İkinci Sevr ve Balkan sendromu kıyısında mıyız?

04:0010/02/2016, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Markar Esayan

Dünyanın her yerinden ve tabii ki içerideki çeşitli mahfillerden gelen “PKK ile masaya oturun” çağrılarını nasıl anlamalıyız? Tabii bu çağrılar barış adına yapılıyor, kâh ateşkesten, kâh müzakerelerin yeniden başlamasından, kâh Öcalan'la görüşülmesinden dem vuruluyor.



Tabii ki çatışmaların bitmesi tüm arzumuz. Barış istemek de kimsenin itiraz edeceği bir şey olamaz.



Ama bu çağrıların, sanki 6-8 Ekim'den beri, bunca insanın ölmesine yol açan iki eşit sorumlu aktör varmış gibi, bu aktörlerin, yani devlet ve PKK'nın eşitlenerek yapılması şüphe uyandırıyor.



Sanki tüm bu olanlar iki aktörün beceriksizliğinden, teferruat sayılacak bazı küçük hatalar yüzünden yaşanmışçasına basite indirgeniyor.



Oysa elimizde Çözüm Süreci gibi devasa bir deneyim var ve olmuş olan olmamış sayılamaz. Biz bu süreçte önemli deneyimler elde ettik. Bundan sonra nasıl bir yol izlenecekse, bu deneyimler üzerinde yükselirse bir anlamı olacak. Yoksa aynı delikten iki kere ısırılmaktan öteye geçmez.



Nedir o deneyimler?



İmralı, KCK, PKK, PYD ve HDP'nin Çözüm Süreci'ni bir Truva Atı gibi kullandıkları, küresel oyuncularla ülkeye istikamet vermek, bir içsavaş çıkarmak, Suriye üzerinden yeni yüzyılın dengeleri oluşurken, sebilcesine Kürtlerin kanını akıtarak derin bir planın manivelası olmayı planladıkları ortaya çıktı.



Bu plan, Kürtlerin eşitliği, refahı ve haklı talepleriyle ilgilenmiyor bile. Bunları sadece vitrinde kullanıyor, kendi ajandasına toplumsal meşruiyet arıyor. Suriye üzerinden yaşadığı güç sarhoşluğu ile Ortadoğu ve Türkiye'nin kaderini tayin edecek bir iktidar merkezi olduğunu varsayıyor. Neden Çözüm Süreci ile eşit vatandaşlığı, üniter yapıyı vs. hedeflesin ki?



Bu manada, verili şartlar değişmedikçe KCK bileşenlerinin herhangi bir parçasıyla masaya oturmak, ikinci bir Sevr'e razı olmak anlamına gelir. Suriye'nin kuzeyinde ikinci bir Balkan hezimeti yaşadıktan sonra, modifiye edilmiş sözde müzakereler üzerinden kendimizi birkaç adımda Suriye gibi bir ortamda buluruz ve toparlamak da pek mümkün olmaz.



PKK silah bırakacaksa, militanlar teslim olacaksa devletin ilgili kurumları her zaman görüşme yapabilir. Ancak Kürt vatandaşların talepleri PKK veya liderleri ile pazarlık konusu olmaz. Muhatap vatandaşların kendisidir. Aslında bu dün de böyleydi ama, bu ayrım özellikle “Kürt ve PKK sorunu aynı şeydir”ciler tarafından belirsizleştirildi.



Çözüm Süreci'nde biz bu aktörleri gerçekten tanıma fırsatı elde ettik ve günün sonunda da tanıdık. Şimdi AB, ABD ve ülke içindeki 5. Kol faaliyeti güdenlerin “barış çağrılarıyla” tanımamış gibi mi yapılacak?



Rusya, İran, Esed, Hizbullah ittifakına katılarak Türkiye'yi hedef alan YPG'yi ABD terör örgütü olarak görmeyebilir. Bunun nedeni kolaycılık, reel politik hedefler veya başka bir şey olabilir. Ama biz Suriye'nin beş bin kilometre uzağında değiliz.



Bu Türkiye'nin varolma mücadelesidir. PKK, HDP ve tüm bileşenleri tarafını belli etmiştir. Çözüm gemisini batırmış, süreci zehirlemiş, ülkeyi kantonlaştırmaya kalkmış, Suriye'de arkasından vurmuştur.



Suriye ve Türkiye'de olanlar, birleşik kaplar misali bizim iç meselemizdir. İçerideki ve Suriye'deki tüm kurgu Türkiye'yi aktör olmaktan çıkarmak içindir. Türkiye'nin aktör olmaması, devlet olmaktan, üniter yapıdan vazgeçmesi anlamına gelir.



PKK ve PYD'nin görevi, Türkiye'nin içini karıştırıp, devlete Kürt sivilleri öldürterek onu içine kapatmak, aktör olmaktan çıkarmaktı, çok şükür olmadı. 6-8 Ekim'den beri yaşanan kalkışma ve akan kanın Türkiye'nin içi ile ilgili tek bir geçerli nedeni yok. PKK bu kan gölünü açıklayamaz. O yüzden “aydınlar”, CHP ve malum medya yardımına koşuyor ya!



Bu zor dönemeçten Türkü, Kürdü, Lazı, Arabı, Sünnisi, Alevisi, Müslimi ve Gayrımüslimi ile birlik içinde çıkacağız.



Bu kokuşmuş sömürgeci ayak oyunlarından bu ülkenin hiçbir kesimine fayda gelmez.


#İkinci Sevr
#Balkan sendromu
#Rusya
#İran
#Esed
#Hizbullah
#Çözüm Süreci
#ypg