Çarşamba günü 15 Temmuz darbe kalkışmasının 4’üncü yılı geride kalmış olacak.
“Hedefine ulaşsaydı neler olurdu” ya da “Hedefine ulaşamadığı için neler oldu” soruları üzerinden ilerleyerek fikir egzersizinde bulunmak için bu 4 yıllık süre önümüze değerli veriler koyuyor.
“Hedefine ulaşamadığı için neler oldu” sorusuna cevap bulmak için bugünden geriye doğru 4 yıllık bir yolculuğa çıkacaksak eğer, söze Libya’dan başlamak isabetli olacaktır.
2019 Nisan ayında Trablus’a sıkışıp kalan Libya yönetiminden gelen yardım çağrılarına cevap vermek adına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın cesur ve güçlü bir irade ortaya koyması, devamında istihbari ve askeri yeteneklerin etkili şekilde devreye sokulması, sahadaki dengelerin değiştirilmesi, yapılan anlaşmalarla Akdeniz’deki ‘Mavi Vatan’ sınırlarının genişletilmesi gibi öncesinde duymaya, konuşmaya alışık olmadığımız konular/kazanımlar karşımıza çıktı.
Biraz daha geriye gittiğimizde Suriye ve Irak topraklarından gelen terör tehdidine karşı başarılı şekilde yürütülen 6 büyük operasyondan söz edebiliriz.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Pençe-Kartal operasyonu vs.
Bu operasyonların hepsinin başlangıcında yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz’un üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra “Artık terör örgütlerinin gelip bizi, bizim topraklarımızda vurmasını beklemeyeceğiz. Gidip kaynağında biz onları yok edeceğiz” diye ilan ettiği yeni güvenlik doktrini/yaklaşımı vardı.
Türkiye’nin bu yaklaşıma 15 Temmuz’dan önce de ihtiyacı vardı.
Hatta daha fazla ihtiyacı vardı. Çünkü terör gelip Türkiye’yi kendi topraklarında vuruyor, 82 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının canını yakıyordu.
“Terörü kaynağında vurma” doktrini 15 Temmuz’dan önce, özellikle Suriye’de şartların çok daha elverişli olduğu dönemde hayata geçirilebilmiş olsaydı, kuşkusuz işler çok daha farklı şekilde gelişecekti.
Bu gelişmeler üzerinden bugünden geriye bakıp geride kalan 4 yılı gözümüzün önünden geçirdiğimizde, şöyle şeyler de söyleyebiliyoruz:
15 Temmuz sonrası TSK, darbe kalkışması yüzünden ağır yara almış, zayıflamış bir ordu görünümü vermek yerine safralarından kurtulduğu için rahatlamış, operasyon yeteneklerini hiç olmadığı kadar artırmış, bir harekâtı başarıyla yürüttükten sonra o özgüvenle daha büyük operasyonlara girişebilen, Akdeniz’de 2 bin kilometrelik mesafelerde tatbikatlar yapabilen bir hüviyet kazanmış oldu.
Kuşkusuz bu 4 yılın fotoğrafını çekerken darbe girişiminin püskürtülmesinden birkaç gün sonra TSK’nın yapısına dönük atılan reform adımlarının etkisini göz ardı etmemek gerekir.
Bu adımlar sayesinde ordunun kendi görev alanına daha fazla motive olmaya başladığı, hukuk sınırları içinde kalmaya daha fazla özen gösterdiği tecrübe edildi.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve komuta kademesinin bu 4 yıl içerisinde orduyu eski vesayet çizgisine döndürme arayışlarına yüz vermeden hareket etmesi, verilen emirlerin hukuk çizgisinde kalmasına özen gösterilmesi, yürütülen operasyonlarda sivil yaşamın korunmasına olağanüstü özen gösterilmesi, yasalara, anayasaya bağlılık, Cumhurbaşkanı’nın talimatlarının rehber edinilmesi gibi hususlar fluluğu kaybolan bir fotoğraf karesi gibi ortaya çıktı.
Bunlar son derece değerli hususlar.
Tabi, hem yeni darbe arayışlarına, hem vesayet çabalarına karşı teyakkuz halinde kalmak kaydıyla.
Bu ilerlemelerin kalıcı hale gelmesi için 4 sene çok yetersiz bir süre olabilir.
Mlli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve ordunun bugünkü komuta kademesi 15 Temmuz sınavından demokrasiye bağlılık anlamında alınlarının akıyla çıktılar.
Bir hatırlatma anlamında o dönem Genelkurmay Başkanı olan Hulusi Akar’ın Meclis Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadeden küçük bir bölümü aktaralım:
“Darbe girişiminin başladığı saatten itibaren sabah Akıncı Üssü’nden ayrıldığım saate kadar hiçbir pazarlık söz konusu olmadı. Bunun yerine gayet açık, sert öfkeli yorumlarımı sürekli ifade ettim.
Türkiye’yi Suriye’ye, Mısır’a çevirdiklerini, Balkan savaşından beter ettiklerini, hendeklerdeki asker polis kardeşliğini tahrip ettiklerini, sabaha kadar birçok kez tekrar ettim”
“İlk andan itibaren her şeyi göze alarak veya hiçbir kazancı ve kaybı düşünmeden darbecilere şiddetle karşı çıktım.
Ve yaptıklarının çok büyük bir yanlış olduğunu, bu işten derhal vazgeçmeleri gerektiğini, yanlış yolda olduklarını tekrar tekrar söyledim. Hatta emir subayımın Genelkurmay makam odasında alnıma silah dayadığı anda dahi, inandıklarımı ve karşı görüşlerimi tavizsiz olarak söyledim.
Bu işe son vermelerini ve teslim olmalarını defaatle telkin ettim.”
Darba kalkışmasından sonraki sanık ve tanık ifadelerinin tamamı Akar’ın bu sözlerini teyit ediyor.
Akar dışında Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ve mevcut kuvvet komutanlarının tamamı 15 Temmuz’da FETÖ darbesine net bir şekilde karşı koymuş isimlerden oluşuyor.
15 Temmuz’a 4 yıl ilerisinden bakınca, böyle şeyler görmüş olduk.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.