Müslümanların her açıdan çok üzücü bir bölünmüşlük içerisinde oldukları ortadadır. Böyle olmasaydı, Gazze’de aylardır masum Müslümanlar katliama tâbi tutulurken, iki milyarlık bir bünye bu kadar aciz kalır mıydı? Peki, neler yapabiliriz de, Müslümanlarda birlik şuurunu güçlendirebiliriz? Öncelikle şunu ifade edelim ki, sorun çok kapsamlı ve karmaşıktır. Dolayısıyla bu mesele, birkaç altın tavsiye ile hallolacak basitlikte değildir. Ancak Müslümanların birliğini ve dirliğini dert edinen kimselere
Müslümanların her açıdan çok üzücü bir
bölünmüşlük
içerisinde oldukları ortadadır. Böyle olmasaydı,
Gazze’de
aylardır masum Müslümanlar katliama tâbi tutulurken, iki milyarlık bir bünye bu kadar aciz kalır mıydı? Peki, neler yapabiliriz de, Müslümanlarda birlik şuurunu güçlendirebiliriz?
Öncelikle şunu ifade edelim ki, sorun çok kapsamlı ve karmaşıktır. Dolayısıyla bu mesele, birkaç altın tavsiye ile hallolacak basitlikte değildir. Ancak
Müslümanların birliğini ve dirliğini dert edinen
kimselere düşen vazife, bu konuda fikir ve proje üretmenin gayreti içinde olmaktır. Bu meseleyi çocukluğundan itibaren dert edinen bir kardeşiniz olarak, naçizane bir kaç tespit ve önerimi özetle dikkatlerinize arz etmek isterim. Müslümanların siyâsî ve ictimâî birliğinin, dinî ve fikrî birliğe bağlı olduğuna inandığım için, bendenizin önerileri
sivil dinî alan
la alakalı olacaktır.
1
. Evvelâ Müslümanlar olarak, “
tevhîd
” inancının mahiyetini iyi idrak etmemiz gerekiyor. “Tevhîd”e inandığını söyleyen kişi, özünde samimi ise; asla ikilik peşinde koşamaz. Zira “tevhîd” öyle güçlü bir inanç ve kavramdır ki, ona samimiyetle inanan kişide muazzam bir “
Bir
”
tasavvuru
oluşur. “Bir”i seven, her konuda “bir”liği sever. Bütünüyle kâinatta “bir”lik görür. Gönül ve zihin dünyasında ulaştığı “bir”lik şuurunu, hayatın her boyutunda yaşamaya ve yaşatmaya çalışır. İnsanların görüş ve yaşayışlarındaki farklılığı da
müsamaha
yla karşılar. İkilik peşinde koşanlara acır. Şu halde, hepimizin “tevhîd” inancımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Dinî eğitim veren kurumlarımızda, “tevhîd” inancının Yaratan’a ve yaratılanlara karşı nasıl bir şuur oluşturması, ne tür bir kalp ve akıl inşa etmesi gerektiğini iyi işlememiz gerekiyor. “Tevhîd”i,
ahlâk
hâline getirmemiz lâzım geliyor. “
Tevhîd”i içselleştiremeyen, ittihadı gerçekleştiremez.
2
. Ne kadar çaba gösterilirse gösterilsin; insanın fıtratı, eşya ve hadisatı anlama ve yorumlamanın zorluğu ve dolayısıyla çeşitliliği nedeniyle dinî meselelerde ihtilaflar var olmaya devam edecektir. Hikmetli Kitab’ımızda
“İnsanlar ihtilaf etmeye devam edeceklerdir.”
(Hûd 11/118) buyurulur. O halde, sorun ihtilafta değil, ihtilafın
nasıl
yönetildiğinde ve
hangi
boyutlara taşındığındadır. Dinin esasına müteallik olmayan meselelerde
farklı düşünmek, zenginliktir.
Mizaçları ve kültürleri birbirinden farklı olan insanların, bu zengin yorum birikimi içerisinden kendilerine uygun olanı seçebilmeleri,
İslâm’ın evrenselliği
ni sağlayan büyük bir imkândır. Ancak dindeki ihtilafları, kendileri için
taraftar toplama
vesilesi edinen; dolayısıyla kendi mezhep ve meşrebinde aşırıya gidip, başkalarını
tahkir
,
tadlil
ya da
tekfir
etmek suretiyle taraftarlarını fanatikleştirenler, İslâm’ın ve Müslümanların en büyük sorunudurlar. Bunlarla, en uygun yöntemle mücadele etmek, Müslümanların temel vazifelerindendir. Bu iş için, 1918’de kurulan
Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiyye
benzeri
sivil
bir ilmî müessese kurulabilir.
3
. Topluma yön verenler, l
iderle
rdir. Bir lider, bir toplumu ıslah etmeye de ifsat etmeye de kâfidir. Hele de, sosyal medya aracılığıyla insanlara ulaşmanın son derece kolay olduğu dijital çağda; insanları etkileme potansiyeline sahip kişilerin, toplumları olumlu ya da olumsuz olarak yönlendirme imkânı son derece kolaydır. Maalesef bu sebeple insanlar;
narsist
kişilik bozukluğu olan, elifi görse mertek zannedecek kadar
cahil
ya da bilgisi arttıkça
egosu azan,
popülaritesi arttıkça iyice zıvanadan çıkan nice kimselerin menfi tesirlerine maruz kalmaktadırlar. Günümüzde, Müslümanların en büyük sorunlarından birisi; belki de birincisi, müspet manada liderlik yapacak din âlimlerinin kemiyet ve keyfiyetçe yetersiz kalmalarıdır. Bu, Müslümanlar için
varoluşsal bir sorun
dur. İslâm’ın geleceği, büyük oranda bu sorunun nasıl çözüleceğine bağlıdır. Şu halde akl-ı selîm ve kalb-i selîm sahibi
Müslüman işadamları, kurum ve kuruluş sahipleri, cemaat ve kanaat önderleri,
mutlaka bir araya gelip bu mesele üzerinde
istişareler
yapmalı ve geleceğimizi emanet edeceğimiz din âlimlerimizin, topluma rehberlik ve liderlik edebilecek bir kıvamda yetişmeleri için
el birliğiyle projeler
üretmelidirler. Özel eğitim projeleriyle yetiştirilecek yarının lider âlimlerine, Müslümanların birliğinin her şeyden önemli olduğu çok iyi kavratılmalıdır. Zira
Müslümanların birliği, bu birliğin önemine inanmış dinî liderlere bağlıdır.
4
. Herkesi birleştirmek mümkün değildir. Birleşmeleri mümkün olanların ise,
en kapsamlı
şekilde birliği için çalışılmalıdır. Geniş anlamıyla -yani Eş’arîlik ve Mâturîdîlik merkezde olmak üzere mutedil sufîlik ve mutedil selefîliği de kapsayacak şekilde- Ehl-i Sünnet hassasiyeti olan cemaat, tarikat ve STK’ların en üst düzey temsilcileri ile, tanınırlığı ve etki gücü yüksek olan şahsiyetler, yılda birkaç kere
“şûrâ toplantıları”
nda bir araya gelip ümmetin ve memleketin meselelerini, kardeşlik hukuku çerçevesinde istişare etmelidirler. Mümkünse ittifakla alınan kararlar kamuoyuna açıklanmalıdır.
5
. En az yılda bir kere, muhtelif cemaat, tarikat ve STK’lara gönül veren binlerce kişinin katılacağı üç-dört gün sürecek geniş kapsamlı “
kardeş buluşmaları
” gerçekleştirilmelidir.
6.
Dinî eğitim veren bütün müesseselerimizde,
“İslâm’da ihtilâf fıkhı ve ahlâkı”
ya müstakil ders ya da seminerler şeklinde müfredatta yer almalıdır. Bu konu etrafında çeşitli sohbetler, paneller, sempozyumlar ve sosyal medya üzerinden etkili yayınlar yapılmalıdır.
7. “En kapsayıcı cemaat, cami cemaatidir.”
anlayışıyla, Müslümanların birliğini dert edinen cemaat ve STK’ların, müntesiplerini cami cemaatlerinin arasına katılmaya teşvik etmeleri çok faydalı olacaktır.
8
. Bütün bu önerileri (ve belki daha da kıymetli başkaca önerileri) hayat geçirmek için, mutedil Müslümanların tamamının saygı duyacağı, birleştirici ve toparlayıcı bir
“çatı kuruluş”
a ihtiyaç vardır. Ülkemizde, bu amaçla 2 yıl evvel bir müessese kurulmuştur:
İslâm Âlimleri Vakfı
. Ancak henüz kurumsallaşma sürecini tamamlamamıştır. İnşallah yakında bu kurumdan güzel haberleri paylaşmanın bahtiyarlığını birlikte yaşarız.
Hayal gördüğümü düşünebilirsiniz. Ancak
hayal görmek
ile
hayal kurmak
arasında fark vardır. Birincisi, kişinin mevcut durumu gerçek dışı algılamasıdır ve patolojiktir. İkincisi ise, insanın geleceğe umutla bakmasını sağlar. Ve bütün gerçekleşmiş projeler, kurulan bir hayalin sonucunda ortaya çıkarlar.
İnsan, hayalleri kadar büyüktür. Gelin,
birlikte büyük hayaller kuralım!
#Aktüel
#Gazze
#Filistin
#Mahmut Ay