Şöyle bir soruyla başlayalım:
Türkiye, Rusya ile anlaşarak Afrin/Zeytin Dalı harekatına girişmemiş olsaydı, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson Türkiye’ye gelir miydi?
Gelirdi mutlaka ama geçen haftaki ziyarette gördüğümüz türden sonuçların çıkması çok zor olurdu.
Demem o ki, Tillerson’ı Ankara’ya getirten, “Bundan böyle ne yapacaksak Türkiye ile birlikte yapacağız” demeye zorlayan yeni durumun iki açıklaması olabilir:
1. Türkiye’nin Afrin’de, yani sahada varlığını yeniden göstermesi.
2. Bu işin Afrin’le, hatta Menbiç ile sınırlı olmadığını, Fırat’ın doğusu dahil bütün sınır hattının ‘temizlenecek hedefler kapsamı’ içerisinde olduğunu göstermesi.
Henry Kissinger’ın sözünü hatırlatmanın tam sırası:
“Gücünüzün gölgesi diplomasi masasına düşmediği sürece, o masada konuştuklarınız lakırtıdan öteye geçmez.”
Türkiye, sahada gücünü gösterince, o gücün gölgesi diplomasi masasına düştü, Washington, yeni duruma göre yeni bir hamle yapmak zorunda kaldı.
Geçen haftanın okuması budur.
Bu minvalde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin Afyonkarahisar Kongresi’nde sarf ettiği şu cümleleri ‘diyalog ve diplomasinin yararları’ parantezine alıp buraya koyabiliriz.
“Bakın geçmişte kimi konularda İran’la, Irak’la, Rusya’yla, Yunanistan’la, Amerika’yla, Avrupa ülkeleriyle çeşitli anlaşmazlıklarımız, görüş ayrılıklarımız olmuştur. Ne zaman bunları Allah’ın insanlara en büyük lütfu olan akılla, diyalogla çözmeye çalıştıysak hepimiz kazandık”
Önümüzdeki kısa vadeli süreçte, Ankara’nın, Erdoğan/Tillerson mutabakatına ‘bir kredi açarak’ yaklaşacağını düşünebiliriz.
Neden mi?
ABD Dışişleri Bakanı, “Bundan sonra ne yapacaksak Türkiye ile birlikte yapacağız” diyerek kendisini kötü(!) bağladı.
Bundan sonra Suriye’nin kuzeyi mevzu bahis olduğunda Washington’dan gelebilecek her türlü ‘falsolu hareket’ anında bu cümleyi hatırlatacak.
Ama geçmişe bakıp bugünü değerlendirdiğimizde o kadar çok falsolu hareket ile karşılaştık ki, bu kadar bağlayıcı bir cümleye dahi ihtiyatla bakılıyor.
İşin aslı, Tillerson ziyaretinden bir tutam umut ışığı etrafa yayılmış olsa da, “ABD yola geldi, Türkiye ile işbirliği yapmaya karar verdi, Suriye politikasını köklü bir şekilde değiştirmeye başladı” gibi cümleler kurmanın zorluğu hatta imkansızlığı şu an için de geçerli.
Neden derseniz, bu hamlenin arkasında stratejik bir politika değişikliğinden çok taktiksel bir oyalama niyeti var gibi duruyor.
Şunu açıkça dillendirelim.
ABD, Suriye savaşının başından beri, özelliklede 2012’den sonra Türkiye’ye kazık üstüne kazık attı.
Esad rejimini birlikte değiştirelim dedi, yan çizdi, ılımlı Suriye muhalefetini eğitip donatalım derken, Türkiye’nin can düşmanı PKK’ya omuz verdi.
Devamında Türkiye’nin kendi başına ya da Rusya ile anlaşarak yaptığı sınır ötesi operasyonlardan hiçbir zaman hazzetmedi.
Hatta 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı harekatıyla fiiliyata dökülen Türk/Rus işbirliğini sabote etmek için kimi zaman bel altı vuruşlar bile yaptı.
Bel altı vuruşlar derken, sadece iki örnek hafızamızdaki tazeliğini koruyor.
a. 24 Kasım 2016’da, yani, Rus jetinin Türkiye sınırını ihlal ettiği için düşürüldüğü tarihin yıl dönümünde, El Bab’da konuşlu TSK unsurlarının, koordinatları ABD tarafından verilen kanlı bir saldırıya maruz kalması. (Ankara’da böyle bir değerlendirme olduğunu daha önce yazı konusu etmiştik)
b. Türkiye’nin Afrin harekatının başlangıç noktası olan, Suriye’deki Rus üslerinin ‘kimliği meçhul’ bir drone tarafından vurulması.
Sözün burasında, Rusya Devlet Başkanı Putin’in o saldırılardan birkaç gün sonra yaptığı “Bu işin arkasında Türk devleti ve Türk ordusu yok, kimlerin olduğunu biliyoruz. Bu işin işbirliği yaptığımız ülkelerle aramızı bozmaya çalışan güçler tarafından yaptırıldığını biliyoruz” şeklindeki sözlerini hatırlatmak yararlı olacaktır.
Putin’in sözlerinin hangi adrese gittiği belli değil mi?
ABD’nin Suriye’deki temel önceliklerinden birinin Fırat Kalkanı, İdlip ve Afrin harekatı ile somutlaşan Ankara/Moskova işbirliğini bozmak olduğunu akıllardan çıkarmamak gerekir.
Rusların çok da güvenilir bir partner olduğunu iddia etmiyorum ama, Türkiye’nin 24 Ağustos 2016 tarihinden itibaren Suriye’de ne yaptıysa hep ABD’nin şiddetli itirazlarıyla çarpışarak, Rusya ile bir şekilde mutabakat sağlayarak yaptığını gözden kaçırmayalım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.