorunda kalacaklar.
Düzenleme için ‘anti-demokratik’ tartışmaları yapılıyor olsa da, bu iddianın güçlü bir zemini bulunmuyor.
Sonuçta ‘artık oyların’ hak edilmemiş yerlere gitmesini önlemek, seçmen iradesinin kendi partisi dışında başka partilere yansıyacak şekilde sonuçlar doğurmaması gibi hedefler gözetilmiş bu düzenleme yapılırken.
Anti demokratik bir yönü olmasa da, siyaseten bir ‘meydan okuma’ niyetinden söz edilebilir tabii.
Sonuçta bu partilerin yönetimleri güçlü bir iddia ortaya koyarak kendi bileklerinin hakkıyla milletvekili çıkarmakla, güçsüz olduklarını kabul edip ittifak içindeki büyük partilerin (CHP ya da İYİ Parti) listesinden sandığa gitmek arasında bir tercih yapmak zorunda kalacaklar.
Bunun kolay bir seçim olmadığı ortada.
Bir üçüncü yol olarak Saadet, DEVA ve Gelecek Partisi’nin (belki Demokrat Parti’yi içlerine alarak) 4’lü bir ittifakla Meclis seçimlerine gidebilecekleri ihtimalinden söz ediliyor.
Nasıl bir karar verileceğini muhtemelen 27 Mart’ta yapacakları toplantıdan sonra öğrenebileceğiz.
Muhalefetin tek meselesi sonradan karşılarına çıkan bu düzenleme değil elbette.
Bir de cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesi var.
Geçtiğimiz günlerde İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Fox Tv’de katıldığı programda, şapkadan yeni tavşan çıkartarak ‘isimsiz adaydan’ söz etti.
Bir karar niteliği taşıyor olmasa da, taktiksel anlamda da üzerinde durmayı hak eden sözler bunlar.
Yazıya başlamadan önce Akşener’in ifadeleriyle ilgili İYİ Parti içindeki yakın kurmaylarının ağzını yokladım.
İlgili mercilerde böyle bir konu konuşulmamış.
Örneğin çarşamba günü yapılan Divan toplantısında konu gündeme gelmemiş.
Muhtemelen daha önce de örneklerine rastladığımız gibi, Meral Hanım kendi başına ya da çevresinde bulunan bir iki kişinin fikrini alarak böyle bir konuyu kamuoyu önünde dillendirmeye karar vermiş olabilir.
Akşener’in sözleriyle ilgili en fazla CHP cephesinin ne diyeceği merak konusu.
Yine bu yazıya oturmadan önce CHP’nin nabzını da almaya çalıştım.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın bir isim, Akşener’in bu öneride bulunurken kastının, bilinmeyen birisinin değil, aktif siyasette olmayan birisi olduğu görüşünü dile getirdi.
Bu, doğru bir yaklaşım gibi görünüyor.
Sonuçta cumhurbaşkanı adayı olması için sokaktan herhangi bir insanı getirip ilân etmeleri beklenmemeli.
Konuştuğum CHP’li isim, bu görüşlerin dışında daha ilgi çekici bir başka şey söyledi.
Dedi ki:
Peki ama ya diğer partiler?
Konuştuğum isme göre, diğer partilerin liderleri, Kılıçdaroğlu ve Akşener ne derse mecburen kabullenmek zorunda kalacak.
Bu iş daha çok su götürür elbette.
Ancak şu aktardığım kulis bilgileri bile muhalefet cephesindeki dağınıklık hakkında epeyce fikir vermiyor mu?