Araştırmalara göre, Afrin’e Zeytin Dalı Harekatı’na toplumun yüzde 83’ü destek veriyor.
Ak Parti hükümetlerinin icraatları arasında bugüne kadar en fazla sağlık yatırımları ve hizmetlerine verilen yüzde 73’lük bir destek söz konusu idi.
Bu da demek oluyor ki, yakın tarihte bu operasyon kadar geniş bir toplumsal konsensüsün sağlandığı ikinci bir vaka yok.
Bunun nedenlerini anlayabiliyoruz.
2013’ten sonra başlayan süreçte neler olup bittiğini, bu olup bitenlerle muhatap olanlar kadar toplum da yakinen fark etmiş durumda.
Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenen PKK kuşağı projesinden de, bu projenin Türkiye’nin türbülansa girdiği bir anda buralara da taşınma riskinden de toplum haberdar.
Afrin Harekatı’nda 20’nci gün dolmak üzere.
Engebeli araziler, YGP’nin açtığı tüneller, yaptıkları tahkimatlar Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO’nun işinin kolay olmadığına işaret ediyor.
Bununla birlikte operasyonun planlamasını ve hedeflerini belirleyen güvenlik birimlerine göre, PKK/YGP’nin TSK ve ÖSO’ya karşı üstünlük sağlayabilecek bir kabiliyetleri bulunmuyor.
Harekatın önündeki en büyük engel hala, bölgedeki hava şartları.
Özellikle sis nedeniyle hem hedeflerin belirlenmesinde, hem de sızmaların engellenmesinde zaman zaman sorunlar yaşanıyor.
Operasyonun öncelikli hedefi Türkiye Cumhuriyeti topraklarını terör tehdidinden korumak/kurtarmak olduğuna göre, şu anki haliyle bile bu konuda önemli bir mesafe kaydedildiği söylenebilir.
Bu cümleyi dün, Afrin harekatının planlanmasını yapan güvenlik birimlerinde görevi bulunan bir isimden işittim:
Önceki gün YPG kontrolündeki diğer bölgelerden destek amacıyla Afrin’e kalabalık bir grubun geldiğini biliyoruz.
Hatta Afrin’e bu yöntemle ilave silah sevkiyatı yapıldığı yönünde bir değerlendirme de var.
Madem böyle bir tespit yapıldı, neden müdahale edilmedi gibi bir soru akla gelebilir.
Sorunun mantıklı bir cevabı olmakla birlikte, bu cevap aynı zamanda, yürütülen harekatın zorluklarından bir tanesini oluşturuyor.
Sivillere zarar vermeme ilkesi…
PKK konvoyu meselesinde ikinci bir sorunumuz daha var.
Bu konvoyun, herhangi bir müdahale olmadan, Afrin’e ne taşıdıkları sorgulanmadan, Şam rejimi, İran milisleri ve Rusya’nın izniyle kalkıp buralara gelebilmesi.
Sözün burasında, demek ki bu üçlü aktör grubu, PKK/YPG’nin Türkiye’ye karşı mukavemetini güçlendirme çabasından pek rahatsız değilmiş diye düşünebiliriz.
Bu da bizi, sahadaki zeminin ne kadar kaygan olduğu fikrine götürüyor.
Afrin Harekatı’nın Moskova ile sağlanan mutabakat çerçevesinde başladığını bilmekle birlikte, Rusların Türkiye’ye sağladığı her imkan karşılığında yeni bir şeyler koparmaya çalıştığını akıldan çıkarmamak gerekiyor.
Rus mantığı geçen yıl konuştuğumuz bir Türk diplomatın ifadesiyle şöyle işliyor:
İçinden geçtiğimiz sürecin şöyle bir riski de var.
Bir tepenin arkasından üzerinize doğru taşların geldiğini ama bu taşları kimin attığından bir türlü emin olamadığınızı düşünün.
Suriye’nin özellikle kuzeyi, tam da böyle bir yer.
Herkesin elinin ziyadesiyle kirlendiği bir yerde, bir tür temiz hava sahası oluşturmak için çaba harcayan Türkiye dışında ikinci bir aktör maalesef bulunmuyor.
Bu nedenle, hem işin askeri strateji kısmında hem politik hedefler bağlamında rasyonel zemini kaybetmemek büyük önem taşıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.