Said Nursi’nin Osman Yüksel’e iltifatı

04:0029/10/2017, Pazar
G: 18/09/2019, Çarşamba
Mehmed Niyazi Özdemir

Osman Yüksel Avrupa felsefesini iyi bilirdi; fakat ondaki boşluğu Avrupalı Filozoflar da dolduramamıştır. Nitzsche’nin ‘İhtiras Şarkıları’, Rousso’nun ‘Vicdan ve Hürriyeti’, Spinoza’nin ‘Panteizmi’, Bergson’un ‘Canlı, hayat akan felsefesi’ zaman zaman bütün varlığını kaplamak istese de daima bir yanı açık kalır. Aradığını yine Doğu da bulur, Mevlana ve Yunus imdadına yetişir. Bu iki ustanın sesi, felsefesi ona kalbinin atışı kadar canlı görünür. Onu ayrılık gayrılık tanımayan vahdetçi bir dünya

Osman Yüksel Avrupa felsefesini iyi bilirdi; fakat ondaki boşluğu Avrupalı Filozoflar da dolduramamıştır. Nitzsche’nin ‘İhtiras Şarkıları’, Rousso’nun ‘Vicdan ve Hürriyeti’, Spinoza’nin ‘Panteizmi’, Bergson’un ‘Canlı, hayat akan felsefesi’ zaman zaman bütün varlığını kaplamak istese de daima bir yanı açık kalır. Aradığını yine Doğu da bulur, Mevlana ve Yunus imdadına yetişir. Bu iki ustanın sesi, felsefesi ona kalbinin atışı kadar canlı görünür. Onu ayrılık gayrılık tanımayan vahdetçi bir dünya görüşüne götürür. Nifaksız, tezatsız bir dünya görüşü ortaya koyar. Mevlana ve Yunus yüzlerce yılın ardından nesillere ruh ve hayat verirler. Onların izinden giden Mehmet Akif, Said Nursi gibi şahsiyetler bugünün öncüleridir. Mehmet Akif bu millet için gönlünü, ruhunu vermiştir. Şefik Kolaylı’nın, Mehmet Akif’in Mısır’a gidişi hakkında anlattıkları bize ışık tutmaktadır:

‘Pendik Bakteriyoloji hanesi müdürüydüm. Akif bana geldi. Yanında Profesör Fazlı Yegül de vardı. Yarın Mısır’a gideceğini ve arzı vedaya geldiğini söyledi. Çocuklarının tahsil ve terbiye çağı olduğunu, şimdi Mısır’a gitmekle onların eğitiminin sekteye uğramasının muhtemel olduğunu ileri sürerek kararından vazgeçmesini ısrar ettik. Akif, büyük bir hüzün ve teessür içinde dedi ki:

Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben, vatanımı satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum. Bundan dolayı gidiyorum.’

Araştırmacı yazar olan Mehmet Ertuğrul Düzdağ, ‘Mehmet Akif Mısır hayatı ve Kur’an Meali’ kitabında şu hususu açıkça belli etmektedir:

‘Yeni araştırmalar M. Akif’in Mısır’da iken de takip edildiğini göstermektedir. Emniyet Genel Müdürü’nün 1936 Temmuz’unda Mısır İskenderiye Başkonsolosluğu ile yaptığı yazışmalarda bu açıkça görülmektedir. Konsolosluğun cevabi ise şöyle denilmektedir:

Kendisi ile temas edenlerin anlattıklarına göre, Cumhuriyet hükümetimizin aleyhine bir söz söylemediği gibi hilafet propagandası yaptığı duyulmamıştır.’

***

Osman Yüksel, ‘Mehmet Akif Mısır’a Neden Gitmişti?’ başlıklı yazısında gerçekçi açıklamalarda bulunmuştur. Mehmet Akif’in Mısır’a gitmesinin iki sebebi vardır. Cumhuriyet kurulmuştur; yalakalar baştakilere hulûs çakarlar; Mehmet Akif ise bunlardan ayrı düşünür:

‘‘Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.’’

Mehmet Akif her şeyi ile katıldığı Milli Mücadele’den sonra inkılâp perdesi arkasında oynanan oyunları, milletin imanına, vicdanına, ecdadına yapılan tecavüzleri hoş görmemiş ve buna tahammül edememiştir. Bu konudaki duygularını da İstiklal Marşı’nda şöyle ifade etmiştir:

‘Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli…’

***

Mehmet Akif Türkiye’de iken bir gün Çanakkale günü düzenlenir. Konuşmaların ardından sıra şiir okumaya gelir. Kürsüye birisi çıkar – bunun Behçet Kemal Çağlar olduğu söylenir- şu hususu dile getirir:

‘Arkadaşlar şimdiye kadar Çanakkale şehitleri için hiçbir Türk şairi esaslı bir şey yazamamıştır. Çanakkale şehitleri için en güzel şiiri maalesef bizden olmayan, Türk olmayan birisi yazmıştır…’diyerek Mehmet Akif’in şiirini yüksek sesle okur.

Mehmet Akif bunu daha sonra duyar, çok üzülür, yutkunu ve gözleri yaşarır. Bunun üzerine Osman Yüksel çok sert tepki gösterir:

‘Akif’i Türk olmayan birisi diye tavsif etmişlerdir. Akif Türk değilse Türkiye’de Türk diye kimse kalmaz.’

***

Osman Yüksel’in Serdengeçti Dergisi’nde yayınladığı ‘Said Nursi ve talebeleri’ adlı makale ilk yazısıdır. Okuyucularına bundan sonrada büyük mücahit Said Nursi Hazretlerinin hayatından, davasından, mahkemelerindeki savunmalarından haberler vereceğinin müjdesini verir. Yazı şöyle başlar:

‘Bahtiyar bir ihtiyar var, etrafı sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı. Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir yere inanmış: Allah’a! Alemlerin Rabbi Allah’a, Onun ulu Peygamberine, onun büyük kitabına … Kuran henüz nazil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda.’

***

Osman Yüksel, Said Nursi Hazretlerini rüyasında görür; bu dünya gözüyle görmek için de İstanbul’a gider. Fatih’de Reşadiye Otelini bulur. Otelin katibine Üstad Hazretlerinin burada olup olmadıklarını sorar. Katip şöyle cevap verir:

‘29 numaralı odada kalıyor, ikindiden sonra kimseyi kabul etmez. Kabul ederse buyurun.’ Merdivenden heyecanla çıkar, kapıda Üstad’a hizmet eden arkadaşlara rastlar, onlara şunu söyler:

‘Bu saatte Üstad’ın kimseyi kabul etmediğini biliyorum. Acaba ne zaman ziyaret edebiliriz?’

Bunun üzerine biri şunu söyler:

‘Evet, ama sizi herhalde kabul eder. Bir soralım.’

İçeriye girip dışarıya çıkar:

‘Buyurun’ derler.

Üstad onu görünce:

‘Sen Serdengeçti Osman. O yazıları yazan sen.’ diye onu karşılar. Osman Yüksel ellerinden öper. O sırada Üstad’ın bazı eserlerini tashih etmektedirler. Rüyasında gördüğü gibi başı göklere değen zat bu zattır.

Üstad :

‘Ben seni eskiden biliyorum. Emirdağ’da iken dergini getirdiler. Aferin, aferin maşallah… Daha çok gençsin. Bir oğlum olsaydı adını Serdengeçti kordum.’ Diye de iltifatta bulunur.

#Osman Yüksel
#Said Nursi
#Mehmet Akif