Mühendisler dindarların arasına nasıl ve niçin sızdı?

04:0020/12/2015, Pazar
G: 13/09/2019, Cuma
Markar Esayan

Soğuk Savaş'ın sona erdiği, küreselleşme denen nebula aşamasındaki alt üst oluşta, Türkiye'deki dindarlar da kendilerine yeniden baktılar ve sürece kendi cevaplarını geliştirdiler.Bu sürecin ön safhalarında yaşanan 28 Şubat postmodern darbesinin birçok okuması yapılabilir ve yapılmalıdır da. Mesela benim en çok dikkatimi çeken ilk şey, darbecilerin, devletten geçinmeli İstanbul sermayesinin aksine dünyayla iş yaparak sermaye artıran “Anadolu Kaplanlarına” (Yeşil Sermaye) dönük ağır saldırısı olmuştu.Bunu

Soğuk Savaş'ın sona erdiği, küreselleşme denen nebula aşamasındaki alt üst oluşta, Türkiye'deki dindarlar da kendilerine yeniden baktılar ve sürece kendi cevaplarını geliştirdiler.

Bu sürecin ön safhalarında yaşanan 28 Şubat postmodern darbesinin birçok okuması yapılabilir ve yapılmalıdır da. Mesela benim en çok dikkatimi çeken ilk şey, darbecilerin, devletten geçinmeli İstanbul sermayesinin aksine dünyayla iş yaparak sermaye artıran “Anadolu Kaplanlarına” (Yeşil Sermaye) dönük ağır saldırısı olmuştu.

Bunu çok anlamlı bulmuştum; zira toplum mühendisleri şu çok basit kuralın çalışmaya başladığını fark etmiş olmalılardı.

Orta sınıflaşan toplumsal kesimler önünde sonunda politik bir aktör yaratırlardı. Muhafazakârlar devletten geçinmeli olmadığı için vesayet tarafından kontrol edilemeyeceği gibi, ülkeyi değiştirecek bir muhalif hareket yaratabilirlerdi.

O zaman ya bu aktörün doğumunu engellemek, ya da çocuğu hastaneden kaçırıp istenen şekilde büyütmek gerekirdi.

Engellenmeye çalışıldı. Darbeleri Araştırma Komisyonu raporlarına göre 350 milyar dolarlık bir kaynağa el kondu, müesses nizamın aktörlerine aktarıldı. Ama bunun doğum anına tanıklık edilen muhafazakâr orta sınıfın önünü kesmeye yeterli olmayacağı belliydi.

Sanırım, o dönem diğer cemaatler baskı altına alınırken, Gülencilerin önünün açılması da bu nedenle oldu.

Bir yanda Taliban ve El Kaide örnekleri kenarda durur, ülke içindeki Milli Görüşçüler de şeytanlaştırılırken, Gülen'in Dinlerarası Diyalog Projesi, ABD ve İsrail ile yakın ilişkilerle paralel giden İran karşıtlığı makbul muhafazakârlık modelini ortaya koyuyordu. Bu modelin Türkiye merkezli olarak tüm İslam coğrafyasına okullar üzerinden ihraç edilmesi, belli ki öyle üç beş yılın değil, 50 yıllık planlamaların sonucu olmalıydı.

Derin devlet patron değiştirmez, değişen sadece taşeronlardır. Bizler olay anında meşru, şeffaf siyasi hareketleri gözlemleyebiliyoruz. Ancak belli ki, vesayet görüş dürbünleri ile Türkiye'ye bakıldığında, asıl iktidar olarak görülen şey, Gülen cemaati idi.

Nitekim, AK Parti, devleti içeriden ele geçirmekte olan paralel yapı ve bağlı olduğu merkez için ancak geçici bir unsur veya makbul muhafazakarların makbul siyasi partisi olabilirdi.

Ergenekon ve Balyoz davaları, Hablemitoğlu, Dink, Santoro, Malatya, Danıştay gibi cinayetler, AK Parti ile seçmenin dikkatini farklı yere yoğunlaştırırken, TSK, MİT ve genel bürokrasinin milli öğelerini ele geçirme operasyonunun kamuflajı olarak kullanıldı. Belki de bizzat tertip edildi.

Burada sapma daha çok Recep Tayyip Erdoğan'ın politik bir kimlik olarak umulan, hesaba katılandan daha tayin edici rol oynamasında yaşandı. AK Parti onun önderliğinde, planlanan mühendislikte kendisine biçilen rolün dışına çıktı.

Takriben, 2009 yılından beri Erdoğan'ın hedef seçilmesi bu nedenledir.

Mühendisliklerin zayıf noktası kendisini Yaratıcı yerine koyması, birey ve toplumların sürprizli yapısını, hayatın umulmadık tepkilerini hesaba katamayacak kadar fani olması, ama bunu bilmemesidir.

İslam'ı, Batı'nın 17. Yüzyıl'dan beri Kıta Avrupası'nda Hıristiyanlığa yaptığı üzere, kültürel bir boşgösterene, seküler âlemin kültürel bir alelade figürüne dönüştürmek üzere Gülen maskeli toplum/siyaset mühendisliği, ilginç ve bana çok keyif veren şekilde istenen başarıya ulaşmadı.

28 Şubat'ta ve AK Parti'nin ilk dönemlerinde, bir hegemonya aracı olarak sekülerlik parantezindeki liberal aydınların, yazarların, ünlü sosyologların muhafazakârlara gösterdiği yakın alaka, mesela başörtüsü özgürlüğüne verilen destek, başörtüsünün bir tür modernleşme olduğuna dönük araştırmalar vs, bunların çoğu, muhafazakârları biçimlemek üzere ve izah ettiğim çerçevede devşirilmesi kaydı ile cari olan mühendislik hareketleriydi. Bir tür sızmaydı.

Bunların bir kısmının 2009'dan sonra, ama özellikle Gezi'de gerçek yüzlerini göstermeleri, mühendislikteki umulmadık başarısızlık nedeniyleydi. Dikkati çeken diğer bir husus ise, bunların çoğunun işvereninin Gülen olmasıydı.

Peki bu mühendisliğe şimdi ne mi oldu? Sürüyor. Yarın ona bakalım biraz.
#Ergenekon
#Balyoz davaları
#Hablemitoğlu
#Dink
#Santoro
#Malatya
#Danıştay