“Vademiz doldu, bizi tasfiye edin…”

04:001/10/2015, Perşembe
G: 13/09/2019, Cuma
Markar Esayan

Sonuçları acı ve ara ara düş kırıklığı yaratacak gibi olsa da, toplumsal ve siyasal gelişimlerin evrensel ve yerel etkilere açık çok karmaşık bir doğası vardır. Toplum, siyaset ve devlet arasındaki etkileşim, genellikle bir gerilim halindedir. Üç aktörün ortak zeminde karşılaşmalarını sağlamak öyle kolay iş değildir. Üstelik bu üç aktör kendi içinde çok parçalı ve yine gerilimlidir. Bu parçalar arasına paralel yapılar, doğal gerilimden de faydalanarak yuvalanma eğilimindedir.Türkiye, ilk defa bu

Sonuçları acı ve ara ara düş kırıklığı yaratacak gibi olsa da, toplumsal ve siyasal gelişimlerin evrensel ve yerel etkilere açık çok karmaşık bir doğası vardır. Toplum, siyaset ve devlet arasındaki etkileşim, genellikle bir gerilim halindedir. Üç aktörün ortak zeminde karşılaşmalarını sağlamak öyle kolay iş değildir. Üstelik bu üç aktör kendi içinde çok parçalı ve yine gerilimlidir. Bu parçalar arasına paralel yapılar, doğal gerilimden de faydalanarak yuvalanma eğilimindedir.

Türkiye, ilk defa bu üç aktörün, birbirine yakın güçlere sahip olduğu bir normalleşme süreci yaşıyor. Geçmişte, toplumsal talepler karşılanmadığı gibi, bunlar tehdit olarak görülüyordu. Devlet, bir önleme ve izole etme vazifesini ifa ediyor, siyaset de toplum ile devlet arasında bir tercihe zorlanıyor, ya devlet tarafında yer alarak değersizleşiyor, ya da halkçı politikalara yöneldiği anda hedef haline geliyordu.

Devletin ehlileştirilmeye başlanması ile kurumlar yavaş yavaş da olsa halka hizmet anlayışına doğru ilerlerken, toplumun yönetim üzerindeki etkisi arttı. Siyaset kurumu buna koşut güçlendi.

Aslında yaşanan bir normalleşmeydi. Ama bir anomaliyi, normal olarak benimsemiş kesimlerin duruma hızla adapteleri beklenemezdi. Ülkenin elitleri ve kontrol ettikleri siyasi parti, medya ve STK'ların direnci aslında iyi yönetilebildiği müddetçe, değişimin enerjisini sağlayan gerilimi üretiyordu. Dış girdiler olmasa, kontrol de edilebilirdi. Ama Türkiye sıradan bir ülke değil ve gündem doğal oluşmuyor.

Bu nedenle, Gezi bir kırılma noktasıdır. Gezi krizindeki kriz yönetim hatalarına düşülmeseydi bile, bu türden bir küçük burjuva ayaklanması için iklim hazırlanmıştı. Emek Sineması meselesinde, 1 Mayıs'ta denendi, ancak Gezi'de uygun şartlar bulundu.

Gezi sosyolojisinin yüzde 90'ına tekabül eden kitlenin partisi olan CHP siyaseten devre dışı kaldı. Böylelikle siyasi özne kaybedilmiş, sokak olaylarının önü açılmış oluyordu. Aslında yüz yıldır bekleyen bir kaza gerçekleşmiş oldu. Ben yine de iyi atlattığımızı düşünüyorum.

Beyaz Türkler açısından, olan şeyin bir tutarlılığı vardı. Anormalin normal olduğunu varsayan bir sosyoloji, değişimin aleyhine olduğunu düşünürken, aslında muhafazakarlarla uzlaşmaz görünen “farklı dünyalar” çarpıştı. Laikçi yobazlık, demokrat muhafazakarlığın ülkeyi dönüştürmesine isyan etti. Ahlaki veya değil, ki değil, olan aslında beklenendi.

Asıl “sürpriz” Kürtler yönünden yaşandı. Çünkü, muhafazakar veya laik, Kürtler AK Parti'nin sessiz devriminin doğal müttefikleriydi. Irkçılığı yasaklayan ümmet bilinci altında dindar Türkler ve Kürtlerin yanyana gelmesi zaten doğal olandı. Ancak laik Kürtler açısından da siyasetin önü açılıyor, temsil gücü kazanılıyor, Kürt ve Kürtçe inkarı son buluyordu.

O yüzden Kürtlerin Gezi'ye katılmamasını takdir ile karşılarken, çok şaşırmıyorduk da.

Lakin, Kürt siyasi hareketini domine eden, farklı Kürtleri sindiren bir hareket olan PKK / HDP hattı, oldukça gecikmiş milliyetçiliği Kobani'de yeniden keşfetti ve bu AK Parti'ye karşı mücadele eden elit aksın imdadına yetişti. Ülke kendi açılarından tümden kaybedileceğine, PKK ile laik üst yapı üzerinden onu bölerek paylaşmak oldukça ehven göründü.

Bunlar bir ülkenin yeniden kuruluşunun getirdiği sancılar. Kimse Çözüm Süreci'ne fatura kesmesin, çünkü, bu karşılaşma potansiyel olarak önümüzde durmaktaydı. Çözüm Süreci, geçerli olduğu müddetçe belki birkaç bin şehidi önlerken, toplumun, eski yapı ve aktörlere değişmeleri için bir şans verildiğini görmesi gerekiyordu.

PKK/HDP, tüm fırsatçılığı ve köhneliği ile bu tarihi fırsatın değerini anlayamadı. Doğrusu anlayamazdı veya anlasa bu bir mucize olurdu. Yani aslında biz bir mucize bekledik.

Dolayısıyla, PKK ve HDP Kürtlerin geleceğinde yer almayı hak etmediğini ispat etti ve Kürtlere şu çağrıda bulundu: “Miadımız doldu, bizi tasfiye edin.”

Ancak bunun hemen 1 Kasım seçimlerinde cari olmasını beklememek gerekir. Toplum kanaati transatlantik gibidir. Dümen kırıldıktan sonra rota yavaş değişir; ancak, değiştiğinde eski rotasına dönmesi zordur.

PKK ve HDP'nin bu gerçeği her geçen gün daha çok hissedeceklerini söyleyebiliriz. Muhtemelen bu gerçekliği örtmek veya geciktirmek için çok alışık oldukları manipülasyonlara başvuracak, kaybeden poker oyuncusu gibi her defasında masaya daha fazlasını sürecekler. Ancak PKK etkisini yitirdikçe ve toplumsal desteğini kaybettikçe Kürt siyasetinde ilginç değişimler, hareketlenmeler olacak.

Tabii her zaman şaşırmaya hazırız. Olumlu her sürpriz bizi memnun eder. Çünkü bu ülkenin barış ve istikrarına katkı sunan her aktör, yerli, milli ve saygıdeğerdir.
#Kürt siyasi hareketi
#hdp
#pkk
#1 Kasım seçimleri